Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın BM kürsüsündeki konuşması, diplomatik bir beyan olmanın ötesinde, geniş bir coğrafyanın vicdan ve akıl arayışını yansıtıyordu. Gazze'den Suriye'ye, Türkistan'dan Balkanlar'a, Afrika'dan Latin Amerika'ya uzanan bir çerçeve çizildi.
Konuşmanın en geniş yer tutan bölümü Gazze oldu; çünkü orada bir soykırım yaşanıyor. "700 günü aşkın bir süredir soykırım devam ediyor" sözleri kürsüden en sert şekilde dile getirildi ve salonda derin bir yankı bıraktı.
Çocukların ölümü, sağlık sisteminin çöküşü, açlıkla sınanan siviller... Bunlar rakam değil, canlı bir insanlık trajedisiydi. Gazze, küresel vicdanın sınandığı; gözler önünde soykırımın işlendiği bir belde olarak vurgulandı defalarca.
İki yıldır yinelenen bu hakikat, BM kürsüsünde bir kez daha dile geldi. Böylece Netanyahu hükümeti ve İsrail'i yalnızlaştıran bir diplomasi hattı örüldü.
Sonra...
Suriye için "bir ve bütün Suriye" vizyonu açıkça savunuldu; Irak'ta Kalkınma Yolu Projesi yalnızca ulaştırma değil, ekonomik ve sosyal bütünleşmenin kapısı olarak sunuldu. Kafkasya ve Türkistan'a yapılan göndermeler konuşmaya tarihsel bir derinlik kazandırdı; Azerbaycan–Ermenistan barış sürecine verilen destek, Türk Devletleri Teşkilatı'nın yükselişiyle örtüştü.
Konuşmada yer alan Türk Kuşağı vizyonu Türkistan'dan Anadolu'ya uzanan stratejik bir damar olarak çizildi. Çift başlı Selçuklu kartalı metaforu, Türkistan'dan Anadolu'ya uzanan tarihsel sürekliliğin sembolü olarak vurgulandı.
Avrasya ticaretine dair bölümde Orta Koridor ve Bakü-Tiflis-Kars hattı ön plana çıktı; bu, yalnızca lojistik bir proje değil, jeopolitik bir iddiaydı. Türkiye artık sadece bir geçiş ülkesinden öte; ticaretin kalbinde, damarları kontrol eden bir merkez olmayı hedeflediğini ortaya koydu.
Avrupa'ya yönelik çağrı, "ortak gelecek" vurgusunu taşıdı; Anadolu'dan Balkanlara ve Akdeniz'e uzanan hat, Türkiye'yi güvenlik ve refah ekseninde daha merkezi bir konuma işaret etti. Balkanlar'dan Afrika'ya, Latin Amerika'ya kadar uzanan açılımlar ise konuşmanın küresel vizyonunu tamamladı.
Elbette bütün bu coğrafyanın merkezinde, aklın yıkıma uğratıldığı, vicdanın yok edildiği bir dünyaya, aklın ve adaletin savunusu yapılıyordu.
BM kürsüsünden yükselen bu hatırlatma, coğrafyaların ötesine geçen evrensel bir çağrı niteliği taşıdı. Aynı kürsüde konuşan başka liderlerin tonlarıyla birlikte değerlendirildiğinde, konuşmanın neyi ifade ettiği daha net okunuyordu: bazı çıkışlar sistemin tutarsızlıklarını sergilerken, Erdoğan'ın konuşması adalet ve vicdan ekseninde bir düzen çağrısı sundu.
Aklın tahrip edildiği, vicdanın nasırlaştığı bir dönemde böyle bir çağrı, gerçekten de insanlığın geleceğini ilgilendiriyor. Kim olursanız olun, önce Trump'ın aynı kürsüden söylediklerini dinleyin; sonra dönün Erdoğan'ın konuşmasına bakın... göreceksiniz: biri kaosu besliyor, diğeri akıl ve adaletle yeni bir düzenin imkânını hatırlatıyor.