Her gün bir gün önceki sözünün tersini konuşan Trump gibi, bir öyle-bir böyle konuşan bir başkası da bizde var; 'Ö.Ö'..
Trump'ın yeni dönem başkanlığındaki ilk 100 günündeki performansı, son 70 yılın ABD başkanlarının gösterdiği performansın çok-çok altında imiş, anket şirketlerinin açıkladıkları rakamlara göre.. Destekçilerinin yüzde 41'e indiği, ve son dönemlerin 10 kadar başkanının hiç birisinin ilk 100 gündeki Başkanlık uygulamalarından sonra yapılan anketlerde, hiç bu derece zayıf destek görmediği belirtiliyor..
Trump ise, bu durumu, kendisine düşmanlık besleyen çevrelerin müptelam olduğu 'Trump Deliliği sendromu' ile izah ediyor ve söz konusu anket şirketlerinin hakkında ABD menfaatlerine darbe vurmaya çalıştıklarından dolayı soruşturma açılması gerektiğine dair görüşler açıklıyor ve elbette, ' Her şey iyiye gidiyor, her şey harika.. Bakınız, ben bugün sadece Amerika'yı değil, bütün dünyayı da idare ediyorum..' demeyi de ihmal etmeyerek..
Diğer birçok yorumlarda da, nice ABD vatandaşlarının da, böyle fırıldak gibi dönen bir başkanları olduğundan dolayı rahatsızlık duyduklarına dair yazılar göze çarpıyor. Hatta, geçen haftaki yorumlarda, Trump'ın devamlı konuşmasından, 'işlerin iyiye gitmediği' neticesi çıkaranların bayağı fazla olduğu belirtiliyordu.. Esasen, bunu dışarıdan bakanlar da fark edebiliyor.. Çünkü, her gün bir ayrı lâf ediyor..
Bir bakıyorsunuz, Çin lideri Şi için, 'dünyanın en zeki devlet adamları'ndan birisi diyor.. Ama, günlerce, Şi'nin kendisine telefon açmasını ısrarla belirttikten sonra ve böyle bir telefon gelmeyince de, ' Çin ile uzlaşamazlarsa, bunun bedelinin ağır olacağı' tehdidinde bulunuyor..
Aynı şekilde, 'İran'ın nükleer silahlanma çabasından vazgeçmesi şartıyla, İran'ın yeraltı zenginliklerini birlikte işletip, İran halkının da huzur içinde yaşamasına katkıda bulunmak istediklerini' söyledikten sonra, Umman'ın başkenti Maskat'ta, yüz yüze değil, dolaylı olarak yaptıkları müzakerelerden netice alamayacağı gibi bir kanaate kapılınca, 'İran beni oyalıyor..' diyor ve arkasından tehditlerini savuruyor.
Aynı şekilde, Putin'e dostluk türküleri söyleyip, 'Kırım Yarımadası ve Ukrayna'dan askerî işgal yoluyla aldığı diğer yerlerin artık Rusya'ya ait olacağı' gibi lafları etmesine rağmen, Putin'i, 'Ukrayna Savaşı'nı durdurmaya ikna edemeyince, bu sefer de, 'Putin beni oyalıyor..' diye açıklama yapabiliyor.. Keza, geçen ay, Washington'da hakaret edercesine tartıştığı Ukrayna lideri Zelensky ile, geçen hafta, daha yumuşak görüşmeler yapıyordu, Papa Francis'in cenaze töreninde..
Keza, dünya ülkelerinin büyük bir kısmına uygulayacağını açıkladığı yüksek 'gümrük vergileri'yle, Amerika'ya, gün başına 2 milyar dolar para yağdığını söyledikten bir kaç gün sonra, Amerikan borsalarında, emsali, '1929- Büyük Ekonomik Buhranı'ndan beri görülmemiş şekilde bir çöküş yaşanınca, hemen fikrin değiştirmesi de bir ayrı 'Trump figürü' oluşturuyordu..
Evet, sadece kazanmaya kurgulanmış tipik bir 'tüccar kafası'.. Kazanabilmek için, amaç için her araç ve her yolu ve entrikayı caiz gören ve hiçbir kural tanımayan bir emperyal kafa..
Ama, bu arada, Amerika içinden ve hatta bizzat Trump'ın mensup olduğu Cumhuriyetçi Parti'den Louisiana Senatörü John Kennedy, Pazar günü, ağır eleştiriler dile getirdi ve Rusya lideri Putin için, "Sanırım bizim korktuğumuzu düşünüyor.. Başkan Trump'ı her fırsatta dolandırdı. Başkanımıza saygısızlık etti. Mr. Putin'e, onu ve ülkesini balık yemi haline getirmeye hazır olduğumuzu açıkça belirtmediğimiz sürece durumun daha iyiye gideceğini sanmıyorum. Putin'in, Başkanımızı kandırmasının bir bedeli olduğunu anlamasını sağlamalıyız." dedi..
Bu durumda, Trump'ın, yaşlılık problemlerini aşarak Başkanlık yapamayacağı da ihtimal dahilinde, görülüyor, daha şimdiden..
**
Ve, bizdeki 'Trumpist' Ö.Ö'nün, çırpındıkça battığını göremeyen siyaseti..
Evet, bizdeki iç siyasete bir göz atınca, her an bir başka türlü konuşabilen ve bu yüzden 'Trumpist' olarak nitelenebilecek bir siyaset sergilediğini Ö.Ö'de de görmek mümkün..
Ne pahasına olursa olsun, iktidara gelmek istiyor ve resmî ideolojiye sırtını dayamasına rağmen, o dönemden verdiği örneklerin mahiyetini gizliyor.. Hedefinin, 1920 sonrasındaki gibi bir Meclis oluşturmak ve o dönemin uygulamalarını esas almak ve o zihniyeti yeniden iktidar yapmak olduğunu söylüyor..
Ve bunun için de kafasında, anlaşıldığına göre, öyle planlar yapıyor ki, akla ziyan..
Bir defa o Meclis, 1920'de kurulmamış, İngiliz işgali altına giren İstanbul'daki Meclis-i Meb'usân'ın, Malta adasına sürgün edilenler dışında yakalanmayan üyeleri Anadolu'ya geçmişler ve çalışmalarına, Ankara'da devam etmişlerdi ve de, İstanbul'daki son toplantıda yarım kalan kanun layihasını görüşerek..
Bu hususta Halife-Sultan Vahdeddin tarafından 'seryaver-i şehriyarî' unvanıyla geniş yetkilerle bütün mülkî ve askerî kişi ve makamlara emir vermek yetkisiyle donatılan Osmanlı Paşası M. Kemal, o Meclis'in, Lozan Antlaşması'na karşı çıkacağını görünce, Birinci Meclis'i feshetmiş ve kendi seçtiği ve her dediğine 'Evet' diyecek kimselerden müteşekkil 2. Meclis'i oluşturmuştu..
'Ö.Ö' ise, şimdi, Meclis'i aynı şekilde, istediği kıvama göre düzenlemek hayaliyle, anayasayı değiştirmek ve Ankara Belediye Başkanı'nı Cumhurbaşkanı, şimdi, tutukluluğu devam eden eski İBB Belediye Başkanı'nı da -yeniden ihdas olunacak- Başbakanlık makamına getirmekten söz ediyor..
*
Ama, Ö.Ö'nün asıl izahları, İBB Başkanlığı'ndan yolsuzluk iddiaları ile alınıp hapse konulan kişinin Cumhurbaşkanı adayı olamayacağını kendisi söylemiş oluyor.. Ö.Ö'nün, söz konusu muhayyel ve müstakbel cumhurbaşkanı ilan ettiği kişinin resmî makamında da değil, bir lüks otelde birileriyle yapacağı görüşme öncesinde kameraları kapattırmış olması konusunda yaptığı izah ise, sadece komiklikle izah edilemeyecek bir mantık perişanlığını sergiliyordu. Çünkü, o görüşmeler sırasında, ağzı- burnu yamulabilirmiş, onun dışarıya yansıtılmaması için, kamera gizlemesi yapılmış imiş!!.. Ve bunu, 'devletin resmî koruma polisleri'nin yaptığı izahıyla da renklendirerek ve 2019'dan beri, rutin olarak bu karartmaların devamlı yapıldığını söylüyor.
İçişleri Bakanı Yerlikaya ise, 'hiçbir koruma polisi'nin böyle bir yetkisinin olmadığını' açıklıyor. Sonra anlaşılıyor ki, bu karartmaları yapanlar 'resmî koruma polisleri' değil, İBB'nin kendi içinden vazifelendirdiği, bir takım güvenlik elemanları..
İBB Başkanı olan kişi, o toplantılara gelirken, bir takım kimselerin de ellerinde valizlerle geldikleri görülüyor.. Bu da, 'o valizlerde 'Jammer' denilen ve cep telefonu konuşmalarının dinlenmesini engelleyen, sinyal kesici cihazlar' olduğu anlatılıyor.. Ama, o 'jammer' cihazlarının olduğu söylenen valizler, söz konusu otelin 'X-Ry' cihazından geçirilmediğinden, içlerinde neler olduğu bilinmiyor.
Şimdi tutuklu olan İBB Başkanı'nın yakın çalışma arkadaşlarından çoğunun ifadeleri; ya itirafçı olduklarından, ya da, gizlemek istedikleri çelişkiler yüzünden daha bir şaşırtıcı..
Evet, 600 milyar lirayı bulan ve nice bakanlıklardan daha büyük olan dev bütçesiyle İstanbul, anlaşılıyor ki, bir bataklığın içine çekilmiş.. Onun ve de lideri 'Ö.Ö'nün daha önceden, bazı yargı mensuplarına, -belki korkarlar zannıyla- ve, 'Bir gün hesabını verirsiniz..' gibi acayip tehditleri, demek ki sadece korkuları değil, bir takım gizli bilgileri da yansıtıyormuş.. Trump da, başkan seçilmesi öncesinde, bazı mahkemelerin yargıçlarının aleyhinde verdiği kararlardan dolayı onların yargı kurumundan uzaklaştırılması için şimdi baskı yapmıyor mu?
Evet, küçük bir 'Trumpist' örneğini görmek isterseniz; buyurunuz, bizde de var..
*