O, hem başarılı bir iş kadını hem de bir anne... İş hayatına atıldığında başlayan teknoloji merakı onu bilgisayarları söküp takmaya kadar götürmüş. Bir kadın olarak alışverişe olan merakı, onu Türkiye’de e-ticaret dendiğinde akla gelen markaların oluşturulması konusunda aktif oyuncu yapmış.
O, 5 milyon kişinin binlerce ürünü piyasanın çok altındaki fiyattan alabilmek için tetikte beklediği alışveriş sitesi Limango’yu da bünyesinde barındıran Otto Türkiye’nin CEO’su. Aynı zamanda aldığı iki yıl eğitimin ardından yaşam koçluğu da yapan Gülfem Toygar’la hikayesini, projelerini, e-ticareti ve tüketici eğilimlerini konuştuk.
-Biz sizi sadece ‘limango’ markasıyla tanıyoruz. Oysa sizin başka alanlarda da imzanız var...
Limango, Otto Group’un Türkiye’deki ‘özel alışveriş’ sitesi alanındaki ilk projesi. 2009 yılında açıldı ve bugün 5 milyona yakın üyeye hizmet veriyor. Bir diğer projemiz “arabulvar.com”, özel alışveriş konseptinden farklı olarak aradığınız her şeyi bulabileceğiniz bir platform. Yıl sonuna kadar 2 bin marka, 500 seçilmiş mağazanın sitede yer almasını öngörüyoruz. Şu anda bu yapı içerisinde 30 kişi görev alıyor. ‘Ogli’ ise en kısa anlatımıyla lojistik hizmeti verdiğimiz markamız. Türkiye’de e-ticaret sektörü son 10 yılda ciddi bir ivme kazandı. Kısa sürede bu kadar hızlı büyüme birçok yan hizmetlerdeki eksikliği de ortaya çıkardı. Doğrudan e-ticareti hedefleyen e-lojistik hizmeti veren başka platform yok. Tuzla’da 8 bin 500 metrekarelik tesis günde 40 bin sipariş hazırlanmak üzere yapılandırıldı.
-Teknoloji ve bilgisayara olan ilginiz nasıl başladı?
Eğitimimi tamamlayıp döndüğüm 1996 yılından itibaren çalışmaya başladım. Bilgisayarların yeni hayatımıza girdiği dönemlerde bir bilgisayar şirketinde iş geliştirme-satışta çalışıyordum. Sonra teknik servis hoşuma gitmeye başladı. Bilgisayarları söküp takıyordum, ilgimi çekmeye başlamıştı teknoloji. O dönemlerde internetten alışveriş kavramı da yoktu. İlk defa bir kitap satın aldım ve bu dünyaya adım attım. Bir e-ticaret şirketinin kuruluşunda yer aldım.
-İnternetten alışveriş kültürüyle ne zaman tanıştınız?
Bir arkadaşım internetten alışveriş yapılan bir yabancı sitenin linkini atmıştı bana. O zaman pek birşey anlamamıştım. Ürünler vardı satılan beğendiğiniz ürünü belli bir süre içinde mutlaka almanız gerekiyor. Bu alana ilgim varken bir şekilde 2009 yılında dünya perakende devlerinden Alman Otto Group’un Türkiye’de yatırım yapma kararı aldığını öğrendim ve çok küçük bir ekiple küçük bir ofiste Otto’nun ilk projesi olan Limango’yu hayata geçirdik.
-Ürünlerinizde piyasanın çok altında hatta yüzde 70’lere varan indirimler söz konusu. Nasıl bu kadar ucuz satıyorsunuz?
Bir kampanyaya çıktığımızda çok yüksek adetlerde satış yapıyoruz. Örneğin 10 bin çift ayakkabı satıyoruz, dolayısıyla yüksek miktarda alım yapıyoruz. Çok büyük kar almıyoruz. Dolayısıyla fiyatlar piyasanın altında oluyor. Alışveriş sitesine giren kullanıcı almak istediği ürünü sepetine attıktan sonra güvenli ortamda kredi kartıyla ödemeyi yapıyor. Siparişler bize düşer düşmez aynı anda tedarikçide de görünüyor. Ürün bizim lojistik merkezimizdeki depoya gönderiliyor. Özel paketleniyor, faturası ekleniyor ve kargoya veriliyor. En geç 36 saat içinde müşteriye ulaştırılıyor. İade çok kolay bizde, uymaz ya da beklentiye cevap vermezse hemen geri gönderiliyor.
-Firmalar yüksek miktarda ve özel üretim yapıyor satış siteleri için. Bu ürünler mağazadaki ürünlerle aynı kalitede oluyor mu?
Önemli markalarla çalışıyoruz, marka mağazadaki ürün neyse onu üretiyor. Çünkü bu markaların mevcut imajı zedelenirse müşterileri kaybeder. Kimse bu riski göze almaz, çünkü çok ciddi bir rekabet var piyasada. Müşteri ufacık bir hatadan başka bir rakibe kaçabilir.
-Başka projeleriniz var mı?
Önümüzdeki dönemde Türkiye’de henüz çok olmayan ve ilerleyebileceğine inandığımız yeni projeler gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Bu yatırımlar yeni e-ticaret markalı ya da internette varolan şirketlere hizmet verebilecek servis hizmetleri şeklinde olabilir. E-ticaret alanında ihtisaslaşmaya da gitmemiz mümkün olabilir. Çünkü, örneğin elektronik çok da uzman yok. Alanında uzman internetten satış siteleri ağırlık kazanacak zamanla.
-Türkiye’de ve dünyada e-ticaret sisteminin durumu nedir?
Ülkemizdeki e-ticaret hacmi 2010 yılında bir önceki seneye göre yüzde 48 büyüme göstererek, 15.2 milyar TL’ye ulaştı. 2011 yılında, yerli ve yabancı kartların yurtiçi kullanımından doğan e-ticaret hacmi yaklaşık 22.9 milyar TL olarak gerçekleşti. Çin, ABD, Japonya, Almanya, İngiltere gibi ülkelerin toplam e-ticaret hacmi yakın gelecekte 500 milyar dolara erişecek. Bu ülkeler arasında en dikkat çekeni ise ABD. Amerika’daki online perakende satış rakamı 155 milyar doları aştı. e-ticaret satışlarının 2014 yılı itibarıyla Amerika’da tüm perakende satışlar arasında yüzde 8 gibi bir paya sahip olacağı tahmin ediliyor. Deloitte’un yayınladığı “Avrupa e-Perakende Endeksi 2012” araştırmasına göre Avrupa pazarında da ciddi bir büyüme var. Bu pazardaki büyüme Amerika’daki e-ticaret pazarını geçti.
-Başka yabancı gruplar var mı Türk pazarına girmeyi planlayan?
Yabancı gruplar Türkiye’ye çok pozitif bakıyor. Özellikle 2013 yılından itibaren çok ciddi yatırımların olacağını tahmin ediyorum. Yabancı şirketlerin ilgisi olduğunu görüyoruz ancak bu iş karşıdan bakarken olmaz. Yatırımcı adaylarının girecekleri ülkenin pazarını, tüketici eğilimlerini çok iyi biliyor olması lazım. Tecrübesiz birkaç deneme gördük bugüne kadar onlar kendileri başarısız olduğu gibi piyasaya da zarar verdiler. Bunlar her ülkede olduğu gibi bizde de oldu. Ülkeyi doğru anlamadan girenler başarılı olamaz. Doğru yatırımlar yapıldığı sürece Türkiye’de çok büyük potansiyel var.
-Otto Alman yatırımcısı. Türkiye ile kıyaslandığında ortaya nasıl bir tablo çıkıyor. Türk tüketicisiyle Almanlar arasında ne gibi farklar görüyorsunuz?
Almanlar, teknolojinin kullanılmasına ve e-ticarete alışkın bir millet. Çok büyük oranda hayatlarında var bu sistem. Ancak alışverişlerindeki iade oranlarına baktığınızda biz çok şanslıyız. Bizim üç katımız iade oluyor onlarda. Ürün iadesi Almanya’da yüzde 30’dan fazla, Türkiye’de ise sadece yüzde 10 düzeyinde. Bunun nedeni de bizdeki sosyal ilişkilerin ve aile bağlarının çok kuvvetli olması. Türk müşteri bir ayakkabı ya da bir ürün aldığında eğer kendine olmaz ise ya bir akrabasına ya da bir arkadaşına hediye ediyor. Almanlar ise bir ürünü istemezse bir başkasına hediye etmek yerine hemen iade yoluna gidiyor.
-İnternetten alışveriş kültürü, mağazadan alışverişi bitirir mi?
Elektronik ticaret giderek artaracak ama mağazaların popülaritesi hiç bir zaman bitmez. Bugünün gençliği yarının potansiyel e-ticaret müşterisi. İnternetten alışveriş miktarı giderek yayılacak, pazar büyüyecek. Ancak, bir mağaza gidip ürünleri ellemek, dolaşmak, alışverişin keyfi hiç bir zaman ortadan kalkmayacak.
Marmara ev dekorasyon ürünleri, Güneydoğu bebek giysileri alıyor
LİMANGO ayda 15 milyon ziyaret, 150 milyon üzerinde sayfa gösterimine sahip. Bir ziyaretçinin sitede geçirdiği ortalama süre ise 8-10 dakika. Hergün siteye konmak üzere bin 800 ürünün çekimi yapılıyor. Kadın-erkek giyimi dışında çocuk, ev tekstil ve aksesuarı, teknoloji, kozmetik, tasarım ve keyif başlıklarıyla hizmet veriyoruz. Ziyaretçilerin yüzde 47’si kadın ve yüzde 53’sı erkek. 25-45 yaş aralığındaki üyelerinin çoğunluğu üniversite mezunu. En fazla alışveriş yapılan gün; salı, çarşamba ve perşembe. Türkiye geneline baktığımız zaman yüzde 34.5 oran ile en çok satış yapılan il İstanbul. Sonra Ankara İzmir, Bursa, Adana ve Antalya geliyor. Doğu Anadolu bölgesi en çok ayakkabı, Güneydoğu bölgesi bebek giyim, Karadeniz bölgesi ayakkabı, İç Anadolu bölgesi ayakkabı, Marmara bölgesi giyim ve ev dekorasyon, Ege bölgesi ev dekorasyon alanlarında alışveriş yapıyor.
O kadar yaramaz bir çocuktum ki öğretmenimi ağacın tepesine çıkarttım
ÇOK hareketli bir çocuktum. Ağaç tepelerinden inmezdim, vücudumda sayısız dikiş vardı. İlkokulda 65 yaşlarında bir öğretmen geliyordu okumama yardımcı olsun diye. Bir gün ailem eve geldiğinde öğretmeni ağacın tepesinde buldular, o beni aşağı inmeye ikna edeceği yerde ben onu ağacın tepesine çıkmaya ikna etmişim. Öğretmenin binbir zorlukla ağaçtan indirildiğini hatırlıyorum. Misket oynayan, bisikletten inmeyen bir çocuktum. Eğitim hayatım da biraz karmaşık oldu. İlk bir Fransız okuluyla başladım. Alman okulu, Koç lisesi derken Avusturya’da üniversite okudum. Bir çok kültürü almış oldum.
Artık insanları dinliyorum daha az sinirleniyorum hayatımda denge var
HAYATI daha doğru anlayabilmek, daha az üzülmek ve daha farkında olmak gerekiyor. Bu nedenle iki yıl süren ‘yaşam koçluğu’ eğitimi aldım. Artık daha az sinirleniyorum. İnsanları daha iyi anlıyorum. Dinlemeyi öğrendim. İnsanları hiç kesmeden, cevap hazırlamadan sadece dinleyebiliyorum. Bir bireyin, kendine yetebildiğini düşündüğünüzde, onu olduğu gibi kabul ettiğinizde hayat sizin için daha kolay oluyor. Anlık krizler, çevrede olup bitenler hem işinizi hem ev hayatınızı etkiler. Denge çok önemli. Hayatınızı dengede tuttuğunuzda hem siz mutlu oluyorsunuz, hem iş arkadaşlarınız ve tabii ki aileniz de... Zamanı doğru yöneterek, sevdiklerime zaman ayırma konusunda hassas olmaya çalışıyorum. Bu doğrultuda fırsat buldukça bisiklete biner, yüzer ve 6 yaşındaki kızım Naz’la vakit geçiririm.
Yabancı gruplar Türkiye’ye çok pozitif bakıyor. Özellikle 2013 yılından itibaren çok ciddi yatırımların olacağını tahmin ediyorum. ancak ülkeyi doğru anlamadan girenler başarılı olamaz. Doğru yatırımlar yapıldığı sürece Türkiye’de çok büyük potansiyel var.