24 Nisan 2024 Çarşamba / 16 Sevval 1445

En büyük limanı Çatalca'da yapacak

Türkiye’nin en büyük maden işletmecilerinden Mehmet Akdağ, yeni yatırımlar için kolları sıvadı. Rüzgar enerjisiyle elektrik üretme hazırlıkları yapan Akdağ, Türkiye’nin en kapasiteli limanını da 1 milyon liralık yatırımla Yeni İstanbul’da inşa edecek.

Fulya Erdem30 Aralık 2013 Pazartesi 07:00 - Güncelleme:
En büyük limanı Çatalca'da yapacak

Mehmet Akdağ... Türkiye’nin en büyük maden işletmecilerinden. İnşaat, asfalt, enerji ve dış ticaret konularında faaliyet gösteriyor. Dağları deliyor, çıkardığı taşları işliyor, o taşlar mıcır oluyor, asfalt oluyor, çimento oluyor... Hemen hemen tüm belediyelerin asfaltını o veriyor. Akdağlar Grup’un temelleri ise Sarıyer’in ilk yerlilerinden olan dede Hacı Osman Akdağ’ın İstinye’ye yerleşmesiyle atılıyor. Öyle ki meşhur Hacı Osman Yokuşu’na ismini veren kişi dede Hacı Osman... Büyükbabasından aldığı bayrağı daha da yukarlara taşımak için çalışan Akdağlar Grup Başkanı Mehmet Akdağ şu sıralar yeni yatırımların peşinde. Yeni İstanbul’da Türkiye’nin en büyük kapasiteli limanını yapmak üzere kolları sıvayan Akdağ ile hikayesini, çalışmalarını ve hedeflerini konuştuk:

-Akdağlar, madencilik işiyle tanınıyor. Grup bünyesindeki diğer faaliyetleri anlatır mısınız?

Ana iş kolumuz madencilik. İnşaatın A’dan Z’ye her hammaddesini üretiyoruz. İnşaat, asfalt ve dış ticaret alanlarında da faaliyet gösteriyoruz. İstanbul, Adana ve Çanakkale’de maden ve ocaklarımız bulunuyor. Asfalt ve yol çalışmalarında da pek çok işe imza attık, günlük 7 bin ton asfalt kapasitemiz var. İstanbul’da pek çok belediyenin asfalt çalışmasını biz yapıyoruz. İstanbul’un en büyük mıcır üreticisi ve kullanıcısıyız. Günde 20 ton üretiyoruz, bundan asfalt yapıyoruz, kalanını satıyoruz. Konut ve iş merkezi inşaatlarımız var. Türkiye’nin en büyük demir ihracatçısıyız. Etibor’dan demirtozu ihalesini alıp Çin’e ihraç ediyoruz.  140 bin ton demir ihracatı yaptık. Bir yandan da bitüm ithalatı yapıyoruz. Şu andaki grup ciromuz 200 milyon lira.

-Hikaye nasıl başlamış, siz ne zaman işe dahil oldunuz?

Akdağlar’ın temelleri 1930’lu yıllarda dedem Hacı Osman Akdağ tarafından atıldı. Sarıyer’in ilk yerlilerinden. Hatta Hacı Osman yokuşuna adını veren kişi. O dönemler bağ bahçe işleriyle uğraşıyor. İstinye’de kireç fırınları vardı, kalkeri yakınca kireç çıkıyor ortaya. Onu inşaata verirlerdi. Mıcır üretiyorlardı. 60’lı yıllada babam Mazlum Akdağ işi devralmış. Sonra ben ve kardeşim giriyoruz işin içine. İlkokul yaşlarında ocağa giderdim, bağa bahçeye giderdim. Telefonlara bakarak başladım, sonra ocakta kürek salladım. Severek yapıyordum işleri o yaşıma rağmen, kimse beni zorlamıyordu.

-Yeni yatırımlar var mı?

Piyalepaşa’da 50 bin m2 alan üzerinde Breem sertifikalı A sınıfı ofis projemiz AkPlaza var. Butik konut ve iş yeri yatırımlarımız bir yandan yürüyor. Yakın zamanda Çatalca’da kum işletmesi de açacağız. Buradan beton santrallerine kum satarken bir yandan da hazır sıva satacağız. Perakendeye yönelik ev tipi bir ürün olacak. Bu yatırımın tutarı 10 milyon doları bulacak. Bir de liman kuracağız.

-Limanı anlatır mısınız?

Liman için ön izinlerini aldık. Yeni İstanbul yani Terkos Gölü’nün diğer tarafını lokasyon verebiliriz. Bunun için 8 yıldır çalışıyoruz. 1 milyar dolarlık bir yatırım. 2 milyon metrekarede konteyner depolama alanı olacak. Demiryolu ve yollar bağlanacak. Sıvı yük yani yağ ve petrollerin depolanması için 2-3 milyon ton kapasiteli depolar yapılacak. Hamburg Limanı’nın işletmecisiyle görüşüp fikir alacağız, ona göre şekillendireceğiz. Türkiye’nin en kapsamlı limanı son teknolojiyle inşa edilecek.

Bir yatırımın iznini almak 8 yıl sürmemeli

Türkiye ciddi mesafe katetti. Kanuna göre yatırım yapıyorsun. İmza atma aşamasına geliyorsun, uğraştırıyorlar. İşi zora koşuyorlar, izin süreçleri çok uzuyor. Yatırımcıyı engelliyor bu durum, bir izin alınması 8 yıl sürmemeli. Türkiye istediği yerden teknoloji alabilir, para ve insan gücü de var artık. Tek eksik bürokrasi, bu işi hallederlerse Türkiye uçar.

Bu yıl 7 bin ağaç diktik

Çevreciler ağaç kesilince katliam diyorlar. Kesilenler zaten ömrünü tamamlamış ağaçlar, kesilen ağacın yerine ağaç dikiliyor. Ben bu yıl 7 bin ağaç diktim mesela. Maden sahası açmak için dünya kadar izin alıyorsun, keseceğin ağaçların parasını ödüyorsun. Dikilecek ağaçların parasını ödüyoruz, sahayı kullanmak için ödeme yapıyoruz. Alttaki değerli madeni alıyoruz, bitince de binalardan çıkan molozlar bu alana dökülüyor. Üzeri kapatıldıktan sonra da ağaçlandırılıyor. 

Taş ocakları koruma altına alınmalı

İstanbul’un 100 milyon ton taşa, 110 milyon ton mıcıra, 30 milyon ton da kuma ihtiyacı var. Şuanda hepsi çıkıyor ama ocaklar kapandığında dışarıdan gelecek. Ama İstanbul’a gelmesi için limanlar yeterli değil. Cendere havzası var 100-150 yıl kapasiteli ve Cebeci de küçük bir alan kaldı. 10 yıla kadar oradaki rezervler bitecek. Eskiden Bakırköy-Zeytinburnu havazasının altı değerli ocaklardı ama hepsi bitti. İstanbul’un konut ihtiyaca bittiğinde o ocaklar biter geri kalan ihtiyaçlar da azar azar gelir dışarıdan. Sudan sonra en önemli ve insanların en çok ihtiyaç duyduğu ikinci yeraltı kaynağıdır taş. Asfaltın yüzde 95 hammaddesi, betonun yüzde 85 hammaddesi taş ve taşın oluşumu 350 milyon yıl, bu yüzden taş yataklarının korunma altına alınması gerekiyor.

Faturayı düşürmek için kendi elektriğimizi üreteceğiz

Rüzgar enerjisi işine gireceğiz. 500-600 milyon sadece elektriğe para ödüyoruz. Kendi elektriğimizi üreteceğiz, ölçümlerimizi yapıyoruz. Yeni şehirin Karadeniz kıyılarını düşünüyoruz. Son bir ölçümleme daha yapar ve işe başlarız ama bir ölçümleme yapmak bir yıl sürüyor. Bir rüzgar gülünün maliyeti ise 2 ila 5 milyon euro arasında değişiyor, bizim de 4-5 tane kurmamız lazım.