Murat Kaşıbeyaz: Herşey bir rüyayla başladı
Kaşıbeyaz... Kebap deyince ilk akla gelen markalardan biri. Gaziantepli Ahmet Kaşıbeyaz’ın yarattığı bu marka, alışılmışın aksine aileye soyadını vermiş. Her şey ikinci kuşak Ahmet Bey’in çocukluğunda gördüğü bir rüyayla başlıyor. Henüz 11 yaşındayken gördüğü rüyanın ardından beyazlayan kaşının ileride ünlü bir markaya ilham olacağı o zamanlar kimsenin aklına gelmedi. Önce restoranlarının ismi, sonra da ‘Besim’ olan soyadı ‘Kaşıbeyaz’ adını aldı. 4 şubesiyle yerli yabancı günde 2 bin kişiyi ağırlayan Kaşıbeyaz’ın hikayesini üçüncü kuşak patron Murat Kaşıbeyaz’la konuştuk.
-Baklavacı Güllüoğlu’nun yanında başlayan macera, kısa zamanda ünlü bir kebap markasına dönüşüyor. Siz de üçüncü kuşak olarak işin başındasınız...
Kebabın hikayesi dedem ‘Gaziantepli kebapçı Mehmet Efendi’yle başlıyor aslında. Markalaşma ise babam Ahmet Kaşıbeyaz’la birlikte gerçekleşiyor. Babam 5 yaşındayken dedemle beraber lokantasına gidip geliyor, iş hayatına aşinalık o zaman başlıyor. Babasının vefatından sonra da meşhur Cevat Güllü’nün yanında çalışmaya başlıyor. İşi öğrendikten sonra da 1959 yılında İstanbul’a gelerek baklavacılık yapıyor. Orayı bir arkadaşına devrederek kebap işine devam etmek için Samsun’a gidiyor. 1975 yılında İstanbul Aksaray’da şu an sahibi olduğu Kaşıbeyaz’ın temellerini atıyor.
-Kaşıbeyaz aileye soyadanı veriyor, markanın çok ilginç bir hikayesi var, önce onu anlatır mısınız?
Babam Ahmet Kaşıbeyaz, 11 yaşındayken gördüğü rüya sonucunda kaşının beyazlamasıyla ‘kaşıbeyaz’ olarak anılmaya başlıyor. Kendisi de bu rüyanın uğruna inanıyor ve aslında Besim olan soyadını da bu şekilde değiştiriyor. Rüyasında indiği bir mağara altın kümeleri görüyor ve altınları eline aldığı kürekle harmanlıyor. Sabah kalkıp okula gidiyor ve rüyasını arkadaşına anlatıyor ertesi sabah da bir kaşı beyaz olarak uyanıyor. Bu işe kimse akıl sır erdiremiyor. O zaman doktor filan yok, mahalledaki din alimlerine götürüyorlar. 1951 yılından söz ediyorum. Onlar babama bunun çok iyi bir geleceğe işaret ettiğini ve Allah’ın bunu nişanla müjdelediğini söylüyor. Açılan tüm dükkanların adı Kaşıbeyaz konuyor ve ilk günden itibaren çok iyi iş yapmaya başlıyor.
-Zincir olma sürecinde neler yaşandı?
1986 yılına kadar Aksaray’da devam ederken, gelen talebin ardından Florya şubesi açılıyor ve zamanla büyüyor bin kişi kapasiteye ulaşıyor. 1999 yılında et restoranının yanında balık restoranını ve 2004 yılında İtalyan restoranı Sesto Senso’yu açtık.
Orayı daha sonra kapatarak balo salonu haline getirdik yaklaşık 3 milyon dolarlık bir yatırım yaptık. Sonra Boğaz’da balık keyfine alternatif olsun diye eskiden ‘Balıklama’ adıyla faaliyet gösteren yere yaptığımız 7 milyon dolarlık bir yatırımla Yeniköy şubesini açtık. En son da Florya’da bir alışveriş merkezinin içinde bir yer açtık. Orada gençleri hedefledik. Günde ortalama 2bin kişiyi ağırlıyoruz.
-Eti ve kullandığınız malzemeleri nereden alıyorsunuz?
Etlerimizi bizim için özel olarak besi yetiştiren yerlerden alıyoruz. Mutfak gıdamızın tümünü sezonluk olarak Gaziantep’ten getirtiyoruz.
-Yakın zamanda yeni yatırımlar olacak mı?
Biz çok şube açalım, büyüyelim istemiyoruz. Markayı kontrol altında tutmak açısından çok büyümek gibi bir hedefimiz yok. Ancak, Anadolu yakasında bir ayağımızın olması açısından karşı tarafta bir şube açabiliriz.
-Son zamanlarda bir Steak House’ kültürü başladı. Kebaba rakip olur mu?
Farklı bir konsept ama rakibimiz olamaz. Orada kullanılan etler genelde işlem görmüş, çok sağlıklı olmayabilir. Gelen talebe bakınca pazarın yüzde 40-50’sini kırmızı etten yapılan kebap türünün oluşturduğunu görüyoruz.
Şiş, Adana, Urfa, sebzeli ve patlıcanlı kebap en çok tüketilen kebap türleri arasında. Şimdilerde fıstıklı kebap da bu listeye eklendi.