26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

'Türkiye'nin eli çok güçlü'

Türkiye’nin Suriye’de sahada ve masada inisiyatifi elinde tuttuğunu söyleyen Eray Güçlüer, “ABD ile arası açılan PYD/PKK’da güvensizlik arttı. Arap ve Kürtlerin ayrılmasıyla SDG’de sadece Kandil kaldı. Örgüt çözülme sürecine girdi” dedi.

FADİME ÖZKAN7 Ocak 2019 Pazartesi 07:00 - Güncelleme:
'Türkiye'nin eli çok güçlü'

DR. ERAY GÜÇLÜER:

PKK-YPG ÇÖZÜLME SÜRECİNE GİRDİ

GÜÇLÜER: ABD ile arası açılan PYD/PKK’nın güvensizliği arttı. SDG çatısı altındaki bütün Arap unsurlar ve Kandilden gelen PKK’lılar dışındaki Kürt guruplar bu çatıdan ayrıldı. PYD/PKK’nın çözülme sürecine girdiğini söyleyebiliriz.

**

Türkiye “bir gece ansızın…” diye duyurduğu Fırat’ın Doğusu operasyonuna hazırdı. O esnada ABD Suriye’den çekilme kararını açıkladı. Bu karar bir anlamda ABD’nin Türkiye karşısında havlu atması iken sahadaki durumun hızla değişmesi, çekilmenin yaratacağı boşluk Türkiye’nin operasyon planlarını değişime mi zorladı?

ABD’nin Suriye’den çekilmesinin arkasında aslında iki önemli faktör var. Birincisi Türkiye’nin sadece Suriye alanında değil doğu Akdeniz dahil kendi jeopolitiğinde ortaya koyduğu çok yönlü ve çok boyutlu stratejik kapasite. Bu kapasite, siyasi istikrar ve üretilen yerli savunma teknolojileri dahil milli güç unsurlarının senkronize ve sinerjik kombinasyonunun sonucudur. İkincisi ise ABD’nin nihai hedefi Çin olan, İran’a yönelik operasyon hazırlığında körfezin dizayn edilmesi ve daha küresel hedeflerine ulaşmada bölgedeki en güçlü ülke olan Türkiye’ye ihtiyaç duymasıdır.

Özellikle İdlib-Kandil arasındaki alanın TSK’nın başarılı operasyon ve konuşlanmaları ile büyük ölçüde kontrol altına alınabilmesi, PYD/PKK ile birlikte ABD’nin Suriye’nin kuzeyindeki manevra alanlarını daralttı. Zaten El-Bab, Afrin ve İdlib operasyonları ile deniz çıkışı kapatılan kuzey sektöründe PYD/PKK’nın yaşama şansı azalırken, ABD üzerindeki lojistik maliyet oldukça arttı. İşte şu ana kadar tonlarca para harcayıp daha fazla bir şey elde edememe eleştirisi ile ileride çok daha fazla harcayıp hiçbir şey alamama paradoksunda ABD’nin tavrı Fırat’ın doğusundan Irak’a çekilmek yönünde oldu. Şimdilerde ABD Irak’ta daha büyük bir askeri varlık oluşturma çabası içinde. Tabi ki bu hazırlığın birincil hedefi İran, nihai hedefi Çin gibi görünse de bu ikisin arasında kadrajda Rusya’nın da olduğunu görmek lazım.

KÖRFEZ SAVAŞINDA 86 AYRI OPERASYON PLANI VARDI

Askerî açıdan daha mı avantajlı şu an Türkiye?

Türkiye açısından operasyon planlamaları çok yönlü ve çok boyutlu olarak yapılmış durumda. Türkiye’nin her zaman elinde B, C, D… planları mevcut. Ve bu planlar sürekli güncellenir. Bütün ihtimaller, mevcut ve karşılaşılabilecek risklere karşı planlamalar yapılır. Örneğin ikinci Körfez Savaşı döneminde Türkiye’ye yönelik muhtemel risklere karşı 89 ayrı askeri operasyon planı yapılmıştı. Bu çerçevede Fırat’ın doğusuna olası operasyonun yönünü ABD’nin çekilme tarzının belirleyeceğini söyleyebiliriz.

Elbette Türkiye’nin tehdit öncelikleri de diğer önemli bir faktör olacaktır. Ağırlıklı olarak artık daha da kurumsallaşmış ve Suriye Ulusal Ordusu şekline dönüşümünü büyük oranda tamamlamış olan ÖSO ve diğer yerel güçlerin desteklenerek kritik hedeflere yöneltilmesi suretiyle mahdut girmeler, bu operasyonun birinci aşamasını oluşturabilir. Müteakiben birincil hedeflerin arasında kalan ikinci kademedeki alanların kontrol edilmesiyle saha hakimiyeti sağlanarak bölgenin terör unsurlarından arındırılması muhtemel görünüyor. TSK’nın olası operasyon için bölgeye yaptığı stratejik konuşlanmalarından anladığımız kadarıyla Membiç ve Fırat’ın doğusu bir sektör olmakla birlikte, Kamışlı bölgesi dahil diğer alanlara yönelik de operasyonel planlamaların olduğunu söyleyebiliriz.

SURİYE’NİN GELECEĞİNDE PKK-YPG’YE YER YOK

PKK-YPG’nin Esed rejimiyle, Fransa ve Almanya ile görüştüğünü, kendine yeni bir kalkan aradığını biliyoruz. Türkiye’nin kararlılığı da ortada… ABD’nin terk ettiği ama öncesinde eğitip silahlandırdığı PKK-YPG’nin akıbetini nasıl görüyorsunuz?

Türkiye’nin olası operasyonunda silahlı gücünün büyük bir bölümünü kaybedeceği aşikar olan bu terör aparatı son dönemde bulabildiği her aktörle irtibat ve ilişki kurarak Suriye’nin geleceğinde en azından siyasi bir varlık olarak yer alabilmenin hesapları içerisinde. Ancak sahada gücü olmayanın masada sözü olamayacağını düşürsek Suriye’nin geleceğinde PYD/PKK’nın var olabilmesi çok da mümkün görünmüyor.

Ayrıca bizzat kendi askeri varlığıyla PYD/PKK’nın başında bulunarak sahada duran ABD’nin sahadan çekildikten sonra “Arap NATO’su” vesaire başka araçlarla PYD/PKK’yı Suriye coğrafyasında, özellikle de Suriye’nin kuzeyinde var edebilmesi de son derece zor. Aynı durum Rejim içinde geçerli. Dolayısıyla önümüzdeki süreçler mevcut denklemlerin değişeceği, yeni dengelerin kurulacağı, önemli sosyo-politik gelişmelerin yaşanacağı bir dönem olacak.

ESED REJİMİ RUSYA’NIN VEKALET SAVAŞÇISI

Savaşın bir galibi var mı? Esed hala ayakta. Türkiye başından itibaren hep Suriye’nin toprak bütünlüğüne vurgu yaptı. Şimdi 6 yıldır süren, ülkeyi ve insanlarını mahveden bu Suriye iç savaşı bitecekse eğer Ankara’nın dediği Suriye’nin bütünlüğü için Şam’ın güçlü mü olması gerek?

Rejimi kurumsal bir devlet aktörü olarak görmek artık mümkün değildir. Rejim mevcut haliyle sadece Rusya’nın vekalet savaşçısı durumundadır. Siyasi ve askeri gücü tükenmiş bir aparata dönüşmüştür. Bir diğer husus da Esed rejime değil, Rejim Esed’e hakim durumdadır. Dolayısıyla Rusya aslında Esed görüntüsü altında rejimi kullanmaktadır.

Dikkat edilecek olursa Rejim aynı zamanda bir yönetimsel aygıt olmaktan çok, mezhebik ideolojideki bir çıkar grubunu ifade etmektedir. Şuan Rejim içerisindeki yöneticilerin en genç olanı en az yirmi yıldır aynı görevlerini yürütmekteler ve bu çıkar gurubu kendileri dışındaki hiç kimseye hayat hakkı tanımak istemiyor. Bu nedenle Rejim üzerinden bütün toplumsal kesimleri kucaklayan yeni bir Suriye devlet yapısının inşa edilmesi pek mümkün değildir.

Yine bu nedenledir ki sözde PYD/PKK’nın bulunduğu alanların Rejime devredilmesinin daha büyük sorulara ve çözümsüzlüklere yol açacağını söylemek mümkün. Bütün bunlar düşünüldüğünde Rusya’nın vekalet aparatı Rejim ile ABD’nin Suriye’deki aparatı PYD/PKK’nın Türkiye’nin olası operasyonu öncesinde can havliyle birbirleriyle iş tutmak için yarışmaları çok da yadırganacak bir durum değildir. İkisinin de derdi hayatta kalabilmek, varlıklarını devam ettirebilmek. Bu nedenle önümüzdeki dönemde mevcut Şam yönetiminin demokratik seçimlerle değişmesi ve özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik ve bütün toplumsal kesimleri kucaklayan yeni anayasa temelinde yeni Suriye devletinin oluşturulması sadece Suriye için değil bütün Ortadoğu için önem arz etmektedir.

GÜÇLÜ TÜRKİYE BİTİK ESED’LE NİYE GÖRÜŞSÜN!

“Ankara mutlaka Şam rejimiyle ilişki kurmalı, hakim olduğu yerleri Esed’e teslim etmeli ve Esed’le konuşmalı” diyenler var. Suriye ile daha doğrusu Esed ile doğrudan ve açık ilişkilerin başlaması gerektiğini söyleyenler var. Sizce durum nasıl, Esed ile görüşmeli mi Türkiye?

Siyasi, ekonomik ve askeri gücü tükenmiş, var olabilmek için Rusya’yla bağımlı sembiyotik bir ilişki içinde olmak zorunda kalan ve bunun dışında başka bir seçeneği olmayan Esed ve Rejimiyle Türkiye neden resmi muhataplık tesis etsin anlamıyorum. İdlib’e rejimin girişi Türkiye’nin baskısıyla Rusya tarafından engellenmedi mi? Keza Halep operasyonu. Dolayısıyla Suriye’deki Rejim olsun, PYD/PKK olsun ve hatta IŞİD dahil diğer terör ve radikal unsurlar olsun bunları sadece bunlar üzerinden okursanız yanlış sonuçlara ulaşırsınız. Türkiye bunlarla değil, bunları kontrol eden ve bunlar üzerinde etkin olan kurumsal güçleri muhatap almalı ve mücadelesini kurumsal-siyasal düzlemde bu ülkelerle sürdürmelidir. Bu da zaten uluslararası ilişkilerde rasyonalitenin bir gereğidir. Aksi takdirde bu tür terörize yapıların muhatap alınması çok sıkıntılı sonuçlar ortaya çıkarabilir. Örneğin Esed ve rejimi muhatap alındığında yarın “Afrin’den çıkın oraya PYD/PKK girecek” derse ne olacak? Zaten geçmişte Afrin’i Esed ve rejimi PYD/PKK’lılara altın tepside vermedi mi? Bugüne kadar Rejimin öldürdüğü insanların ve yerinden edilmiş milyonlarca Suriyeli’nin durumu ne olacak? Dolayısıyla bu tür söylemlerin son derece sakıncalı ve biraz da maksatlı olduğunu düşünüyorum.

ALGI OPERASYONLARI PKK VE REJİMİ KURTARMA MAKSATLI

Ne amaçla maksatlı?

Bu süreçte yapılan algı operasyonlarına dikkat etmek lazım. Zira hem Rejimin hem de PYD/PKK’nın Rusya ve ABD’den başka destekçileri de var. Çünkü sahaya girmeden yani taşın altına ellerini sokmadan bu aparatlar üzerinden Suriye’de olmak isteyen, Suriye’nin geleceğinde söz sahibi olmak planları yapan başka aktörler de var. Algı yönetimleri sayesinde Rejim-PYD/PKK işbirliğini meşrulaştırma girişimleri yapıldığını görüyoruz. Aslında bu algı operasyonlarının arka planında asıl hedefin Türkiye olduğunu da görmemiz lazım.

Bunun bir örneği geçtiğimiz hafta Membiç’in 22 km batısındaki Armiah kasabasında yaşandı. İki adet 1970 model T-60 tankı ile iki adet Şam’daki tamirhanelerde metal levha ile kaplanmış arabanın kasabaya gelmesi sanki Rejim ordusunun kasabaya zafer edasıyla girişi gibi sunuldu. Daha da ilginci kasabadan çekileceklerini söyleyen PYD/PKK’lıların rejim üniformaları giyip rejim bayrağını kasabaya asarak kendilerine rejim görüntüsü altında meşruiyet sağlama entrikasıydı. Tabii bunları Türkiye gayet yakından takip ediyor ve saha gerçeklerini net olarak biliyor. Bu nedenle mevcut Şam yönetimiyle kurumsal muhataplığın uluslararası düzlemdeki hukuki sonuçları Türkiye için hiç de iyi olmayacaktır. Ben zaten bu aşamada bunun olacağını da düşünmüyorum. Elbette bunun dışındaki insani ve operasyonel birtakım bilgilendirmeler için alt kademelerde ve istihbarat unsurlarının temas ve iletişimleri mümkündür ve olmalıdır. Bu tarz iletişim, kurumsal ve resmi düzlemde Türkiye’ye bir sorumluluk da getirmez. Zaten bundan daha üst seviyeli bir ilişkiye de şu an için ihtiyaç yoktur. Türkiye ne yapacağını açık açık söylüyor. Türkiye’nin gizli saklı bir ajandası da yok. Türkiye’nin ne yapacağını ya da yapmayacağını bütün dünya biliyor.

ZAMANSAL VE MEKANSAL BOŞLUK KALMAMALI

TSK’nın bölgeye sevkiyatı sürüyor. ÖSO’nun hazır olduğu açıklandı. Nasıl bir askeri harekat öngörüyorsunuz?

ABD çekileceğini açıklamadan önce Türkiye Fırat’ın doğusuna operasyon yapacağını açıklamıştı. Yani bölgede ABD güçleri varken zaten Türkiye operasyon sinyalini vermişti. Dolayısıyla bu süreçte ABD, kendi askeri varlığını Suriye’den koordineli bir şekilde çekerse bu çekilmenin sonucunda Türkiye de Fırat’ın doğusuna büyük oranda girmiş olacaktır.

60-100 günlük takvim ABD’nin takvimidir, Türkiye’nin takvimi değildir. Bu nedenle çekilme tamamladığında Türkiye’nin de alana girmesi tamamlanmış olabilir. Burada zamansal ve mekânsal boşluklar bırakılmaması çok önemli. Aksi takdirde her türlü provokasyona açık boşluk alanlarını mevcut ve ortaya çıkması muhtemel başka tehdit odaklarının doldurma ihtimali vardır. Ayrıca PYD/PKK’nın yeni yetenekler kazanabilmesine yönelik derin güçlerin çabaları olduğunu da unutmamak gerekir. Bu aşamada zaman yönetimi belki de en kritik faktör. Tabii bu operasyonun Rusya ile de koordine edilmesi için Türkiye tarafından yoğun çaba harcandığını da görmekteyiz ki “yakın koordine ve iş birliği” bu tür çok uluslu ortamlarda istenmeyen durumların yaşanmaması için önem arz etmektedir.

ÇOK YÖNLÜ KOORDİNASYON GEREK

Suriye sahasında belli bir tecrübesi var aslında Türkiye’nin?

Elbette. Burada TSK’nın ve daha geniş çerçevede Türkiye’nin Suriye sahasında çok yönlü operasyonlar yürüttüğünü de görmemiz lazım. Bu nedenle koordinasyon meselesinin ayrı bir önem ve önceliği olduğunu vurgulamak isterim. Türkiye tarafından bir yönüyle PYD/PKK’ya karşı terörle mücadele operasyonları icra edilirken, aynı anda rejim unsurlarına karşı tedbirler alınması, alandaki diğer ülkelerin güçlerine karşı önlemler icra edilmesi, IŞİD başta olmak üzere diğer terör ve radikal unsurlarla mücadele edilmesi, insani yardım faaliyetleri yapılması ve yapılan bu tür faaliyetlerin güvenliğinin sağlanması, yeni kurumsal Suriye Devlet yapısının inşası kapsamındaki faaliyetlerin icra edilmesi ve bu doğrultuda istikrar sağlanan bölgelerde asayiş hizmetlerinin verilmesi, yerel yönetimlerin oluşturulması, sivil-asker ilişkilerinin düzenlenmesi ve psikolojik harekat faaliyetleri yapılması, bununla bağlantılı olarak Türkiye’ye ve Suriye’deki operasyonlara yönelik propagandaların etkisizleştirilmesi, Kızılay, AFAD, diğer kamu ve özel STK’la ile yakın çevredeki belediyelerin bölge halkı için yaptıkları çalışmaların güvenlik ve koordinesinin sağlanması gibi daha pek çok aktiviteler Suriye’deki değişik yerlerde ama neredeyse eş zamanlı olarak icra edilmektedir. Tabii bunlara TSK’nın kendi içindeki Kara, Hava, Özel Kuvvetler, İstihbarat, Keşif, vb. unsurların kontrol ve koordinesi, lojistik ihtiyaçlarının zamanında ve yeterince karşılanması, ÖSÖ ve alandaki diğer PYD/PKK’ya karşı mücadele unsurlarla iş birliğinin tesis edilmesi vb. pek çok husususun sağlıklı bir şekilde yerine getirilebilmesi için güçlü koordinasyon sistem ve faaliyetlerine ihtiyaç duyulmaktadır.

İNİSİYATİF TÜRKİYE’DE, ÜSTÜNLÜK TÜRKİYE’DE

Riskler, tuzaklar, değişken muhataplar var… Saha ne durumda? 

Türkiye bu operasyonda inisiyatifi elinde tutmakla başlangıçtan itibaren önemli bir üstünlük sağlamış durumda. Çok değişik noktalardan değişik zamanlarda veya eş zamanlı karma harekatlar yapabilme kabiliyeti, sürecin aynı zamanda siyasi yönetiminde de Türkiye’ye avantajlar sunmaktadır.

Bu arada PYD/PKK’nın sahada hendek, tünel vesaire inşa etme çabaları Afrin operasyonu dikkate alındığında kendi yandaşlarına psikolojik motivasyon sağlamanın ötesinde başka bir anlam ifade etmez. Ancak öncekilerden farklı olarak şehirlerin etrafından ziyade şehir içlerine tünel ve mevzilerin inşası, PYD/PKK’nın halkı daha fazla canlı kalkan olarak kullanma isteğini ve tabii ki zayıflığını da gösteren önemli bir işaret. Aynı şekilde PYD/PKK yapısı içinde önceki dönemlerden çok daha fazla çocuk savaşçıların (!) yer aldığını görüyoruz ki bu durumu terör örgütünün içine düştüğü zayıflık ve çaresizlikten başka, toplumsal desteğinin de olmadığı, toplumu artık eskisine göre güçlü bir şekilde kontrol edemediği yönünde de okumak mümkün. Bu arada özellikle Afrin operasyonundan sonra ABD ile aralarındaki mesafe daha da açılan PYD/PKK’nın, ABD’nin çekilme kararından sonra Afrin akıbetine uğrayacaklarını bilmeleri, ABD’ye karşı güvensizliklerinin daha da artmasına neden oldu. Bakınız şu an itibariyle Suriye Demokratik Güçleri (SDG) çatısı altındaki bütün Arap unsurlar bu yapıdan ayrıldılar. Aynı şekilde Kandilden gelen PKK’lılar dışındaki Kürt guruplar da bu çatıdan ayrıldı. Yani PYD/PKK’nın çözülme sürecine girdiğini söyleyebiliriz. Türkiye’nin baskısı devam ederse terörist örgütün alanda neredeyse geri dönüşü olmayacak şekilde güç kaybına uğramasının güçlü bir ihtimal olduğunu söyleyebiliriz.

SURİYE’DE MATRUŞKA POLİTİĞİ İŞLİYOR

Önceki operasyonlardan biraz daha farklı olacak herhalde bu defa. Geniş bir alan ve anlaşılan geniş bir zaman söz konusu…

Bu kadar çok küresel ve bölgesel aktörler ile bunların kullandıkları terör aparatlarının sahada bulunduğu Suriye ortamında sorunların kısa sürede çözümlenebilmesi pek mümkün görünmüyor. Tabii bizler millet olarak biraz tez canlıyız ama Ortadoğu’yu bu hale getirenlerin hesaplarının daha uzun süreli olduğunu da unutmamalıyız. Ben buna “Matruşka Politiği” diyorum. İç içe geçmiş birbirleriyle irtibatlı ve çok boyutlu ilişkiler yumağı. Bu nedenle Türkiye şu ana kadar ortaya koyduğu stratejisini sabırla ve adım adım uygulamaya devam etmelidir.

Önceki operasyonlardan farklı olarak şayet kalmaya devam ederlerse Fransa, İngiltere vb. sahadaki diğer kurumsal aktörlerle teröristlerin iç içe olmaları, halkı önceki operasyonlara göre daha fazla canlı kalkan yapmaya çalışmaları gibi hususlar operasyonda daha fazla ve yoğun şekilde SİHA ve İHA’ların kullanılmasını gerekli kılabilir. Ancak Türkiye’nin son dönemde ürettiği, Sincar ve Karacak Dağı operasyonlarında da başarıyla kullandığı yapay zeka teknolojisinin bu operasyonel süreçte TSK’ya büyük avantaj sağlayacağını söyleyebilirim. Bu yeni yapay zeka teknolojisi sayesinde aynı bölgede ve aynı yüksek performanslarla savaş uçaklarımızla SİHA ve İHA’ların birlikte kullanılabilmesi mümkün hale geldi. Bu teknoloji olmasaydı her iki hava ve savaş aracı birbirlerine zarar verebilecek risklerle karşı karşıya kalabilirdi. Ayrıca uçaklarının her hedefe yönlendirilmesi uygun olamadığından, özellikle ani çıkan ve/veya hesapta olmayan hedeflerin SİHA’lar tarafından imha edilmesi, edilemiyorsa savaş uçaklarının bilgisayarlarına aynı anda koordinat bilgilerinin girilmesi ve böylece hedefin neredeyse milisaniyeler içinde vurulabilmesi mümkün hale geldi. Bu da TSK’nın çok kısa sürede büyük alanlarda saha kontrolü sağlayabilmesine imkân tanıdı.

JANDARMA VE POLİS ÖZEL KUVVETLER DE KATILABİLİR

Önceki operasyonlardan farklı olabilecek diğer bir husus da Türk Silahlı Kuvvetlerinin yanında Jandarma Komando Özel Harekât birlikleri ile Polis Özel Harekat unsurlarının da özellikle meskun mahal çatışmalarında daha aktif görev almaları muhtemel. Çünkü bu operasyon taktik mülahazalarla planlansa da insani ve toplumsal hassasiyetleri önceleyen bir yapıya sahip olacaktır. Elbette 600 km sınır uzunluğu ve başlangıçta 30-40 km derinliğe sahip geniş bir alan gibi görülse de Türkiye için küçük bir alan sayılır. Bakınız Türk Silahlı Kuvvetlerimiz aynı anda birden çok cephede değişik harekât türlerini icra edebilecek kabiliyettedir. Muhtemelen operasyon alanı biden fazla sektöre ayrılıp, ÖSO ve diğer PYD/PKK’ya karşı savaşan silahlı guruplarla birlikte taktik harekatlar icra edilecektir. Bu alanların hangi kriterle hangi sınırlarda sektörlere ayrılacağı ise başta ABD’nin alandan çekilme tarzı ve Türkiye’nin önceliklerine göre konjonktürel şartlar dikkate alınarak belirlenecektir diye düşünüyorum.

SAVAŞIN KISA SÜREDE BİTECEĞİNİ SÖYLEMEK ZOR

Suriye iç savaşı bitmeye yaklaşıyor, diyebilir miyiz peki?

Daha Suriye’deki iç savaşın bittiğini veya kısa sürede biteceğini söylemek çok zor. ABD’nin bölgeden çekilme örneğinde olduğu gibi şayet Türkiye’nin çabaları sonuç vermeye devam ederse süreç kısalır. Ancak sadece ABD değil daha pek çok aktör Suriye alanında boy göstermekte ve hepsinin de kendilerine göre hesapları var. Özellikle yeni Sykes-Picot peşinde olanlara da dikkat çekmek isterim. Fakat resmi askeri gücüyle sahada olan bir tek Türkiye olduğunu ve ABD dışında bu alana ilave askeri konuşlanmalar yapabilecek başka da bir ülke bulunmadığını ve ayrıca zamanın da 1916 olmadığını hatırlatmak isterim.

TÜRKİYE-RUSYA-İRAN EKSENİ BELİRLEYİCİ

Süreci belirleyecek diğer bir husus da Türkiye-Rusya-İran arasında oluşturulan eksenin varlığını güçlü bir şekilde devam ettirebilmesidir. Zaman zaman kısa dönemli gelişmelere bağlı olarak Rusya ve İran’ın Suriye’deki öncelikleri değişse de bu eksenin oluşmasına sebep olan küresel tehdit algılamasında pek bir değişiklik olmadığı için ekseni oluşturan dinamiklerde de bir değişim olduğu söylenemez. Nihayetinde sahada demografik oranlara göre oluşturulacak yerel yönetimlerin, yapılacak demokratik ve bütün toplumsal kesimleri kucaklayan anayasa çerçevesinde kurulacak Suriye devlet yapısına eklemlenmesi süreci, bu üç ülkenin garantörlüğünde mümkün olabilecektir. Ancak bunun da yeterli olacağını sanmıyorum. Suriye devleti kurulduktan sonra da bu üç ülkenin dış etkilere karşı yeni Suriye’nin korunması adına garantörlüğünün devam etmesi gerekecektir.

Bu arada Türkiye’deki Suriyelilerin geri dönüşlerinin sağlanması, PYD/PKK, DEAŞ ile mücadelede sona gelinmesi, radikal unsurların silahtan arındırılması, Rejimin mevcut yönetiminin uzaklaşması, dış faktörlerden özellikle derin Pentagon etkisinin etkisizleştirilmesi, Sykes-Picot’çuların tasfiyesi, sağlıklı bir şekilde seçimlerin yapılması, demokrasiye geçiş, bürokratik ve ekonomik düzenin tesisi vs. yapılması gereken çok iş var. Bu nedenle Suriye sorununun yakın vadede ve kısa süre de çözümü pek mümkün görülmüyor.

REJİMİ MEŞRULAŞTIRMAYA ÇALIŞIYORLAR

Türkiye önümüzdeki dönemde, şu an kontrolü altında olan Afrin ve Cerablus’u Esed’e vermeli, Suriye Devlet Ordusunu teslim için bölgeye davet etmeli diyen eski askerler var. Nedir yorumunuz? Türkiye ne yapmalı?

Böyle karışık ortamda siyasi ve askeri gücü olmayan, geçmişi karanlık ve eli kanlı Esed Rejimini Türkiye’nin muhatap almasının Türkiye’nin yararına olacağını düşünmüyorum. Böyle bir durumda Esed ve rejiminin Afrin’i Cerablus’u Elbab’ı tekrar PYD/PKK’ya vermeyeceğinin garantisi var mı? Suriye’de zulmettiği ve göç etmek zorunda olduğu insanlardan özür dileyecek mi? Onlara tazminat verecek mi? Bunlar olsa dahi zulüme uğramış insanlar Esed’i ve rejimini affedecek ve güvenebilecek mi? Konuştuğum bütün Suriyeliler Esed ve Rejimi orada olduğu müddetçe Suriye’ye dönemeyeceklerini, Esed ve rejimine güvenmediklerini söylediler. Esed ve rejimini savunanlar biraz da Suriye halkının sesine kulak versinler. Bakınız Esed ve rejiminin terör aparatlarıyla geçmişte olduğu gibi günümüzde de halen iş tuttuğunu, iş birliği içinde hareket ettiğini görüyoruz. 2011 ve 2012 yıllarında özellikle Suriye’nin kuzeyindeki şehirleri Rejim PYD/PKK’ya kendi elleriyle teslim etti. Aynı şekilde bundan sonra da bu iş birliğinin devam etmeyeceğini kimse garanti edemez. Ayrıca bugüne kadar rejimin işlediği insanlık suçlarından, bu Rejim yönetimi nasıl aklanacak? Hülasa Esed ve Rejimiyle anlaşmanın Türkiye’nin Suriye’den kaynaklanan güvenlik sorununu çözmede bir garantisi var mıdır? Tabi ki yok. O zaman Türkiye kendi işini kendisi yapmalıdır. Kendisine tehdit olan terörist aparatları kendisi etkisiz kılmalı ve bir daha bu tür terör örgütlerinin tehdit oluşturamayacağı ortamlar sağlamalıdır Suriye’de. Dolayısıyla Türkiye’nin alandaki muhatabı Rusya ve İran olmalıdır. Suriye’de güvenlik ve istikrarın sağlanmasında, yeni kurumsal Suriye Devletinin inşasında da Türkiye-Rusya-İran ekseninin  garantörlüğü tek seçenek olarak durmaktadır.

SKYES PİCOT PLANI ORTADAN KALKMIŞ DEĞİL

ABD Başkanı Trump’ın değişen bir söylem siyaseti var. Geçen hafta önce “Suriye’den çekileceğiz ama çekildikten sonra da Kürtleri korumaya devam” dedi. Ama sonra “Kürtler DEAŞ’e petrol satıyor, hiç memnun değiliz” de dedi. Kürtlerden kastının PKK olduğunu biliyoruz. Türkiye sürekli tepki verse de ABD’li diğer yetkililer de sürdürüyor aynı tutumu. Neye yoruyorsunuz siz bunu?

PYD/PKK meselesi ABD ve Batılı güçlerin elinde belki de 100 yıllık bir plan. Sadece Türkiye’yi değil bütün Ortadoğu’yu dizayn etme projesidir bu plan. Ancak şu anki görünüme bakacak olursak bu projeye karşı durabilen tek ülke Türkiye. Suriye’ye bakın, Irak’a bakın, İran çalkantılar içerisinde. İşte çok yönlü ve çok boyutlu stratejik kapasitelerle Türkiye’nin bu emperyalist plana karşı durabilmesi, ABD’nin bölgeden ayrılma kararında en önemli faktör.

Şimdilerde özellikle Pentagon ürünü derin ABD, Sykes-Picot’çularla birlikte yıllardır besledikleri bu terörist aparatı nasıl var etmeye devam edebiliriz planları içerisinde. Fakat sahadaki gerçeklik bu planın uygulanmasını çok da mümkün kılmıyor.

TRUMP YPG-DEAŞ İLİŞKİSİNİ TEYİT ETTİ

ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun Türkiye'yi hedef alan skandal ifadeleri var bir de. “ABD’nin görevinin Türklerin Suriye’de Kürtleri katletmemelerini sağlamak” dedi Pompeo?

Söylemlerin arkasındaki derin anlamlara bakacak olursak, Pompeo’nun ajite edici laflarının arkasında siyasi düzeleme yönelik algı operasyonu olduğu görülebilir. Pompeo, “Her şeye rağmen Kürtler PYD/PKK’dan ibaret ve her şeye rağmen PYD/PKK bizim yakın ortağımız. Ve biz onların ortadan (sözde katliama uğrama) kalkmasını istemiyoruz” demek istiyor. Ancak hem ABD hem de Rusya bölgede kendi askeri güçleri ile değil, vekalet güçleri üzerinden var olma çabası içerisindeler. Çünkü konvansiyonel güçlerini daha büyük ve daha geniş çaplı planlamalarda ve yerlerde kullanmak istiyorlar ki buraların içinde Suriye yok. Bu nedenle Pompeo’nun söylemini terör örgütü ve yandaşlarına siyasi ve psikolojik destek sağlamak şeklinde değerlendiriyorum. Çekilme kararı veren ABD’nin bu aşamada daha farklı seçeneklere yönelebilme ihtimalini zayıf görüyorum.
Tabii ABD Başkanı’nın söylemi ilginç. PYD/PKK’nın DEAŞ’e petrol satmasından rahatsız olduğunu ifade etmesi, aynı zamanda Türkiye’nin de PYD/PKK ile DEAŞ arasında iş birliği olduğuna dair söylemleri desteklemesi bakımından çok önemli. Çünkü PYD/PKK’ya DEAŞ’la mücadele ediyor görüntüsü altına meşruiyet kazandırılmaya çalışılıyorken, böyle bir söylem her ikisinin de terör örgütü olduğunu açığa çıkaran önemli bir açıklama. Bu açıklama Pompeo’nun söylemiyle de örtüşmüyor.

TÜRKİYE’YE RAĞMEN BİR ŞEY YAPAMAYACAKLARINI GÖRDÜLER

Trump bunu neden söylemiş olabilir?

Trump bunu neden söyledi diye düşünecek olursak, bence Trump ABD’nin günümüzdeki realitesini en iyi anlayanlardan biri. ABD’yi tekrar büyük Amerika yapacağız demek, ABD’nin eskisi kadar büyük olmadığını kabul etmek demektir. Hatırlayalım bu süreçte önce Türkiye terbiye edilmeye çalışıldı. Yıllardır PKK terörüyle, FETÖ’yle, 15 Temmuz darbe girişimiyle, DEAŞ’la, ekonomik operasyonlarla. Ama olmadı. Ve bir şey daha olmadı, sanırım Trump’ın da içinde olduğu bir gurup ABD’li yönetici Türkiye’nin bulunduğu bu coğrafyada Türkiye’ye rağmen PYD/PKK üzerinden vekalet savaşı yürütmenin sonucunun olmayacağını, en azından Suriye’de bunun çok mümkün olamayacağını anladı. O yüzden asıl hedefe yönelmek istediler. O yüzden ABD’nin çekilmesi, Amerika’ya değil Irak’a doğru oldu. ABD içindeki güç mücadelesi henüz bitmiş değil fakat ABD realitesini askeri kesimden daha iyi anlayan Beyaz Saray’ın, Pentagon’a karşı bir adım öne geçtiği görülüyor. Önümüzdeki kısa dönem içerisinde ABD yönetimi içindeki Pentagonculardan yeni istifaların olması ve yerine Beyaz Saraycı ekolden kişilerin atanması muhtemel görünüyor. Ayrıca ABD içinde de aklı selim düşünen kişi ve gruplar olduğunu da unutmayalım.

ÇÖZÜM YOLU TOZPEMBE DEĞİL

Bir yandan da İdlib’te ilginç bir şekilde çatışmalar başladı. Zamanlamasını nasıl buldunuz?

Tabii ki unutulmaması gereken önemli hususlardan biri de uzun sürmesi muhtemel olan Suriye’deki çözümün sağlanma süreci tozpembe bir yol değil. Bakınız tam da Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna olası operasyonu öncesi, uzlaşma zemini büyük ölçüde sağlanmış olan İdlib’te radikal unsurlardan kaynaklanan bir takım olaylar meydana geldi. Türkiye için bu olayların üstesinden gelmek zor olmayacaktır.

SURİYE ULUSAL ORDUSUNU ÖSO OLUŞTURACAK

Nasıl?

Zira artık çeşitli isimlerle değil de hiyerarşik ve düzenli ordu sistematiğindeki gibi birlik numaralarıyla anılan ve yakın gelecekte Suriye Ulusal Ordusunu oluşturacak olan ÖSÖ’nun yüksek muharebe kabiliyetinin bu tür eylemlerin önlenmesinde etkili olacağı söylenebilir. Ancak biraz daha makro bakacak olursak, bu tür provokatif eylemlerin çıkmasını sağlayan ve yönlendiren arkadaki derin güçlerin Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da olabileceklerini düşünmeleri gerekir diye belirtmek isterim. Bu tür olaylarla artık Türkiye’nin Suriye’deki genel stratejisini etkileyebilmenin veya değiştirebilmenin pek mümkün olacağı söylenemez.

Sonuçta Türkiye’nin sahip olduğu güç ve kuvvetin, kararlı ve muktedir siyasi irade ve istikrarın bölgenin yeniden şekillenmesinde en önemli dinamik olduğu görülmektedir. Kısa ve orta vadede Türkiye kendisine düşman bütün terör örgütlerini Suriye sahasından temizleyecek, kendi ülkesinin güvenlik ve bekasını en emin şekilde sağlayacaktır. Bu Türkiye’nin en doğal hakkıdır. Bu nedenle önümüzdeki sürece yönelik gelişmeleri bu çerçevede değerlendirmek, yanlış ve yanlı algı operasyonlarına kanmamak doğru bir yaklaşım olacaktır.