8 Ekim 2025 Çarşamba / 16 RebiülAhir 1447

''Endişe kabusunuz olmasın''

Pandemi ile birlikte doğa olaylarının çoğalması tesadüf mü? Antalya'da başlayan daha sonra Adana - Kozan, Mersin - Silifke, Ayancık, Marmaris, Bodrum, Didim, Kütahya – Emet ve birçok şehrimizde devam eden yangın haberleri tamamen şanssızlık eseri mi? Her geçen gün zorlaşan hayatların yanı sıra tüm bu olayların üst üste gerçekleşmesi endişe, kaygı, duygusal travmalara yol açıyor. Üst Düzey Yaşam Koçu Nurcan Demircioğlu, 'Yaşanmış derin stres ve olumsuzluklara bağlı tüm travmalar tespit edilerek çözülmelidir. Çözülmeyen endişe ve travmalar hayatınızın kabusu olmasın' diyor.

3 Eylül 2021 Cuma 16:11 - Güncelleme:
''Endişe kabusunuz olmasın''

Yaşadığınız derin stres ve travmalarla yüzleşip, kabullenip, benimsemelisiniz. Teslimiyet göstererek başta kendiniz olmak üzere herkesi ve her şeyi affetmeniz mümkün olabilir. Tutulmayan veya kabullenilmeyen ölüm sonucunda yarım bırakılan yas varsa, kadim ilimlerin öğretisi şifa yöntemleriyle yaşadığınız elim kaybı kabullenmek, hazmetmek, yasınızı sonlandırıp başta kendiniz olmak üzere kaybettiğiniz kişileri özgürleştirmek iyileşmenizi, endişe ve üzüntülerden uzaklaşmanızı sağlayacaktır.

Duygusal travmalar bedeninizi hasta etmesin

Demircioğlu, "Bilincimizdeki sürekli bir kutuplaşma yani iki seçenek arasındaki gerginlik durumu bizleri sürekli çatışmaya sürükler. Hayatımızın her alanında devamlı karar vermek durumunda kalırız. Karar verme kılıcınızı kılıfından çıkartmak ve bir seçeneği isterken diğer seçenekten vazgeçmek zorunludur.

Bizler neyi seçersek seçelim bunun sonucunda biz de hep bir şeyler eksiktir. Hep çaresiz hissederiz. Bu gerginliği yaşamın bir gerçeği olan bu çatışmayı sorgusuz kabul edebilenler şanslıdır. Çünkü birçoğumuz çatışmayı görmediğimiz ve hissetmediğimiz için kendimizde hiç çatışma bulunmadığını zannederiz. Bilincimizdeki çatışmalara katlanarak onları çözmeye hazır değilsek çatışma bedensel boyuta iner ve hastalık olarak karşımıza çıkar. Her çatışma maddeye dönüşmüş bir duygudur. Ruhsal alanda kaçındığımız her mücadele bütün acıları ve tehlikeleriyle hastalık olarak bedensel alanda hakkını arar." bilgisini vererek duygusal travmalar yüzünden bedeninizi hasta etmeyin uyarısında bulunuyor.

TRAVMA NEDİR?

Yaşantımızda ani şok etkisiyle gelişen ve içerisinde derin değersizlik, çaresizlik, korku, tehlike, ölümle burun buruna gelme, aşırı öfke, yüksek stres, utanma veya utandırılma içeren kontrol edemediğimiz duygu yoğunluğudur. Demircioğlu, "Ebeveynlerin maruz kaldığı duygusal ve psikolojik çatışmalar, çocukların bedeninde biyolojik rahatsızlıklar programlar. Üst soyların yaşayıp sustuğu farkındalık geliştirmediği, reddedip görmezden gelerek bilinçaltına gömdüğü bütün yaşanmışlıklar ve varsa büyük sırlar alt soylarda yani bizlerde ve bizden sonraki nesillerde bedensel rahatsızlıklara sebebiyet verir. Bizler ana rahmine düşmeden uzun bir süre öncesinden gebelik süreci ve doğumdan sonraki birkaç yıl ( kişilik gelişimi tamamlanıncaya kadar) anne karnındaymış gibi başta annemiz olmak üzere ebeveynlerimizin tüm stresini kendimizinmiş gibi algılar öyle kabul ederiz. Bu nedenle biyolojik rahatsızlıklarımızın ilk programı henüz annemizin bedeninde var olmadan öncesinde oluşturulabilir." diyor.

FARKINDALIĞINIZI ARTTIRIN

Farkındalığın başladığı nokta, organların dahası bedenin dur yavaşla, kendine gel komutudur. Duyguların teslimiyet çığlığı organın isyanıdır. Yoğun stres değersizlik, kaygı endişe ve tehlike içeren tüm yaşanmışlıkları zihin kaydeder. Bunlara bağlı olarak bedeninizde hastalıklar başlar. Buna izin vermeyin. Bir takım tedbirlerle bedensel işlevlerde değişiklik yapabilirsiniz. Ama bu yolla hastalık belirtilerinde ifade edilen problemleri hiçbir zaman ortadan kaldıramazsınız.

Bir rahatsızlıktan kazanç elde edebilmek için, rahatsızlığın hemen yok edilmesine değil o bölgedeki sorunun bize vermek istediği mesaja odaklanmalı ve rahatsızlığın bize hissettirdiği ağrıların sadece hayata kısa bir mola vermek olduğu düşüncesini benimsemeliyiz.

Örnek olarak ayağımızda baş gösteren bir rahatsızlığın alıştığınız yaşam tarzında yarattığı zorunlu değişiklikleri ( yürüyüş, spor vs. ) yapmaktan tamamen kopmak, sporu, yürüyüşü bırakmak, sorunlu ayağı artık kullanmamak çözüm değil, rahatsızlığa boyun eğmek ve uzun süre belki de hayatımız boyunca onu bedenimizde ağırlamaktır. Bu ayrımı yapabildiğimiz noktada, hastalık bizi iyileşmeye götüren bir yola dönüşebilir.