49. Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne Toplumsal Vicdan Ödülü bu yıl ilk kez dahil edildi. Ödül, Soner Yalçın’ın, Sivas Madımak katliamı belgeseli, ‘Menekşe’den Önce’ filmine verildi. Jüri üyesi Mine Kırkkanat yaptığı konuşmada siyasi gündeme yönelik açılamalarda bulunarak, Soner Yalçın’a teşekkür etti ve söz konusu filme ödül vermekten onur duyduğunu belirtti. Alkışlayanlar ve ödül verenler arasında ana muhalefet partisi liderinin de olması, yerel yönetimlerin uhdesinde düzenlenen sinema festivalleri ve siyaset ilişkisini bir kez daha gündeme getirdi. Ödül gecelerinin politik gösterilere dönüşerek güncel siyasi tartışmalara sahne olması, sinema propaganda aracı mıdır? sorusunu sordururken, sinemamız bundan nasıl etkilenir ve bu durum bizi nereye götürür, türünden endişeleri tazeledi. Konuyu, sinema yazarları ve yönetmenlerle konuştuk.
Festivaller yansız kurumlara bağlansın
Atilla Dorsay: Sinema yazarı
Normal olarak sanatsal etkinliklere siyasetin çok fazla karışması beklenmez ve de gerekmez. Ama bu tabi ülkelere göre değişiyor. Örneğin Cannes, Berlin gibi şenliklerde siyasetin gölgesi hiç hissedilmezken Venedik Festivali sık sık, nümayişlerle aksayabiliyor. Çünkü, İtalya, politik açıdan gergin bir ülke. Bizde de politika sahnesi yalnız bugün değil, hemen hemen, her zaman gergin ve gerilimli olduğundan festivallerin yapıldığı kentlerin belediye başkanları ait oldukları partiyi işin içine çekmeyi seviyorlar. Bu yıllardan beri böyle oldu bugünkü ortamda da engellenmesi mümkün ya da söz konusu değil. Öte yandan ödül gecelerinin büyük politik gösterilere dönüşmesi çok keskin laflar edilmesi çok doğru gözükmüyor. Her şeye rağmen, her şey sanatın soylu birleştirici ve estetik türleri altında olmalı Sanat da siyasetten o denli bağımsız bir alan değil. Birkaç yıldır özellikle Kürt sorunu etrafında sayısız film üretiliyor ve bunlar, festivallere damgalarını vuruyorlar bu bile tek başına, siyasetin sanata aşırı girmesi olarak görülebilir ama Türkiye’nin koşulları böyle. Aslında mesele şundan kaynaklanıyor. Festivaller sonuç olarak hep yerel yönetimlerin elinde. Bir yerel yönetim gidiyor başkası geliyor, festivalin tüm yapısı değişebiliyor. Ya da Kars’ta veya Bursa’da olduğu gibi neredeyse gelenekselleşmiş festival, tümüyle iptal edilebiliyor. Oysa festivaller yerel yönetimlerden daha nesnel daha bilimsel, daha yansız kurumlara örneğin vakıflara bağlanmalı. Antalya’da sözüm ona bu var. Çünkü AKSAV diye bir vakıf kurdular ama yine de, organizasyon, tüm kararlar yerel yönetimlerin elinden çıkıyor. Bu da uzun vadede ve dünya çapında bakıldığında çok doğru bir şey değil. Oradan alınsın da merkezi hükümete bağlansın, sadece bakanlık parasıyla dönsün de demiyorum ama dediğim gibi merkezi veya yerel yönetimlerden bağımsız daha sanatsal daha objektif bir takım kurumlar yürütmeli festivalleri, dışarıda öyle oluyor.
Her film ideolojiktir
Tunca Arslan: (Siyad Başkanı)
Ana jürinin "Menekşe'den Önce"ye dikkat çeken bir tavır almasını, mümkünse özel bir ödül verilmesini önerenlerden biri olduğum için, herhangi bir tuhaflık görmüyorum. Belgesel, festivalin özel bir bölümünde gösterildi ve özel bir ödül aldı. Jüriler zaman zaman bu tür tavırlar sergileyebilir, bu gayet normaldir. Üstelik bu oybirliğiyle alınan bir karardı ve çok doğru bir tutum alındığını düşünüyorum. Mine Kırıkkanat'ın konuşmasını da gayet sade ve etkili buldum. Kim tarafından yapılırsa yapılsın, her film ideolojiktir ve bir propaganda aracıdır. Sinema tarihinin başlangıcından itibaren bu böyledir ve henüz kendisini bundan azade kılan bir film yapılmamıştır. Dolayısıyla, film festivalleri de bu gerçeğin kapsamındadır. Cannes ya da Berlin'de olduğu gibi Altın Portakal ya da Altın Koza da güncel siyasetten etkilenir, ifrada kaçılmadığı, işin tadı kaçırılmadığı sürece bu da çok normaldir. Örneğin, nasıl Saddam Hüseyin'i ya da Usame Bin Ladin'i göklere çıkaran bir film Batı festivallerinin yanından bile geçemezse ve bu "anormal bir şey" olarak algılanmazsa, kimi parti liderlerinin vb. sempatilerini saklamadan bazı festivallere katılmalarında da hiçbir anormallik yoktur. Anormallik ve sorunuzda söz ettiğiniz sakıncalar, "siyaset sanatın önüne geçerse" ortaya çıkar ki ben böyle bir şey yaşandığı düşüncesinde değilim.
Politika, sinema festivalini odağından çıkardı
Serdar Akbıyık: (Sinema yazarı)
Sinema politik bir sanattır. Onu siyasetten ayıramazsınız. Ama bu politika üretilenlerle ortaya konur. Filmler politik olabilir. Yoksa ödül töreninde muhalefet lideri sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu sahneye çıkarmak değildir politik sinemayla ifade edilmek istenen. Veya her sahneye çıkanın konuşmasını siyasi mesajlara boğması da değildir. Ne yazık ki Antalya organizasyonu bu tür politika yaparak bir sinema festivalini odağından çıkarmıştır. Antalya ne İşçi Filmleri Festivali’dir ne de siyasi tandanslı başka bir festival. Antalya Film Festivali, İstanbul Film Festivali’ni saymazsak yıllardır ulusal festivallerimiz içinde en önde gelen organizasyon ve kendi yapısını bozmaktadır bu tür uygulamalarla. Festivaldeki bir eksiklik de oraya gelen konukların, sinema yazarlarının, oyuncuların, yönetmenlerin fikir alış verişinde bulunacağı ortamların hiç oluşmamasıydı. Sinema, söyleyeceğini ürettiği filmlerle söyler bir film sonuna kadar siyasi olabilir ve her tür siyasi akımı savunabilir. Ama bu filmlerin bir festivalde gösterilmesi üzerine bir törende herhangi bir siyasi parti liderini konuşturmak o festivalin siyasi olduğu anlamına gelmez. Zaten sinemayla da ilgisi yoktur sinemayı bozar. Yönetmenler ve sinemacılar ürettikleriyle siyasi olsunlar
Herkes kendi siyasi görüşünü haykırıyor
Alper Turgut: (Yönetmen)
Türkiye’de bu olağan bir durum hemen her festivalde karşımıza çıkıyor. Bunun İktidarla ya da muhalefetle ilgisi yok. Belediyelerin ya da valiliklerin, festivallerde olmasıyla ilgili diye düşünüyorum. Mesela İstanbul Film Festivali gibi festivaller olabilse, yani vakıflarca yapılabilse daha iyi olur. Diğerlerinde herkes kendi siyasi görüşüne göre değerlendiriyor. Fakat bunların hiçbirinin olması gerekmiyor. Çünkü sinema yapılıyor. Politika filmlerle yapılsın, siyasi propaganda içeren konuşmaların olduğu ödül törenleri komik görünüyor. Yurt dışında da festivaller var. Orada bu tür şeyler olmuyor. Bizde, bir kültür sanat festivali bile siyasi bir kürsüye dönüştürülüyor ve herkes kendi siyasi görüşünü haykırıyor. Ama kimse filmlerimizin iyi mi kötü mü olduğunu konuşmuyor. Adana kendi görüşüne göre filmler alıyor, Altın Portakal kendi görüşüne göre, belediyenin dahil olduğu bir festivalin bağımsızlığından söz etmenin çok mümkün olduğunu düşünmüyorum. Sinemayla siyaseti bu kadar iç içe sokmak zorunda değiliz, yazık oluyor. Bir jüri üyesinin bu tarz bir konuşma yapması doğru değil. Daha sakin ve tarafsız olması gerekiyor.