Başta Türkler olmak üzere hemen bütün Müslümanlar mâbedlerini, türbe, eğitim kurumu, hastane, dergâh, çeşme-sebil-şadırvan, saray-yalı-köşk-ev ve işyerlerini; sancak, kılıç, zırh, zırh altlığı, miğfer, alem vb. savaş araç-gereçlerini; cam, çini, bronz, ahşap ve metalden mâmül çeşitli eşyâlarını asırlardır Kur’an’dan âyet ve sûrelerle bezemişlerdir.
Boşluğu dolduruyor
Sanata Vurulan Kuran Mührü adlı akademik çalışma, bu geleneğin felsefesini ortaya koyma ve bu alandaki bir boşluğu doldurmayı amaçlıyor. Prof. Murat Sülün’ün kaleme aldığı eserde, ülkemizdeki belli başlı sanat eserlerine işlenen âyetlerin çoğuna yer verilmiş. Sülün, sanat eserlerini ayetlerle bezeme geleneğinin felsefesini örnekleriyle ortaya koyarken kitabını İstanbul ağırlıklı fotoğraflarla zenginleştirilmiş.
Sanat-Kur’an ilişkisi
Kitaptaki bilgiler, yüzlerce mekân ve -farklı stillerde yazılmış- binlerce hat eseri taranarak ortaya konulmuş. Sanat eseri - Kuran-ı Kerim ilişkisini tespit amacıyla, Konya, Edirne, Bursa, İstanbul gibi şehirlerimizde bulunan câmi ya da türbeler, başta Topkapı Sarayı, Edirne Selîmiye, Bursa Ulu Cami, Sultanahmet kitabın konusu doğrultusunda titizlikle incelenmiş.
Medeniyetimizin Kur’an-ı Kerim’le ne kadar irtibatlı olduğunu gösteren kitap; sanat eserlerini süsleyen âyetler aracılığıyla duygu ve düşüncelerin ne kadar ârifâne ve zarîfâne dile getirildiğini örnekleriyle gözler önüne seriyor. Türk-İslâm sanatında öne çıkan âyetlerin adeta kaydını tutan ve bu alanda bir kaynakça olan çalışma mimariye yansıyan Kur’an mesajlarına da dikkat çekiyor.
Prof. Murat Sülün: Ayetlerle abide bezemenin felsefesi
“Atalarımızın Kur’an’la ilişkilerinde elbette aksayan noktalar bulunabilir ancak vücûda getirdikleri sanat eserlerini, âyet ve sûrelerle bezeme geleneğine “Bu âyetler taşa-metale işlensin, süs olsun diye mi indirildi!” şeklinde yaralayıcı genellemelerle yaklaşmak yerine, bu geleneğin arka-plânını anlamaya çalışmak gerekiyor. Bu; sanat tarihçileri tarafından şimdiye kadar çoktan kotarılmış olması gereken bir işti. Ancak sanat eserleri tavsif edilirken, âyetlere salt süsleme unsuru olarak yaklaşılması bu geleneğin felsefesinin ortaya konmasını engellemiş gözüküyor. Bu yüzden Sanat Eserine Vurulan Kuran Mührü, bu geleneğin felsefesini ortaya koymayı gaye ediniyor. Bu çalışma ile bu alandaki boşluğu doldurulmaya çalıştım. Ağırlıklı olarak tarihî yapılardan oluşan eserler inceleyerek hangi âyetin nereye niçin yazılmış olabileceğine dair ciddî bir fikir edinilme yoluna gittim.
Çalışmayı kurgularken, ne âyetleri ne de sanat eserlerini eksen aldım. Dolayısıyla, okuyucu sözgelimi ‘Sultanahmet’ başlığı altında Sultanahmet’in bütün âyetlerini bir arada göremeyecek. Bunun yerine, eklektik bir yaklaşımla: mekânın, yapının ya da objenin fonksiyonu ile âyetlerin anlam ve mesajları ekseninde bir metin inşâ ettim. Yani, yüzlerce âyet ve sûreye ya da sanat eserine teker teker başlık açmak yerine, belli özellikleri itibarı ile birbirini andıran, aynı kategoriye sokabileceğim âyet ve sûreleri ya da sanat eserlerini bir arada verdim.”