Bu sorunun cevabı kütle çekim etkisinde yatıyor.
Yeterince zaman geçtiğinde uzay boşluğundaki her türlü cisim, barındırdığı maddeler veya daha da derine inmek gerekirse atomlar arasındaki çekim kuvvetleri nedeniyle en az enerji harcayacağı geometrik forma dönüşmeye başlıyor.
Çünkü evrenimizdeki fizik yasalarının gereği, tüm cisimler minimum enerji harcama eğiliminde oluyor. Kütle çekimi nedeniyle her biri birbirini çeken bu maddeler veya atomlar da, yine her birinin en az etki altında kalacağı, diğerleriyle en yakın duracağı şekle evrilmeye başlıyorlar.
Küre, maddelerin aradığı şeklin tam kendisi
Küre haline geldiğinde her molekül, ideal çekim değerlerine sahip oluyor.
Bir diğer faktör de kütle. Nitekim bazı küçük asteroitlerin direkt küre şeklinde olmadığını, girintili çıkıntılı değişik şekillerde olduğunu görüyoruz. Bunun nedeniyse cismin yeterince büyük kütleli olmadığından, barındırdığı tüm maddeleri merkez etrafına çekemiyor olması. Gezegenlerde ve yıldızlarda kütleler dev miktarlarda olduğundan, milyonlarca yıl içinde küresel şekle rahatlıkla evrilebiliyorlar.
Örneğin su damlaları, düz bir şekilde olmak yerine küresel şekillere evriliyorlar. Nedeniyse su moleküllerinin birbirlerini çekmesi sonucu, enerjinin minimuma ineceği küresel forma geçiş yapmaları. Yer çekimsiz ortamda da aynı şekilde su birikintisi ne kadar devasa olursa olsun, her seferinde kusursuz bir küresel şekil alır.
Özetle evrenimizin temelinde yatan fizik kuralları neticesinde ne Dünya, ne diğer gezegenler, ne de yıldızlar düz bir şekilde bulunamaz.
Kütle çekim etkisi cismin uçlarını merkeze doğru çekerek küresel bir şeklin oluşmasını sağlar. İşte düz bir gezegende yaşamıyor olduğumuzun en büyük ve en açık kanıtı da budur.