Uranüs ve Neptün, teknik olarak gaz devleri olmalarına rağmen, bilim dünyasında uzun yıllar boyunca 'buz devleri' olarak adlandırılmıştır. Bu tanımlama, bu iki gezegenin Jüpiter ve Satürn gibi daha büyük muadillerine kıyasla çok daha fazla metan, su ve diğer uçucu maddeleri içermesi gerçeğine dayanmaktadır. Gezegenlerin iç kısımlarında yaşanan yüksek basınç koşulları altında, bu elementler katılaşarak adeta 'buz' haline dönüşmektedir. Ancak Zürih Üniversitesi (UZH) ve Ulusal Araştırma Yetkinlik Merkezi (NCCR) PlanetS tarafından gerçekleştirilen yeni bir araştırma, bu geleneksel anlayışa ciddi bir meydan okuma sunmaktadır.
Bu ay Astronomy & Astrophysics dergisinde yayınlanan araştırma ekibinin sonuçları, Uranüs ve Neptün'ün iç yapısı hakkında daha önce kabul edilen görüşleri sorgulamaktadır. Araştırmacıların bulgularına göre, bu iki gezegenin çekirdekleri daha önce düşünülenden çok daha kayalık ve daha az 'buzlu' bir yapıya sahip olabilmektedir. Uranüs ve Neptün'ün iç bölgelerinin statik ve sabit kalmadığı, aksine Dünya'da tektonik aktivite yoluyla gerçekleştiğine benzer şekilde konveksiyon adı verilen bir döngüsel hareket yaşayabileceği de araştırmanın önemli bulguları arasında yer almaktadır. Bu olasılıklar, 'buz devlerinin' uzun süredir bilim insanlarını şaşırtan gizemli manyetik alan özellikleri gibi bazı anlaşılmayan fenomenleri açıklamaya yardımcı olabilecek potansiyele sahiptir.
Tarihsel olarak, bilim insanları Güneş Sistemi'ndeki gezegenleri, Güneş'ten olan uzaklıklarına ve bileşimlerine göre üç farklı kategoriye ayırmışlardır. İlk kategori, iç Güneş Sistemi'nde yer alan ve kayalık yapıda olan Merkür, Venüs, Dünya ve Mars gibi karasal gezegenlerdir. Daha sonra 'Don Çizgisi' olarak bilinen ve su gibi uçucu maddelerin donduğu sınırın ötesinde yer alan gezegenler gelmektedir. Bu bölgede gaz devleri olan Jüpiter ve Satürn ile buz devleri olarak tanımlanan Uranüs ve Neptün bulunmaktadır. Ancak UZH ve NCCR PlanetS'ten Doktora Öğrencisi Luca Morf ve Profesör Ravit Helled tarafından yürütülen yeni çalışma, bu uzun süredir kabul edilen çerçeveye ciddi bir meydan okumaktadır. Araştırmacılar, Uranüs ve Neptün'ün iç bölgelerini simüle etmek için suya dayalı modellerin ötesine geçerek, daha geniş bir bileşim yelpazesini dikkate alan benzersiz bir yöntem geliştirmişlerdir.
Morf ve Helled'in geliştirdiği yöntem, rastgele yoğunluk profillerinden başlayarak ve ardından ortaya çıkan gezegensel yerçekimi alanının hesaplamalarını yaparak ilerlemektedir. Araştırmacılar, bu sürecin sonuçlarını Uranüs ve Neptün'ün gözlemsel verileriyle tutarlı hale getirmek için tekrar tekrar simülasyonlar gerçekleştirmişlerdir. Morf, bir UZH basın bülteninde yaptığı açıklamada, 'buz devi sınıflandırmasının aşırı basitleştirilmiş olduğunu ve Uranüs ile Neptün'ün hala yetersiz anlaşıldığını vurgulamıştır. Araştırmacı, fiziğe dayalı modellerin çok fazla varsayım içerdiğini, ampirik modellerin ise çok basit olduğunu belirterek, her iki yaklaşımı birleştirerek hem tarafsız hem de fiziksel olarak tutarlı iç modeller elde ettiklerini ifade etmiştir. Araştırmanın sonuçları, Uranüs ve Neptün'ün iç bileşimleri için en iyi uyumun yalnızca buzla sınırlı olmadığını ve bunun yerine ağırlıklı olarak kayadan oluşabileceğini göstermektedir.
Bu sonuçlar, Hubble Uzay Teleskopu ve New Horizons misyonu tarafından sağlanan ve Plüton'un bileşiminin kütlece yaklaşık yüzde 70 kaya ve metaller ile yüzde 30 su olduğunu gösteren bulgularla tutarlılık göstermektedir. Araştırma ayrıca, Uranüs ve Neptün'ün neden ikiden fazla kutupla karakterize edilen bu kadar gizemli ve anormal manyetik alanlara sahip olduğuna dair olası açıklamalar sunmaktadır. Profesör Helled, bu konuda yaklaşık 15 yıl önce ilk kez bir öneride bulunduklarını ve şimdi bunu göstermek için sayısal bir çerçeveye sahip olduklarını belirtmiştir. Araştırmacıya göre, geliştirdikleri modellerde, gözlemlenen dipolar olmayan manyetik alanları açıklayan konumlarda manyetik dinamolar üreten 'iyonik su' katmanları bulunmaktadır. Ayrıca, Uranüs'ün manyetik alanının Neptün'ünkinden daha derinlerden kaynaklandığını tespit etmişlerdir.
Doğal olarak, bu yeni modelde belirsizlikler ve sınırlamalar bulunmaktadır. Bu durum, Uranüs ve Neptün gibi 'buz devlerini' daha kapsamlı bir şekilde araştırmak için gelecekteki uzay görevlerine duyulan ihtiyacı açıkça vurgulamaktadır. Yeni sonuçlar, dev gezegenlerin iç bileşimine ilişkin onlarca yıldır kabul edilen varsayımlara meydan okuyarak yeni senaryolar sunmaktadır. Ayrıca, gezegensel koşullar ve maddenin aşırı basınç ve sıcaklık altında nasıl davrandığı konusunda gelecekteki malzeme bilimi çalışmalarına rehberlik edebilecek potansiyele sahiptir. Helled, hem Uranüs hem de Neptün'ün model varsayımlarına bağlı olarak kaya devleri veya buz devleri olabileceğini belirtmiştir. Araştırmacı, mevcut verilerin şu anda bu iki olasılığı ayırt etmek için yetersiz olduğunu ve bu nedenle bu gezegenlerin gerçek doğasını ortaya çıkarabilecek özel görevlere ihtiyaç duyulduğunu vurgulamıştır. Uranüs ve Neptün'e yönelik gelecekteki misyonlar, Güneş Sistemi'nin en az anlaşılan bölgelerine ışık tutacak ve gezegensel bilimimizde yeni bir çağın başlamasını sağlayabilecektir.




