Aslında kimi ve neyi kastettiğimi çok iyi biliyorsunuz...
Parayı kontrol edenler, hikâyeyi de kontrol ediyor. Yoksunluk duygusuyla beslenen bağımlılık böyle bir şey zaten.
Ekonomi bile yalnızca üretimle değil, algıyla yönetiliyor. Acı ama gerçek... bu demir kafeste paranın yönü, bilincin yönünü belirliyor.
George Orwell'in o meşhur sözü var ya: "Bugünü kontrol eden geçmişi, geçmişi kontrol eden geleceği kontrol eder." Siyonistler bunu ezbere biliyor. İsrail bunu ezbere biliyor. Holokost'tan Nakba'ya kadar bütün bir anlatı zinciri, tek bir merkezin çıkarına göre yeniden kurgulanıyor. Ve bu merkez, artık yalnızca siyasi değil; aynı zamanda finansal bir yapıdır.
Geçen yazıda söyledim... Bu hikâyenin ekonomik temeli 1970'lerde atıldı. O yıllarda Amerika üretimden kopup finansal spekülasyona yöneldi. Sanayi kapitalizminin yerini finans kapitalizmi aldı. "Wall Street'te yükselen yeni elitler, artık üretim değil, "getiri" peşindeydi." diyor bir iktisatçı. "Para, anlamını değiştirdi: birikim değil, manipülasyon aracı haline geldi." Birilerinin tarihi itiyadı çerçevesinde oluşan deregülasyon/bozma, kuralsızlaştırma sürecinde kurulan bazı kurumlar, şirketleri satın alıp parçalayan, binlerce kişiyi işsiz bırakan ama aynı anda "Siyonist dava"ya milyonlarca dolar akıtan yapılar haline geldi. Bu finansal elitler yalnızca zenginleşmekle kalmadı; aynı zamanda kültürel iktidarı da ele geçirdi.
Finanstan medyaya geçiş tam da bu dönemde başladı. Sermaye, bilincin üretim alanına yöneldi. CBS News gibi medya devleri satın alındı, haber merkezleri tek bir çizgiye oturtuldu. ABD kamuoyuna "İsrail haklıdır" fikri sistematik biçimde enjekte edildi.
Liberal bireycilik vurgusu yaptıklarına bakmayın, cemaatler ülkesi ABD'de sürece teolojik boyut katılmazsa olur mu? Evanjelik kiliselerle kurulan ittifak bu süreci dini bir zırhla güçlendirdi. Scofield İncil'i gibi özel yorumlarla "Tanrı İsrail'e toprak sözü verdi" propagandası yayıldı.
Bu ağ zamanla teknolojiyle de bütünleşti. Silikon Vadisi'nin devleri -Facebook, X, TikTok - yalnızca bilgi akışını değil, düşünce akışını da kontrol etmeye başladı. Artık haber değil, bilinç tasarlanıyor.
Gazze'de binlerce çocuk ölürken, ekranlarda "İsrail kendini savunuyor" yazıyor.
Kimin yazdığını, kimin finanse ettiğini biliyorsunuz.
Bu tabloyu sadece "bilgi savaşı" olarak adlandırmak eksik olur. Bu, tam anlamıyla bir "sermaye savaşıdır."
Çünkü para artık yalnızca ekonomiyi değil, "gerçeği" şekillendiriyor. Finans, medya, teoloji ve teknoloji birleşti; ortaya dev bir "anlatı imparatorluğu" çıktı. Bu imparatorluk, daha düne kadar Gazze'deki soykırımı görünmez kılarken dünyaya İsrail kendini savunuyor cümlesini dayatıyordu. Siyonist destekçileri işte buna güvenerek barış için katliamcının değil, halkını savunan Hamas'ın silah bırakması şartını koşuyorlar.
Bugün karşımızda korkunç bir sistem var. Finansı, medyayı, dini ve bilinci aynı ağda tutan, oligarşik bir ideolojik yapı. İsrail'in en basit bir ateşkes sürecine bile sabote etmek için her türlü yola başvuran şımarıklığını bu perspektiften okumak gerekiyor.
Bütün dünyada yaşanan çürümenin bugünkü aşaması finansal ve kültürel bir bağımlılığın tezahürüdür.
Barıştan bahsedeceksek, işte bu demir kafesin dışında başka bir dünya kurmakla mümkün olacak.