Trump'ın barış planına iki bakış açısı var. Birincisi, "Artık yeter, bu soykırım dursun" diyenlerin bakış açısı. Diğeri de klasik batı itiyadı olan "paylaşım savaşları" mantığıyla oluşan bir bakış açısı. Açık söyleyeyim birinci bakış açısı ne kadar iyi niyetli olursa olsun, bu paylaşımcıların çıkarına hizmet etmekten başka bir işe yaramayacağını düşünüyorum.
Sumud'a yaptığı baskınlarla zaten İsrail, Trump'ın barış söylemlerini nasıl bir savaş stratejisinin bir parçası olduğunu gösterdi. Yani, Trump'ın barış planı, iki yıldır havadan bombalamalarla bir halkı yok etse de Gazze'de hakimiyet kuramayan İsrail'in önünü açmaktan başka bir amacının olmadığını Sumud'a yapılan saldırılarda dünya kamuoyu görmüş oldu.
Aslında hepimiz bunun böyle olacağını da biliyorduk. Biliyorsunuz, ben ABD'nin yaşadığı kriz hakkında çok yazı yazdım. Hatta krizi perdelemek için kaos stratejisini, yani kendi oluşturduğu düzene karşı nasıl bir savaş verdiğini de birkaç yazımda bahsettim. Ama günün sonunda, kafa karışıklığı da olsa, yılların içinde şekillenmiş bir düzen var ve bu düzenin kendine has bir diyalektiği var. Zaman zaman, Siyonist kapana sıkışmış Amerika resminden bahsetsek de işte bu düzenin şekillendirdiği bir sürecin politik zorunlulukları var.
Amerika Birleşik Devletleri'nin İsrail'e verdiği destek, yalnızca siyasi ya da askeri değil, aynı zamanda ekonomik ve jeopolitik bir stratejidir. ABD, İsrail'i, Orta Doğu'daki en önemli müttefiki olarak görür. Çünkü bu bölge, petrol ve doğalgaz açısından dünyanın en zengin yerlerinden biridir. Aynı zamanda önemli ticaret yolları bu coğrafyadan geçer.
Washington, dünya genelindeki enerji akışını ve ticareti kontrol etmek ister. Bunun için Orta Doğu'yu elinde tutması gerekir. İsrail de bu hedefte bir araçtır. Joe Biden, yıllar önce bu ilişkiyi şöyle özetlemişti: "Eğer İsrail olmasaydı, Amerika onu icat etmek zorunda kalırdı."
Bu söz, İsrail'in ABD için ne kadar değerli olduğunu gösteriyor. Çünkü İsrail, Amerika'nın bölgedeki çıkarlarını koruyan bir "uçak gemisi" gibi işlev görür. Michael Hudson gibi uzmanlar da bu görüşü savunuyor. Ona göre, İsrail başından beri Batı'nın karakolu olarak tasarlanmıştı. Önce İngiltere için, sonra ABD için.
Hudson, ABD'nin İsrail'i sevdiği için değil, çıkarları için desteklediğini söylüyor. Ona göre bu ilişki tek taraflı. ABD, İsrail'i yönlendiriyor. Asıl amaç, bölgede kendi egemenliğini sürdürmek. Özellikle Çin'in yükselişi ve Rusya'nın OPEC+ içinde yer alması, Washington'u daha da endişelendiriyor.
Her ne kadar mayıs ayında büyük bir anlaşma yapsa da Suudi Arabistan gibi ülkeler artık sadece ABD'ye bağlı kalmıyor. Çin, birçok ülkenin en büyük ticaret ortağı haline geldi. "Kuşak ve Yol Girişimi" ile ticaret yolları Asya'ya kayıyor. Bu da ABD'nin gücünü tehdit ediyor. Bu yüzden ABD, İsrail'i daha da önemsemeye başladı.
İsrail, ABD için stratejik bir araç. Gazze'de yaşanan saldırılar ve savaş suçları, dünyada büyük tepki çekiyor. Ancak ABD, bu olaylarda doğrudan suçlanmamak için ülkesinde yolsuzlukla yargılanan Netanyahu gibi insanlıktan çıkmış figürleri öne çıkarıyor. Aslında bombalar ve silahlar ABD'den geliyor.
Bu yazıya devam edeceğiz...