Bu da nereden çıktı demeyin... Biz bölgemize fazlasıyla gömüldüğümüz için, hegemonun derin krizini gerçekten göremiyoruz. Söz gelimi, ABD'nin darbelerle dizayn ettiği Latin Amerika... Bölgede özellikle Brezilya merkezli güçlü bir hat oluşmuş durumda. Onun için, Trump ile Brezilya Devlet Başkanı Lula arasında dolar ile başlayıp tarifelerle devam eden söz düellosunu ciddiye almak lazım.
Konuya girmeden önce şöyle bir tarih yolculuğu yapalım, ne dersiniz?
ABD dış politikasının Latin Amerika'ya bakışı, yüzyılı aşkın süredir değişmeyen sabit bir optiğe dayanır: Monroe Doktrini'nin güncellenmiş versiyonu. Birinci cümlesi şu: "Batı Yarımküre, Amerika'nındır."
Bu iddia bir söylem değil, bir strateji. Latin Amerika'yı bir "arka bahçe" olarak gören bu anlayış, kıtanın kaynaklarını, pazarlarını ve siyasal yönelimlerini bir mülk yönetimi disipliniyle kontrol etme kararlılığı olarak değerlendirmek lazım.
Kontrol, sadece askeri darbelerle değil, medya manipülasyonu, lawfare yani hukuk yoluyla rejim değişikliği, IMF üzerinden ekonomik prangalar ve son yıllarda da dijital platformlar üzerinden yürütülen algı operasyonlarıyla sürdürülüyor.
BREZİLYA BİR HAT OLUŞTURUYOR
Tarihe baktığımızda, Brezilya'nın başına gelenler bu şablonun dışında değil. 1964'te ABD destekli askeri darbe, ülkeyi neoliberal laboratuvara çevirdi. 2016'da Dilma Rousseff'in görevden alınması, 2018'de Lula'nın "düzmece" suçlamalarla hapsedilmesi, 2019'da Bolsonaro'nun iktidara taşınması... Bütün bu süreç, arka bahçenin çitlerini sıkılaştırma operasyonuydu.
Ama Lula geri döndü. Geri dönerken sadece geçmişin rövanşını almakla kalmadı, geleceğin yeni kodlarını da sahaya sürdü. BRICS platformundaki rolü, Çin ile kurduğu dengeli ilişkiler, Şanghay'daki BRICS Kalkınma Bankası'nın başına Brezilya'nın eski başkanlarından Dilma'yı getirmesi, dolardan bağımsız ticaret arayışları... Bunlar, ABD'nin bölgeye dayattığı "tek yönlü kulvar"ı kıran hamleler.
Bugün Trump'ın Brezilya'ya karşı uygulamak istediği %50'lik gümrük tarifesi, ekonomik bir misillemeden çok daha fazlasıdır. Bu, çok kutupluluğa karşı açılmış ekonomik bir savaşın ilk cephesidir.
Trump'ın "Dolar kraldır" sözüyle kastettiği yalnızca küresel para değil; hegemonya mimarisinin ana taşıdır. Eğer dolar küresel ödeme aracı olmaktan çıkarsa, Washington'un arka bahçesinde değil; kendi evinde ışıklar sönmeye başlar.
EGEMENLİK NEYİ REDDEDEBİLMEKTİR?
Lula'nın şu sözleri, net cevap:
"Brezilya egemen bir devlettir ve hiçbir vesayeti kabul etmez."
Egemenlik, malum, sadece bayrak dalgalandırmak ya da seçim yapmak değil. Egemenlik, kimi reddedebildiğinizle ilgilidir. IMF'yi mi reddediyorsunuz? Doları mı sorguluyorsunuz? ABD'nin tarifesine karşı misilleme mi yapıyorsunuz? İşte gerçek bağımsızlık buradan başlar.
Ve Lula bunu yapıyor. ABD mallarına karşı %50'lik karşı vergiyle cevap veriyor. "ABD olmadan da yaşarız" diyerek, bağımlılık zincirine baltayı vuruyor. Üstelik bunu, sırf tepki olarak değil; kendi içinde yeni bir sistematik kurarak yapıyor: BRICS içi ortak para birimi, yerel parayla ticaret, bölgesel entegrasyon...
ARKA BAHÇELERDEN ÖZGÜR COĞRAFYALARA
Latin Amerika'nın hafızası, Amerikan darbeciliğiyle dolu. Guatemala'dan Arjantin'e, Şili'den Bolivya'ya kadar her darbenin arkasında aynı refleks var: Ülkelerin kendi iradesini kullanmasına tahammül edememek.
Bugünün Brezilya'sı, arka bahçede diz çöken değil; bahçenin mülkiyetini geri alan bir aktör. Ve bu, yalnızca Latin Amerika için değil; küresel düzen kaynaklı kriz yaşayan tüm bölgeler için örnek teşkil edecek bir adım diye okunmalı.