Ailesiz toplum projesi, modernitenin şafağında zuhur eder. Campanella'nın Güneş Kenti ütopyasıyla Avrupa'yı selamlar. Kitap, 1632 yılında basılır. Ailesiz toplum projesini önerir. Güneş Kentinde doğum, bütünüyle soyun devamı için gerçekleşir. Kent yöneticisinin izni, gözetimi ve kontrolü altında yürür. Kadın ve erkeğin beraberliği bile yöneticilerin talimatlarına bağlıdır.
Çocuk doğurmak bireysel bir davranış olmanın ötesinde politiktir, sosyolojiktir. Çünkü doğum, "ideal cumhuriyet" için yapılır. Onun yararını gözeten kutsal bir eylemdir:
"Tek tek bireyin yararına değil, devletin yararını gözeterek üremeyi kutsal bir görev sayarlar. Bu konuda itaat etmekten kaçınmazlar... Aziz Thomas'ın dediği gibi, üreme soyun devamı içindir, bireyin değil. Bu yüzden çocuk doğurmayı bireysel değil, Toplumsal bir olgu olarak değerlendirirler; çünkü onlara göre çocuk Toplumun birer azasıdır"
(Campanella, 81).
Güneş Kentinde, doğuran kadınlar çocukları "kamu evlerinde" büyütürler. Emzirme aşamasını tamamladıktan sonra, çocuklar "doğurucu kadınlardan"( 1990'larda sosyologlar artık "biyolojik anne" diyecek) alınarak öğretmenlere verilir. Diğer çocuklarla beraber eğitim, sanat, eğlence içinde yetişirler. Adlarını baş manevi yönetici olan Metafizikçi koyar.
Güneş Kentinin toplumunda aile de kolektivizme göre örgütlenir. Nitekim aynı yaştakiler birbirine kardeş, yirmi iki yaşın üstündekiler baba ve yirmi iki yaşın altındakiler ise oğul der.
Cesur Yeni Dünya, 1932 tarihinde basılmış başka önemli bir kitap. Her ütopya, bir projedir. Huxley'in bu ütopyası/distopyası da öyledir. Olağanüstü etkileyici. Kolektivizmin özneyi silen dehşeti insana çarpar. Mutluluk, cinsellik ve kolektivizm iç içedir. Bireyin şahsiyeti silinmiştir. Özne, tamamen denetçinin ve makinelerin kolektivizm siyasetiyle imal edilir. Doğurganlık da öyledir. Anne ve baba yoktur. Düzeni imgeleyen "denetçi" ağzında aile gereksiz, hapis ve mikrop yuvasıdır:
"Ev, ev; boğucu bir yaşam; bir erkek, düzenli olarak doğuran bir kadın, her yaştaki erkek ve kız çocuklarından oluşan bir güruhun balık istifi yaşadığı birkaç küçük oda, hava alamazsın, boş yer bulamazsın; mikroptan arındırılmamış bir hapishane; karanlık, salgın hastalıklar ve kötü kokular"( Huxley,61).
Bebekler artık anne-baba ile dünyaya gelmiyorlar. Londra Kuluçka ve Şartlandırma Merkezi "üremeyi" gerçekleştiriyor. "Dölenme odaları" var. Meta gibi üretilen bebekler, yine anne-baba olmadan yetiştirilir. Cinsellik tamamen serbest. "Herkes herkese aittir". "Toplu seks, poplu seks". "Ford ve Freud". Düzenin makine ve cinsellik simgeleri. Her yerde anonslarla "denetçi" konuşuyor. Beyin yıkama seansları steril, gündelik ve mutluluk hapları eşliğinde yürüyor. Mutluluk hapının adı "Soma". Bir tane alınca uysal mutluluk devam ediyor. Herkes kendisini yapay ve kurgusal dünyada cennette yaşadığını sanıyor. Mutluluk, haptır.
Doğurganlık, düzenin/denetçinin planlarıyla katı bir şekilde uygulanıyor. Sovyetler aile planlamasına benziyor. Orada da aile yok sayılarak insan sadece devlet için vardır. Kolektivizm orada da devlet ile temsil edilir. Çiftliklerde yapay "devlet aileleri" kurulur. İsrail'de de bu projeler uygulandı. Kibbutzlar...
Bugün artık devlet yerine kapitalist gündelik hayat aileyi gereksiz hale getiriyor. Anne ve baba olmayı ortadan kaldırıyor. Doğurganlık, aileyi ortadan çıkararak (eşitlik adına) erkeğe rahim monte ederek gerçekleştirmek isteniyor. Dölenme odaları yerine sperm bankaları geçiyor. Kolektivizm yerine, Homodeus( İnsantanrı) birey tipine çağrı yapılıyor. Cinselliğin yaşama pratikleri, nomosu/namusu buharlaştırarak yaygınlaşıyor. LGBT ile cinsiyetsizlik egemen söyleme dönüşüyor. Artık baskı araçlarına başvurulmuyor. Ayartıcı ve hesap vermeye karşı azade bir ben bilinci yükseliyor. Dışsal düzen yerine, Tanrı olma hevesiyle mutlu insan mitolojisi ütopyası egemen hale geliyor. Soma, artık homodeustur!