Dün Ankara'da Diyanet-Sen öncülüğünde bir günlük Aile Çalıştayı yapıldı. "Küresel Politikalar, Medya, Hukuk ve Ailenin Geleceği" adını taşıyordu. Farklı uzmanlık alanlarında uzmanlar vardı. Yöneticilerin açılış konuşmaları ile başladı. Memur Sen Genel Başkanı Ali Yalçın ve Diyanet Sen Genel Başkanı Ali Yıldız aile üzerine vizyoner konuşmalar yaptılar. Sonra da uzmanlar devam etti. Aile konusunda sorgulayıcı, düşündürücü, çözümler önerici yaklaşımlar serdedildi. Saffet Köse, Emir Kaya, Ahmet Dağ, Sibel Eraslan, Hicret Toprak, Samiye Korkmaz, Yasin Aktay gibi akademisyen ve yönetici katılımcılar oldu.
Ben de özellikle ailenin tarihsel, evrimci, feminist ve toplumsal cinsiyet paradigmalarından uzak bir şekilde değerlendirmemiz gerektiğine vurguda bulundum. Ailenin tarım toplumu ve sanayi toplumu ile değişen rollerine işaret ettim. Ama aynı zamanda her dönem geçerli olan ve "ailenin değişmeyen anlamının" olduğunu ileri sürdüm. Bir açıdan metafizik fenomenoloji ile bir aile anlamına sahip olduğumuzu ve onu hep korumamız gerektiğini söyledim. Bu açıdan ailenin ihyasının gerekliliğini vurguladım.
Aile Bakanlığının hala bütünsel bir aile siyasetinin eksikliğini de dile getirdim. Çalıştay tam bir sivil toplum ortamını temsil ediyordu. Hükümeti temsilen kimse yoktu. Aile bakanlığından iki yönetici vardı. Bu nedenle katılımcılar ve başkanlar da oldukça rahat bir şekilde serbest görüşler ortaya koydular. Ali Yıldız, yürürlükte olan nafaka ve kadının beyanı esastır konularına eleştirilerde bulundu. Yine Ali Yalçın da aile üzerine yapılan bilimsel araştırmalara dikkat çekti. Akademisyenlerin yaptığı araştırmaların yüzeysel olduğu, oysa bilimin ikaz ve aydınlatma rolünün önemli olduğunu ifade etti.
Yasin Aktay "kadını koruyan kanunlar kanunu yıkıyor" diyerek etkileyici tespitlerde bulundu. Ailenin Gazze'deki cihat gibi direniş ve mücadele içinde olması gerektiğini ifade etti. Çünkü Aktay'a göre aile işgal altındadır ve buna karşı ancak mücadele ederek ayakta kalabiliriz.
Gazeteci Sibel Eraslan da medya ve aile ilişkileri üzerinde durdu. Ailenin gri renkle bütünleşen bir süreci yaşadığını ifade etti. Buna göre gri olan belirsiz, rahatsız edici ve hüzünlüdür. Aile de bu durumdadır. Ancak aynı zaman da yeni bir doğuşa da işaret etmektedir.
Tebliğ sunanlar ve müzakereciler biyolojik baba, babanın düşüşü, annenin önemi, dijitalleşme ile ailenin yaşadığı değişimler, ebeveynlerin çocuklarla yeni iletişim tarzlarına yönelmelerinin önemi gibi konuları işlediler.
Çalıştay sonucunda bir bildiri yayınlandı. Bildiride aile karşıtı küresel tehditlere karşı etkili tedbirlerin alınması vurgulanıyor. Bunun için de aileyi sağlam kılacak çeşitli politikaların yeni bir paradigmayla ortaya konulması gerekir. Eşcinselliği savunan örgütlerin fonlanması ve desteklenmesine karşı durulmalıdır. Çalışma hayatı "aile dostu" olarak yeniden yapılanmalıdır. Aile ve iş hayatı arasındaki ilişkiler evlilik, doğum ve çocuk yetiştirmeye dikkat ederek düzenlenmelidir. Sosyal medya içerikleri, aileyi ters yüz eden, bozan, çözen yönleriyle öne çıkmaktadır. Medya ve sosyal medya aile çerçevesinde düzenlenmeli ve aileyi koruyacak içerik, yapım ve programlara devletin desteği olmalıdır.
Bildiri devamla, aile hukukunun gözden geçirilmesi, DİB'in aile konusunda daha fazla aktif olması, medeniyetimizin aile ile ilgili müktesebatının yenilenmesi, sadece devletin değil bütün toplum kesimlerinin aileye destek çıkması ve aile ile ilgili araştırmaların teşvik edilmesi konularını da gündeme getirdi.
Çalıştay ve bildiri sonucunda ortaya çıkan ana görüş ve öneri ne oldu? Gözlemleyebildiğim kadarıyla sorunlarımızın ciddi olduğu ve bunların çözümü için de milli aile müktesebatımızın önemsenerek devlet ve toplumun beraber çalışması gerektiği hususu vardı. Çalıştay, sonuçta aile üzerine tekrarlar yapılsa da düşünmek, sorgulamak ve umut perspektifleri ortaya koymak açısından önemliydi.