Geçen televizyonda izledim, Suriye'nin Arap aşiretleri atlarına binmiş tozu dumana katmışlardı. İşgalci İtalyanlara karşı savaşan Ömer Muhtar'ın mücadelesini anlatan meşhur filmin bir sahnesinden fırlamış gibiydiler. Ertesi gün basından okuduğum kadarıyla Suriye'deki Türkmen aşiretler de aynı yöne doğru akın başlatmışlar. Bir gün sonra da Kürt aşiretler Arap-Türk kardeşlerinden geri kalmamak için harekete geçtiklerini ilan ediyorlardı. Siz de benim gibi, Gazze'de İsrail katliamına karşı Müslüman kardeşlerinin yardımına koştuklarını sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Şu veya bu şekilde bölge sosyolojisinin bir parçası olan, farklı itikatları olsa da genel anlamda Müslümanlıkla irtibatlı kabul edilen, kendilerini böyle konumlandıran, çok değil, bundan yüzyıl önce Sünni Arap kardeşleriyle birlikte Fransız işgalcilere karşı savaşan Süveyda'daki Arap Dürzîlere karşı saldırıya geçiyorlardı.
Kuşkusuz bazı Dürzîlerin Suriye geçici yönetimine problemler çıkardıkları, ülkenin derlenip toparlanmasını zorlaştırdıkları, merkezi hükümetin zayıflığından cesaret alarak kendileri gibi inanmayan diğer Araplara saldırdıkları, işgalci İsrail'le iş birliği yaptıkları, onların desteğiyle birtakım katliamlar gerçekleştirdikleri doğrudur. Devletin, bir asayiş olayı boyutlarını aşarak isyan niteliğine bürünen bu hadiseyi bastırmak için müdahale etmesine imkan verilmediği, en başta İsrail'in saldırgan ve ülkede fitne çıkaran kesimlerden yana tavır almasından dolayı işlerin sarpa sardığı da bir gerçektir. İşin bu boyutuna söylenecek söz yoktur. Bir devlet, huzursuzluk çıkaran kesimleri tedip etme hakkına ve yetkisine sahiptir. Zaten devlet de bunun için vardır. Suriye devletinin toplumsal kesimlerin birbirlerinden hınç almasına neden olan bu kargaşayı bastırmanın bir yolunu bulması gerekir.
Fakat Arap aşiretlerinin bir şekilde kendileriyle irtibatlı, bağlantılı bir kesime karşı böyle bir saldırıya geçmesi beni düşündürdü. Bu işte bir terslik var, dedim. 'İki senedir Gazze'de görmedikleri zulüm, işkence, katliam, sürgün, açlık kalmayan Arap- Müslüman kardeşlerinin yardımına koşmaları gerekirdi oysa' diye geçirdim içimden. Nitekim birinci cihan harbi şartlarında bütün Arap, Türkmen ve Kürt aşiretleri omuz omuza vererek İngiliz, Fransız işgalcilere karşı muhteşem bir direniş göstermişlerdi. Dolayısıyla insan, aynı dayanışmanın, aynı mücadelenin Gazze bağlamında işgalci İsrail'e karşı sergilenmesini bekler. Bu aşiretler, haklı veya haksız gerekçelerle içlerindeki herhangi bir gruba karşı bu şekilde seferber olabiliyorlarsa, neden aynı seferberlik ruhunu Gazze için ortaya koymuyorlar sorusu beynimi kurcalayıp durdu.
Sonunda, zaman zaman bu köşede fikirleriyle konuk ettiğim dostumu aradım. Zihnimi kurcalayan soruyu ona yönelttim. "Birinci dünya savaşında Osmanlı hilafeti şahsında merkezi otorite çökünce direnişin yükü Arap, Türk ve Kürt aşiretlerinin omuzlarına bindi. Fas'tan, Libya'ya, Cezayir'den Suriye'ye, Arabistan'dan Anadolu'ya bütün Arap, Kürt, Türk aşiretler İngilizlere, Fransızlara, Ruslara karşı destansı mücadeleler verdiler. Bu hadiseden ders çıkaran işgalciler, sosyolojiyi çözmedikçe, bölge halkını manipüle edilecek kıvama getirmedikçe devletleri, orduları savaş meydanlarında yenmenin, çökertmenin bir işe yaramadığını anladılar. Sen, bu çizilen sınırları bu amaçla kurulan birer okul gibi tasavvur et. Bu okulların öğretmenleri de halkları işgalcilerin amaçları doğrultusunda eğitmekle görevlendirilmiş rejimlerdir. Nitekim sene sonu sınavları yapar gibi halkın, aşiretlerin, sosyolojinin istenen kıvama gelip gelmediğini ölçmek amacıyla her beş yılda, her on yılda bir kriz çıkarıp değerlendirme yapıyorlar. Son Gazze krizindeki halk düzeyindeki tepkisizlik ve Suriye hadiselerindeki sosyolojik yönelim sapması yüz senelik eğitim sürecinin başarılı olduğunu gözler önüne serdi. Baas rejimleri, tek parti rejimi, şiddet ve terör örgütleri halklarımızı doğal düşmanlarına yönelecekleri yerde birbirlerini kıracak şekilde eğittiler yüz yıl boyunca. Kudüs yerine Süveyda'ya akın düzenleyen Arap aşiretlerinin oluşturduğu manzara bunun kanıtıdır" dedi dostum. Şunu da ekledi: Ne yaptıklarını bilenler, her hadiseden ders çıkarıp yeni planlamalar yapanlar onlardır. Biz ise enerjimizi içimizdeki toplumsal kesimlere karşı harcamakla meşgulüz. Tabi ki onlar kazanacak. Dostumun bu acı sözlerinden dolayı içim sızladı.