Dünyadaki resme baktığımızda, tıpkı 2. Dünya Savaşı öncesi tablonun renklerini yakalamamız mümkündür.
Avrupa’nın; Hitler ve Mussolini gibi siyasi söylemleri üretebilme kapasitesinin, hiçbir zaman genetik kodlarından sökülmediğini, şimdi de anlayabilmekteyiz! Trump’ın başkan oluşu ile birlikte üstü kapanan sadece söylemler değil, hem de gerçek ırkçı bakış açısının, Batı’nın genlerinden sökülmediği ortaya çıkmıştır.
30’ların başında Avrupa’dan çıkan faşizan eğilimlerin, şimdiki unvanının Amerika olması tesadüf mü? Baktığınızda, Amerikan sosyolojisine tam ters düşen bir başkan var karşımızda! Lakin aldığı desteği irdelediğimizde, Trump’ın ve onun gibi söylem üretenlerin ciddi alt yapısı olduğunu görmekteyiz.
Avrupa bu rüzgârdan kurtulmaya gayret ettiğini gösterse, şimdilik bulaşmadan kendi çıkarlarını korumakta olan bir tek İngiltere’yi görmekteyiz!
Evet, İngiltere hep Avrupa’dan ve Rusya’dan çıkış yapan devrim ve köklü değişimlerden hep korkmuştur. Rusya’nın en son Çarı 2. Nikolay ailesi ile birlikte Bolşevik dehşeti öncesi, İngiltere’nin ülkesine almak istememesi de buna bağlı idi! Yani anlıyoruz ki; kendine bulaşmaması için her türlü dağıtıcı değişimleri dışarıda desteklemek, bir nevi kendini koruma amacı gütmektedir.
Avrupa’nın bugünkü durumu, dünyanın geleceği açısından tehlike sinyali niteliğindedir. Yeni savaş olur mu? Olursa kimler taraflarıdır? Kimler bunu kendine bulaştırmadan tetiklemekte?
İsrail’deki seçim sonuçları dâhil etrafımızı saran yeni dünya şartlarının bizi hayli uğraştıracağı açıktır. Netanyahu ve Trump gibi söylem üretenlere, taassup edilmese bile karşısına çıkılmadığı da bir gerçektir. İsrail halkının çoğunluğunun Netanyahu gibi düşünmesi bile, bize Orta Doğu’nun nasıl bir döneme girdiğini işaret etmekte. Peki, İngiltere olayın neresinde? Amerika ile çıkarlarının çakışması bizi nereye sürükler? Tüm bunlar soru ama cevabı bulunmadan yol kat edemeyeceğimiz nitelikte!
Fransa, kendine rol kapma çabasında. Her zamanki Fransa işte. Kendini beğenmiş, hep gürültü yapan ama derinliği sıfır Fransa! Lakin tüm devrim ve ayaklanmalara da alt yapı üretecek gelenek sahibi, Fransa. Rusların tanımı ile yazarsam, “Rusları satan Fransa”. Her ne ise! Bu ortamda gerçek şu ki; oyunun içindekilerden daha ziyade kurgulayanların durumu önemli. Bizi yolda, olaylarla oyalama taktiklerine uymadan, esas “kim, nerede, ne yapmak istiyor” sorularına odaklanmamız, hayatidir. Rusya - Türkiye ilişkilerini bir de buradan okuyarak analiz etmemiz lazım. Artan ırkçı söylemleri, sıradan olay olarak görmeyen ve gidişatın dünyayı nereye götüreceğini öngörerek yol bulan, “kazanan” olacaktır.