Dün, Macaristan'ın başkenti Budapeşte'de Türk Devletleri Teşkilatı Gayriresmî zirvesi düzenlendi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın toplantıda yaptığı konuşmada belirttiği gibi, "ilk defa bir zirve gözlemci ülkede" gerçekleştirildi.
Ayrıntı gibi görünen bu cümle, aslında oldukça önemli. Çünkü yaklaşık bir ay önce AB ile Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan arasında yapılan ve ön şartı Güney Kıbrıs'ı tanımak olan bir ticaret anlaşmasına rövanş niteliğindeydi bu zirve.
Abartılı bir yorum mu? Eğer böyle düşünenler varsa, küçük bir hatırlatma yapayım:
Söz konusu anlaşma sonrası, ülkemizde "önünü arkasını düşünmeden" öyle yorumlar yapıldı ki; aman Allah'ım, bütün tarih ve coğrafya âdeta ateşe verildi. Bendeniz tüm bu yorumları "tarih bilmezlik" başlığı altında toplamış ve eleştirmiştim. Hatta konuya ilişkin bir yazımda şöyle bir ifade kullanmıştım: "Kurucu akıl, pragmatizmin belirlediği duygulanımın ötesinde, daha çok tarihin sözüne kulak vermeli."
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da 24 Nisan'da konuyla ilgili şöyle bir cümle kurmuştu:
"Biz prensip olarak, ailevi konuları kamuoyu önünde tartışmamayı tercih ediyoruz. Türk dünyasıyla aramızı bozmak isteyenlerin manipülasyonları bu açıdan başarılı olmayacak."
İşte, bir AB üyesi olan Macaristan'ın başkentinde Türk Dünyası Zirvesi'nin yapılması bu nedenle çok önemli. Bana göre, bu toplantı AB'ye verilen stratejik bir cevap niteliğinde. Üstelik sonuç bildirisinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile ilgili çok güçlü bir vurgu yapıldı:
"KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ TÜRK DÜNYASI'NIN AYRILMAZ PARÇASIDIR"
Bu ifade de Avrupa'nın ortasında Avrupa'ya verilen stratejik cevabın söylemsel gücünü artırır nitelikteydi.
Son olayı mutlak karine belleyip ortalığı ateşe veren hafızasızlar bunu da okuyamayacaklar elbette; ancak ortak iradeyi yansıtan "Türk dünyasının ayrılmaz parçası" vurgusu Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin tanınması yönünde önemli bir adımdır.
BİRLİK BÜYÜK BİR GÜÇ
Bizim haymatloslar hariç "Türk Kuşağı'nın" gerçek olduğunu herkes biliyor.
Onun için mücadele yoğun ya.
Krizdeki AB Türkistan'a niye koşa koşa gitti, ekonomik ve siyasi anlaşmalar yapma gereği duydu?
Rusya ve Çin'in daha 9 Mayıs'ta yaptıkları anlaşmada Türkistan diye bir madde olmadığını mı düşünüyoruz?
Çin-Rusya denklemini bozmak için var gücüyle çalışan Amerika'nın bölgeyle ilgili stratejisi yok mu?
İngiltere'nin Çin ile anlaşarak bölgeyi yeniden tasarlamak istediğini bilmeyen var mı?
Asıl soru şu zaten...
Afro-Avrasya'nın merkezinde yer alan Türkistan-Anadolu-Balkanlar ve aşağıda Akdeniz'i iç deniz yapacak olan Trablusşam-Trablusgarb hattındaki Türkler mi yönetecek yoksa yine emperyalist bir konsorsiyum mu?
Bu sorunun cevabı niteliğinde gördüğüm ve egemenlik göstergesi olduğunu düşündüğüm bu zirvelerde alınan kararları küçümsememek gerekiyor.
Hani diyorum ya, iki yüz yıllık tarihi mesafeyi kapatmak belki çok zor, ama düşen Batı'ya karşı yükselen Doğu'nun ortasında tek çıkar noktamız birlik.
Tarih bilinciyle şekillenen birlik de çok büyük bir güç.
TÜRKİ DEVLETLER!
Bizim son birkaç asrımız okyanusu geçip derede boğulmak deyimiyle açıklanabilir herhalde.
Birçok konuda son yıllarda güçlü adımlar atıldı.
Hatta Türk dünyası müfredata da girdi.
Ancak ne yazık ki, ders kitaplarında hâlâ gavurların ürettiği "Türki devletler" ifadesi kullanılmakta.
Buna derede boğulmak denmez de ne denir?