İsrail devleti bir kez daha, gücü hukukun yerine koydu. Uluslararası hukukun en temel ilkelerini hiçe sayarak, açık denizde seyreden sivil bir gemiye silahlı müdahalede bulundu.
Gemide silah yoktu, terörist yoktu. Sadece Gazze'de yaşanan insani yıkıma dikkat çekmek isteyen 12 barışçıl aktivist vardı. Ancak bu bile İsrail'in savaş mantığını durdurmaya yetmedi.
Dünya kamuoyunun gözü önünde, bir askeri operasyonla bu insanlar alıkonuldu. Ne mahkeme kararı vardı, ne meşru müdafaa hakkı. Sadece çıplak bir güç gösterisi... Hukuk buharlaştı, diplomasi sustu, vicdanlar sınandı.
Bu eylem ne sadece bir hukuki ihlal ne de münferit bir hadisedir. Bu, devletlerin açık denizlerde bile hesap vermeden hareket ettiği, egemenliğin küresel vicdanı ezdiği bir dönemin aynasıdır. Şayet uluslararası toplum bu eylemi de görmezden gelirse, çok yakın bir gelecekte her sivil gemi potansiyel bir hedef haline gelecektir.
Özgürlük Filosuna Zincir
Gazze'deki insani trajediye dikkat çekmek üzere yola çıkan ve içinde 12 sivil barışçıl aktivistin bulunduğu Özgürlük Filosu Madleen'e, İsrail donanmasına ait birliklerin açık denizde müdahale etmesi, uluslararası deniz hukukunun temel ilkelerini ihlal eden tehlikeli bir emsal teşkil ediyor. Müdahale sırasında gemidekilerin gözaltına alınması ve bunun gemi açık deniz alanından, Mısır karasularına doğru seyir halindeyken gerçekleşmesi, küresel su yolları barışını tehdit eder niteliktedir.
Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS), açık denizlerde seyir özgürlüğünü garanti altına alır. Bu alanlarda sadece geminin bayrak devleti yetkilidir. Üstelik söz konusu geminin silahsız, sivil ve insani amaçlı bir görevde olduğu dikkate alındığında, İsrail'in herhangi bir güvenlik gerekçesiyle bu gemiye müdahalesi uluslararası hukuka açıkça aykırıdır.
Eğer müdahale Mısır karasularında gerçekleştiyse, bu kez mesele yalnızca açık deniz hukuku ihlali değil, doğrudan Mısır'ın egemenlik haklarının çiğnenmesidir. Her iki durumda da hukuken meşru bir gerekçe söz konusu değildir. Korsanlık, terör veya savaş hali gibi müdahaleyi haklı kılacak olağanüstü bir durum da yoktur.
12 Barışçıl Aktivist, 1 Sessiz Dünya
Bu olay, giderek daha fazla askeri kontrol altına alınan denizlerde, sivil toplumun varlığının nasıl tehdit altında olduğunu göstermektedir. Uluslararası hukukun yalnızca devletler arası çıkar dengeleri için değil, aynı zamanda insan haklarını ve barışı korumak için de var olduğunu hatırlamak zorundayız. Aksi takdirde hukuk, güçlü olanın elinde bir araç olmaktan öteye gidemez.
Bu tür müdahaleler yalnızca mevcut çatışmaları daha da derinleştirmekle kalmaz, aynı zamanda denizlerin tarafsızlığı ilkesini zedeler. Bu ilkenin aşınması, uluslararası barışa ve istikrara yönelik zincirleme riskler yaratır. Bugün sessiz kalınırsa, yarın başka bir sivil gemi başka bir denizde aynı muameleyle karşılaşabilir.
İsrail'in bu eylemi, yalnızca Gazze'de yaşanan insanlık dramını görünmez kılmaya yönelik değil, aynı zamanda hukuku askıya alarak vicdanları susturma girişimidir. Uluslararası toplum bu eylemi görmezden gelirse, sadece hukuk düzeni değil, aynı zamanda ortak insanlık onuru da ciddi yara alacaktır.
Uluslararası Kamuoyuna Açık Çağrı
Bu yalnızca bir tekneye değil, ifade özgürlüğüne, barışa ve hukukun üstünlüğüne karşı yapılmış bir saldırıdır. İsrail'in bu hukuk dışı eylemine karşı güçlü, net ve kolektif bir duruş sergilenmezse, gelecekte hiçbir sivil güvende olmayacaktır.
Devletler, uluslararası kurumlar ve sivil toplum, bu hukuksuzluğu görmezden gelemez. Açık denizler hiçbir devletin özel mülkiyeti değildir.
İnsanlığın yüzyıllardır bedel ödeyerek inşa ettiği hukuk, vicdan ve barış değerleri; İsrail'in cezasız kalan eylemlerine kurban edilemez.
İnsanlık, sessiz kalarak değil, bu hukuksuzluğa karşı çıkarak kazanır.
Bu suçun ortağı olmaktan vazgeçin, şimdi harekete geçin!