Hep aynı döngü! Batılı ve Atlantikçi ezberler de aynı...
Oysa tarih bir kırım yaşıyor.
Batı merkezli eski güçler korkunç bir düşüş yaşarken;
Doğu'da, kemale ermese de bir yükseliş var.
Süreç işliyor...
Hâlâ birileri 'kitlelerin yürütüldüğü' savaşlardan hareketle üçüncü cihan harbine ilişkin uzak ihtimallerden bahsediyor; ne var ki biz bir savaşın içindeyiz.
Savaşın en önemli veçhesi ekonomi!
Bir düşünün...
Daha bundan birkaç yıl önce ABD'nin toplam borcu 20 trilyon dolaylarındaydı; bugün 37 trilyon doları aştı.
Ha keza dünya ülkelerinin toplam borcu da aynı hızla artıyor. Ve borcun karşılığı yok!
Trump'ın tarifeler üzerinden yürüttüğü ekonomik savaş stratejisinden bahsetmiyorum.
Tam tersine bunu aşan bir durum var... Bugün kronik bir sistem krizi yaşıyoruz.
Ve finans kapitalin içsel krizine bağlı olarak her geçen gün yayılan bir ateş, bir savaş var.
Trump'ın "barış getirdim" sözüne inananlar varsa, bunu göremezler, hatta geçici bir durum zannederler elbette.
Gerçeği namuslu aydınlardan dinleyeceğiz o zaman.
Söz gelimi, Glenn Diesen gibi Batılı entelektüeller, beş yüz yıllık sistemin sonuna geldiğimizi söylüyorlar.
Bakın ne diyor Norveçli entelektüel:
"500 yıllık Batı merkezli düzenin sonuna tanıklık ediyoruz. Avrupa, tarihsel merkezî rolünü kaybediyor ve ortaya çıkan çok kutuplu düzenin kenarına itilmiş durumda."
Yani... ABD'nin İkinci Dünya Savaşı ile kurduğu düzenin ötesinde yaşanan bir kıyamet senaryosundan bahsediyor Batılılar.
Bundan yüz, yüz elli yıl önce birçok Batılı entelektüel de Batı'nın çöküşe geçtiğini dile getiriyorlardı.
Tarihin derinliklerinde kulaç atan ve her satırını derin bir tarihî muhayyile ile yazan Nietzsche, hümanizm maskesiyle dünyayı yakıp yıkan Batı'nın batışını daha net bir şekilde görmüş olacak ki, çok eski çağların ruhunu çağırmıştı.
Sonra Oswald Spengler...
O da yine tarihin derinliklerinde dolaştıktan sonra o muhteşem eserini, Batı'nın Çöküşü'nü yazmıştı.
Liste uzun...
Biz tarihin periferisinde, yönsüz koşuşturmaların terinde boğulurken, Batılı düşünürler de "kurtuluş teolojilerinin" ideolojik perdeli söylevleriyle kitlelerin savaşlara yürütüldüğü bir zeminde bir bitişin hikâyesini yazıp durdular.
İkinci Dünya Savaşı'nın sonuna doğru taze güç olarak devreye giren ABD, batışı uzattı...
Daha çıplak söyleyelim: Savaş boyunca borçlandırdığı ülkelerin çaresizliğinden sonraki dönemden çok yararlandı ABD.
Ezberden dem vurduk ya, onun da hikâyesi aslında uzun sürmedi...
Köksüz, kimliksiz ve korkunç bir şiddetle beslenmiş bu hikâye, ekonomik sömürüyü yenilemişti sadece.
Ama bilinenin aksine otuz yıl sürdü.
Michael Hudson'ın Süper Emperyalizm kitabı bu kirli hikâyenin ayrıntılarıyla dolu.
Bugünün kaba kuvvetine bakıp hâlâ Amerika ululaması yapanlara, Atlantik'te çare arayanlara aldırış etmeyin siz.
Kendi arka bahçesinde eski yöntemlerle çaresizce çözüm arıyor ABD.
Benim de zaman zaman kaleme aldığım arka bahçeye dönük yazılarımın sebebi de bu...
Emperyalizmin yaşadığı krizi en net orada görebiliriz çünkü.
Hasılı... Tarih kırılırken olup biteni sadece izlemek yetmez; görmek, anlamak ve ezberin dışına çıkmak gerekir.
En doğrusu şu cümleyi kurmak galiba:
Batı'nın beş yüz yıllık hikayesinin çöküş evresini gösteren en uzun yüzyılı da sona eriyor, ama bizde hâlâ bu hikâyenin süreceğini sananlar var.