Evet, birileri hafife almaya, ya da çarpıtmaya devam ededursun, ya da bazıları konuyu sadece bu ülkeyle sınırlı sansın, ‘bekaa tartışması’, özünde bütün Müslüman halklarla ilgilidir.
15 Mart sabahı, saat 04.00 civarında, Avustralya kıtasının 3 bin km. kadar güneydoğusundaki Yeni Zelanda’nın Christchurch (İsâ Kilisesi) isimli şehrinden gelen haber yeni bir Haçlı Saldırısı’na verdiğimiz kurbanlarımıza dairdi.
Brenton Tarrant isimli terörist, daha doğrusu ‘Haçlı savaşçısı..’ ve yardımcıları Cuma Namazı için camiye gelenleri barbarca kana buladı ve 49 müslüman katledildi. Önceden de, ‘işgalcilere karşı saldırı yapacağını’ duyurmuş eylemini, bu kaatil..
Bu barbar kaatil, kendi inancında olanlardan ‘tek millet’ ve onların yaşadıkları topraklardan da ‘tek ülke’ olarak söz ediyor. Ve Y. Zelanda’daki bir avuç Müslümanı bile, ‘Geleceğin işgalcisi’ olarak görüyor.
Bu teröristin silahları üzerindeki yazılar da ilginç.. 1683- Viyana yazısı var. Sultan I. Murad’ı Kosova’da şehid eden sırb sergerdesi Miloş Obiliç ve ‘İstanbul Boğazı’nın batısına geçerseniz öldürüleceksiniz! Ayasoyfa’nın minareleri yıkılacak.’ yazıları.
Sionist Yahudi İsrail rejimi başbakanıNetenyahu’nun oğlu Yavul da tweet’inde‘Ortodoks Hristiyanlığın tarihi başkenti İstanbul işgal altındadır’ diye tahrik etmeye çalışıyordu.
Trump’ın ne mal olduğunu ise, ayrıca söylemeye gerek yok..
***
8 yıl önce Norveç’te Breiwig isimli birisi göçmen çocuklarına yönelik ve 79 çocuğu katletmiş ve o terörist de ‘delinin biri’ olarak gösterilmeye çalışılmıştı. 1969 yılında da bir Yahudi Mescid-Aqsâ’yı yakınca, o da, ‘deli’ diye hemen Yeni Zelanda’ya gönderilmişti.
Emperial dünyanın büyük medya organları ve siyasetçileri de büyük çoğunlukla ve katledilenlerin Müslüman olduğunu bile söylememeye dikkat gösterdiler.
***
Sizden korkanların, sizin zayıflamanız için plânlar yapmaları tabiîdir.
Tarihi masal olarak okumuyorsak, hatırlayalım..
Ünlü İngiliz tarihçi ve filozofu Arnold Toynbee, (öl. 1975), ‘1699 - Karlofça Andlaşması’yla Müslüman dünyanın büyük gücü Osmanlı’nın boynuna bir kemend takıldığını ama bedenin çok dirençli olması yüzünden bu kemendin sıkılmasının 200 yıldan uzun sürdüğünü söyler.
Karlofça’dan 100 yıl sonralarda, Napolyon, 1798’de Mısır’ı işgal etti. Ama ‘Ben İstanbul’daki Halife- Sultan’ın dostuyum, ona yardımcı olmak için geldim..’ diyerek..
1850’lerde ise Rus Çarı ile Fransa İmparatoru arasındaki Tilsit Buluşması’nda, ‘Kollarımız arasında bir ‘Hasta Adam / ‘L’Homme Malade)var, onun ölümüne hazırlıksız yakalanmamalıyız!’ diye konuşmuşlardı; Osmanlı’yı kastederek..
***
Ve İngiliz emperyalizmi de ayrı planlar yapıyordu. Çünkü, Malaya’dan Hind alt-kıtasına ve Afrika içlerine kadar 100 milyonlarca Müslüman, İngiliz imparatorluğunun fiilî hâkimiyeti altındaydı, ama, İstanbul’daki Halife-Sultan’ın onlar üzerindeki manevî gücünü görüyor ve bu gücü bertaraf etmek istiyordu.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında ise... O savaş sonunda ise İngiliz komutanı Gen. Allenby’nin, Şam’a girdiğinde Selahaddin Eyyubî’nin mezarına gidip, ‘Kalk Saladin! Biz geldik!’ deyişi meşhurdur.
1918’de Birinci Dünya Savaşı sona ererken, devreye B. Amerika da giriyor ve dönemin Amerikan Başkanı Wilson’un ünlü prensipleri gereği, mağlûb Osmanlı ülkesindeki etnik unsurların ayrılması için ‘yeşil ışık’ yakıyordu.
***
Böyleyken, CHP Gn. Başk., Yeni Zelanda’daki barbarlığın bile, ‘terörün İslâm dünyasından kaynaklandığı’ sözleriyle çarpıtıyor ve, ‘1930’lardaki gibi İslâm’ı unutalım, ‘kemalist fabrika ayarlarına dönelim..’ demek istiyor.
Bir alçak da, ‘ekşisözlük’ isimli bir int. sitesinden, terör saldırısının filmini izlerken, ‘Keşke İstanbul’a gelip de camileri tarasaydı..’ diye yazabilmiş.
Bütün bunlara rağmen, dünyaya ilân ediyoruz ki, biz Müslümanlar, başka inançların mensuplarına da, mâbedlerine de asla saldırmayacağız; Çünkü, bu, Kur’an-ı Kerîm’in emri!