Karar almadan  sonuca gidilmez. İstişare (danışma) dairesinden çıkan sonuca göre kararlar  alınır. Mideyi doyurma ameliyesi acıkmadan olmayacağı gibi. 
Hasat için  ekin ihtiyacının olduğu gibi.
Gündüz  olmadan gece, gece olmadan gündüz olmaz. Günah işlemeyene tövbe gerekmez. 
Yaşam  olabilmesi için beşerin doğumu gerçekleşmesi gerekir.
Tıpkı, cevap  için soru gerekli olduğu gibi.
Hülasa alemde  her şey zıddıyla kaimdir.
Soru ihtiyacı  öğrenme arzusunun tezahürüdür. Bilmek, öğrenmek ve amel etmek isteyen kişi  sorar. Suya sabuna dokunmayan ve dostlar alışverişte görsün diye sorulan  soruların dışındaki bütün sorular öğrenme arzusu ya da ünlem merkezlidir.
İhsan  Fazlıoğlu, "İnsan  metafizik bir varlık olduğu için her şeyiyle sorudur" der. O zaman önce  insanın yanıtlanması gerekir.
İhsan  hocaya başvurumuzu  devam ettirelim: "Verilecek yanıt; insanın hissî, vicdanî ve aklî üçlü yapısı  dikkate alınmayıp ihmal edilirse sakatlar, en azından rencide eder. İnsanın  yalnızca duyusuna ağırlık veren yanıtlar hayvanîliğe, yalnızca duygusunu öne  çıkartan yanıtlar mistikliğe, yalnızca aklını önemseyen yanıtlar ise vahşîliğe  neden olmuştur. Tarih boyunca çok az yanıt insanın birbirini tamamlayan üç  yönünü beraberce dikkate almış; insan için saadeti elde edebileceği bir ortam  yaratabilmiştir."
Bu üçlüyü  yadsımadan, rikkatle sorularıma kulak kabartın lütfen.
 "Soru soran beş dakikalığına, sormayan ise  sonsuza dek budaladır" Çin atasözünden mülhem beş dakikalığına  budala olmaya davet ediyorum.
"Soru  soran, sorun olur. Çöl dahi, soru sorandan korkar." aforizmasına Heidegger'ın  sözüyle yanıt verelim ve sorularımıza geçelim: "Soru sormak aklın  dindarlığıdır".
Saatler  geriye mi döndü?
Neden geri  gitmeye başladık? 
Bilmediğimiz,  görmediğimiz ne var ki düşmanlar cesurca saldırıyor? 
Çeyrek asırda  özgüven neden kazanamadık?
Varlık (para,  mal, makam, mansıp) ibresinin özgüven kazandırmadığını ve kıbleyi (doğruyu)  göstermediğini neden anlayamadık?
"Kültür,  eğitim ve aile" arka  plana atılınca çığ gibi büyüyen sorunları neden göremedik?
Başörtüsü  mağduriyetleri yıllar önce tarihe gömülmemiş miydi?
Başörtülü  kardeşlerimiz eğitim ve iş hayatında neden hala sorunlarla karşı karşıya?
Tarım  bakanının söylediği gibi bu zaferi göğsümüzü gere gere anlatmıyor muyduk? Şimdi  neden lâl olduk?
28 Şubat  figüranlarından olan sahte hocalara şimdilerde neden yenileri eklenmeye  başlandı?
Ulemanın  müftî-yi mâcin diye vasıflandırdığı fasıklar neden çoğalmaya başladı?
Efendimizin  vefatı (s.a.v.) sonrasında sahte peygamberler, Esved el-Ansî,  Müseylimetü'l-Kezzâb, Tuleyha b. Huveylid, Secâh bint el-Hâris Müslümanlara  zarar verememişti de şimdilerde sahte peygamber torunları mı zarar vermeye  çalışıyor?
Bu  sahtekarları destekleyenler kim/kimler?
Peygamberin, "kavmiyetçilik  ayaklarım altındadır" demesine rağmen bir ırkı yüceltmek pahasına bir  Türk'ü peygamberler divanına çıkarabilme nadanlığını alkışlamak aymazlık değil  midir?
Bu nevi  çıkışların topluma ve Müslümana katkısı var mıdır?
Yoksa düşmanın  ekmeğine yağ mı sürülmüş oluyor?
Siyonizm  Kongresi delegesi, Kemalizm'in  kurucusu Siyonist Moiz Kohen (Munis Tekinalp) liderliğinde Yahudilerin  Türk dil ve kültür entegrasyonunu daha iyi sağlamak maksadıyla kurulan (Tıpkı  İsrail İslam üniversitesi gibi) Milli Hars Derneği yöneticilerinden Yunus  Nadi'nin, M. Kemal'in sırdaşım dediği Nebîzade Hamdi'yle kurduğu,  yönetimini ise kripto bir Yahudi'yle evli Zekeriya Sertel'in başlattığı Cumhuriyet  Gazetesi, manşetten yayımlanan "İmama okulda ders hazırlığı" haberinde  kaynak olarak, Eğitim-İş Sendikası üyesi Dilek Gözütok'un "Galiba!"  diye yaptığı yorumu kaynak göstermesi gazetecilik adına bir skandal olmasının  yanı sıra başka şeyler de barındırmıyor mu? 
Uyku  apnesine yakalanmış bu zihniyete kara çalmayı öğütleyenler mi var?
Vuku bulan bu  olaylar örgüsü bir felaketin mi habercisi?
Çeyrek  asırdır "eğitim" alanında söz sahibi olamayışımız mı Siyonizm  yardakçılarının iştihanı kabartıyor?
Müfredat  değişikliğine gidilirken LGBT, ÇYD, ADD dernekleri mütemadiyen bakanlığa  baskı yaparken her imkana sahip bizim mahallenin STK'ları neden süt dökmüş  kedi gibiler?
Bu sorular  sadağımdan dökülenler. Sadağın içine bakmaya cesaret edemiyorum.
Bu ve benzeri  sorular zihnimde dans ediyor ve acayip derecede rahatsız ederek ritim  bozukluğuna sebep oluyor!
Bu soruların  cevapları mı? 
Önce  "insanın" yanıtlanması şart!