Birleşik Amerika'nın başkenti Washington'da 'Başkanlık Sarayı' olarak kullanılan ve Beyaz Saray olarak anılan binanın önündeki muhafızlardan iki asker, geçen hafta vuruldu ve hemen arkasından saldırgan da diğer muhafızlar tarafından ağır şekilde yaralı olarak yakalandı, henüz de tedavi altında..
Vurulan iki askerin önce öldükleri; daha sonra ise, ağır yaralı olarak tedavi altında oldukları bildirildi.
Amerikan Başkanı Trump, o sırada 'Beyaz Saray'da değil, başka bir yerdeymiş ve haberi alır almaz, o (ilk anda öldükleri açıklanan) 'yaralı askerler' için yayınladığı mesajda, övgü dolu cümleler sarf etti, tabiatıyla..
Saldırgan için ise, 'hayvan' sıfatını kullandı; hınçla; ve, 'En ağır şekilde cezalandırılacak..' demeyi de ihmal etmeyerek..
*
Ama saldırganların Amerikan Başkanı'nın bulunduğu Saray'ın önüne kadar ulaşılabilmiş olması, hele de tedirginlikleri davet edicidir elbette...
Hatırlayalım, Temmuz-2024'te, bir seçim mitingi sırasında keskin nişancı olduğu anlaşılan bir suikastçının, uzak bir noktadan Trump'a sıktığı kurşun, 1-2 milimlik bir sapmayla Trump'ın kulağını yaralamıştı.. Yani, o kurşun beynine de ulaşabilirdi.. Bu dakik vuruşun hemen ardından, Trump'ın, 'Orada, beni koruyan birisi vardı.. O, Tanrı idi.. Amerika'ya daha fazla hizmet etmem için korudu beni.. Tanrı'nın koruduğu beni, siz de destekleyin..' şeklinde konuşmuş, kitleleri bu yönden etkilemeye çalışmış ve o taktiği tutmuştu da..
Bu son saldırıda da, Trump, Beyaz Saray'da olsaydı, herhalde, benzer bir konuşma yaparak, kendisini Tanrı'sının koruduğunu tekrarlardı..
*
Amerika'da Başkanların öldürülmek istenmesi ilk değildi..
1860-63'de, 3 yıl süren ve on binlerce Amerikalıyı yutan Kuzey-Güney İç Savaşı'nın, o zamanın Amerikan Başkanı Abraham Lincoln'ün başında bulunduğu Kuzeyli güçlerin galibiyetiyle sona ermesi üzerine, bir tiyatroda yapılan bir zafer toplantısı sırasında, Başkan Abraham Lincoln, tiyatro sanatçılarının arasında bulunan (ve yenik düşen taraftan olan) bir Güneyli tarafından vurularak öldürülmüştü.
Amerikan tarihinin ilginç ve önemli tiplerinden olan Lincoln'ün öldürülmesinden tam 100 sene sonra, 22 Kasım 1963 tarihinde, Amerikan Başkanı J. F. Kennedy, çelik zırhlı özel bir otomobille ve üstü açık bir şekilde Texas şehrinin ortasında, hareket halinde ilerlerken, bir kitaplıkta pusu kuran LEE. Harvey Oswald isimli keskin nişancı bir suikastçı tarafından ve hareket halindeki otomobile açılan ateşle, Kennedy ensesinden yediği tek bir mermi ile öldürülmüştü.. (Ancak, yakalanan katil Oswald da, onlarca polis arasında korunurken, Jack Ruby isimli bir başka suikastçı tarafından öldürülmüş; yakalanıp hapsedilen Ruby'nin ise, 2 ay kadar sonra, cezaevinde, -akciğer üşümesinden kaynaklanan- 'zatürre' hastalığından öldüğü açıklanmış, böylece o cinayetin bütün failleri ortadan kaldırılmıştı.. Ki, Kennedy Suikastı, -bütün delilleriyle açıklanacak olursa, Amerikan sosyal bünyesinde rahatsızlıklara sebep olacağı endişesiyle- henüz de açıklanmadı ve ancak, hadisenin üzerinden 66 yıl geçtikten sonra (yani, 22 Kasım 2029 tarihinden sonra açıklanabilecek..)
*
1984 tarihinde de, o zamanki Amerikan Başkanı (ve eski bir film aktörü) Ronald Reagan, göğsünden vurulmuş, ama öldürücü olmayan o yaralanma sonunda sağlığına yine kavuşmuştu..
*
Evet, son 'Beyaz Saray' saldırısında Trump'a ulaşılamamış, demek ki.. Ama, saldırganın oraya kadar yaklaşabilmesi ve askerleri vurması yine de ilginç..
Ölümle, öldürülmekle, evet, kişilerin hayatı son bulur ama, zihniyetleri öldürülemez, tam tersine, o zihniyetler daha da güçlenebilirler. Nitekim, Firavunların ölümü üzerinden binlerce yıl geçti, ama modern firavunluk cereyanları, hâlâ devam ediyor. Bu açıdan, Trump'ın başına da bir şeyler gelse, bu, onun bir kötülüğünü yok etmez..
İyisi mi, elinde imkân varken, doğru olan bir yola yönelmeli..
*
Konunun daha da önemli olan tarafı, Beyaz Saray önündeki bu son saldırının failinin, Rahmanullah Lakamal isimli bir Afganistanlı olduğunun ABD resmî makamlarınca açıklanması oldu..
Trump, daha bir küplere bindi, bütün Afganlıların sıkı kontrolden geçirilmesini istedi ve Biden yönetimini beceriksizlikle suçladı.
Ama, bu kişinin ABD'den 'ikamet hakkı' kazanması, Trump zamanında gerçekleşmiş..
Dahası, bu Afganlı kişi meğer, 2011'den beri, (Amerikan Gizli İstihbarat Teşkilatı) CIA ajanı olarak Amerikalıların hizmetinde çalışmış ve Amerikan askerleri Afganistan'dan da kaçarken, kendilerine uşaklık eden bu 'ajan'ı da birlikte götürmüşler.. Bu açıklamayı, bizzat Amerikan makamları resmen yapıyorlar..
Ve sonra bu kişi, nasıl olmuşsa, Beyaz Saray'a saldırmak noktasına da gelmiş.. Bunalım mı geçirmiş, emperyalistlere uşaklık yapmaktan ruhen azap mı çekmiş; yoksa, Trump'a kurşun sıkması için bir takım güç odakları tarafından mı 'kurulmuş', bu konu henüz meçhul..
Trump'ın 'hayvan' diye nitelediği ve en ağır şekilde cezalandırılacağını söylediği kişinin kim olduğu ortaya çıktığına göre, şimdi Trump'ın hayvan dediği kim ve bizzat kendi emirlerinde cehennemî usullerle çalışan ünlü istihbarat örgütleri değil mi? Bu durumda Amerikan sistemi, kimleri nasıl cezalandırabilecek? Daha doğrusu, Afganistanlı Rahmanullah, 15 sene kadar CIA'ye 'ajanlık' hizmeti sunduğuna göre, sonunda, işin içinden CIA da çıkmaz mı dersiniz?
**
Papa gitti, ama, tartışılması hâlâ devam ediyor..
Birkaç aylık olan yeni Papa 14. Leo'nun Türkiye'yi ziyaret etmesi ve İstanbul ve İznik'te ayinler idare etmesi, bu ayinlerin TV. ekranlarından günlerdir yansıtılması bazılarını rahatsız etmiş gibi..
Kaldı ki, Türkiye'yi ilk ziyaret eden Papa bu değil..
Bunu fırsat bilerek bir de bazı kişi veya çevreler, siyasî açıdan bir yerleri eleştirmeye çalışıyorlar; 'O kişiye niye itibar ediliyor, onun ne olduğu bilinmiyor mu? Modern bir Haçlı lideri değil mi o? Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?' diye mesajlar, bir hayli..
Bu gibi soruların bazılarına telefonla cevaplar verdim.. Hatta bizzat Hz. Peygamber (S)'in, dönemin Sasanî Hükümdarı Kisrâ'ya, Mısır Hükümdarı Mukavkıs'a, Habeş meliki Necâşî'ye ve Bizans İmparatoru Justinyanus'a mektuplar gönderdiğini hatırlattım..
Kaldı ki, bugün, hangi dinden veya dinsizlik dininden, ateist cereyanlardan olursa olsun, onların her birisine, fert veya toplum ya da devlet planında söyleyecek bir sözümüz ve gösterebileceğimiz bir örneklik durumumuz olmayacak mıdır?
Evet, ülkemize gelmek isteyen her kim olursa olsun, düşmanca açık beyanları veya eylemleri olanlar dışında, herkese buyur edilebilir. Sadece, ülke güvenliğini tehdit edebilecek bir takım tepkiler ihtimali, ya da ülke içinde bir takım karışıklıklar olursa, o zaman müsait zamana bırakılır.. Böyle bir çok örnekler vardır..
Evet, Papa, kiliselere gitti, yoğun şekilde 2-3- gün boyunca görkemli karşılama törenleri yapıldı.. Kiliseleri içinde yapılan ayinlerden, okunan ilahîlerden örnekler sergilendi..
Biz de, Papa'ya, Hz. Peygamber'in Mekke'den Medine'ye gelişi sırasında, onu karşılayanlarca, bir ilâhî formatından okunan 'Taleal bedr'u aleynâ..' örneğini göstermekle, o ilahî'deki sözlerin Papa'ya söylendiği gibi laflar edilmesini söyleyenlere, 'Bu kadarına da pess..' diyorum..
Halkımız günler boyu, Papa'nın ziyaret ettiği kiliselerdeki ayin ve ilahîleri ekranlardan dinledi..
Bizim de, misafirimiz Papa'ya, Hz. Peygamber'in Medine'de karşılanışı sırasında okunan ilahîyi dinletmemizde ne yanlış vardı?
Bu vesileyle yakın geçmişten ilginç bir örnek aktarayım..
2005'lerdeydi galiba.. Erdoğan Hükûmeti'nin ilk yılları.. İstanbul'da bir NATO liderleri toplantısı vardı.. Orada, Tayyip Bey'in tercihi ile bir ilahî grubunun okuduğu nefis bir 'Yunus Emre nefesi' vardı..
'Tur Dağında Mûsa ile,
Gökyüzünde Îsa ile..
Seherlerde Muhammed Mustafa ile,
Çağırayım Mevlâm seni...'
'nefes'i o kadar nefîs icra olunmuştu ki, dinleyen yabancı liderlerin her birisi de, kendi inançlarından bir şey buluyorlardı, o ilahînin içinde..