Hafta içi, TBMM'de önemli bir buluşma vardı. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi partnerliğinde TBMM'de, 100. doğum yıldönümü idrak edilen Aliya İzzet Begoviç rüzgarı esti Ankara'da. Toplantının genç üniversitelilerce yoğun şekilde takip edilişi de, kayda değerdi doğrusu. Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesindeki Türk Dünyası Müzik Topluluğunun seslendirdiği Bosna türküleri ve sevdalinka'lar eşliğinde gönül tellerimiz titredi. Ne vakit dinlesem, hep oluğu gibi, o içli melodileri sadece kulağım dinlemedi, kalbime doldu hüzünleri, içimden önce Rumeliye ardından Bosna'ya gittim geldim...
Toplantının simgesel yönü de çok değerliydi bence. Geçtiğimiz asrın en parlak devlet adamlarının başında gelen Aliya İzzet Begoviç ve Bosna, TBMM'de bir kere daha tarihe geçti.
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektörü Prof. Ali Cengiz Köseoğlu, çağımıza ışık tutan lider olarak Aliya'nın adaletli duruşundan söz etti. Üstad Süleyman Gündüz, Aliya ile dayanışma günlerindeki yakınlıklarından süzülen anekdotlarla, gençlere hem hukukuçu, hem de devlet adamı olan Aliya'yı anlattı. Genç akademisyenlerin temsilcisi olarak konuşan Doç.Dr. Faruk Karaarslan ise Aliya şayet yaşasaydı kendisiyle ilgili toplantılardan ziyade fikirlerinin okunmasını, duruşunun özümsenmesini tercih ederdi diyerek başladı konuşmasına ve bir duruş ahlakından söz etti.
İstanbul Ticaret Odası Başkanı Şekip Avgadiç ise, anne ve babasının Aliya'nın entelektüel kişiliğine yakınen tanıklık ettiğinden söz etti Mlaid Müslümni yani Genç Müslümanlar grubuna değindi. Mütefekkir ve öncü lider Aliyanın aynı zamanda dahi bir komutan olduğunu, askeri üstün yeteneğini dile getirdi. Avrupa'nın en güçlü silahları ile donatılmış bir orduya karşı savaşı kazanmış bir askeri liderdir kendisi dedi...
Programın öncüsü TBMM Başkanı Prof. Numan Kurtulmuş ise, onun medeniyet hocası kimliğinden yola çıkarak asrımıza dair önemli bir rol model olduğundan bahsetti. Aliya'nın Garb'a ve Şark'a dair eleştirilerinden çok önemli bir sonuç olarak; 3. Yol; İslam fikrini ortaya koyduğunu, eleştirel ahlaka sahip olmamız gerektiğini dile getirdi... İnsanlar gider ama eserler kalır, onun sağlam kişiliği, cesareti, mütefekkir oluşu ve güzel ahlakı gençliğin yol haritasıdır dedi... Sayın Cumhurbaşkanımızın vefatından sadece bir gün önce, hasta yatağındaki Aliya'yı ziyaret ettiğini, yatağından hafifçe doğrulan Aliya'nın 'Bosna'yı size emanet ediyorum' deyişini hatırlattı.
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Mustafa Orçan ise adeta gazetecilere taş çıkartan bir araştırmayla dergileri, gazeteleri, mülakatları tekrardan tarayarak çok değerli sorular yöneltti Sabina Berberoviç'e... Kendisi Hece Dergisinin Aliya özel sayının da genel yayın yönetmenliğini yapmış bir akademisyen, oturumu mükemmel şekilde yönetti.
Sabina hanım, Aliya'nın küçük kızı ve İngiliz Dili ve Edebiyatı okumuş bir evlat. Hamidullah'ın İslam Peygamberi adlı kitabını Boşnakça'ya çevirdiğinde henüz 17 yaşındaymış ve babasının savaş sırasındaki ve sonrasındaki tüm temaslarında tercüman olarak kullandığı kişiymiş. Zarif, ince uzun, bir zambağa benzettim kendisini, sarışın, hareketleri, konuşma tarzı ve ifade gücüyle tam bir Osmanlı, meseleye bakış ve izlenim anlatışıyla tam bir Avrupalı olarak gördüm onu... Babasının sık sık, gözlerini kapatıp olmak istediği yer olarak söylediği Sultanahmet Meydanı'nda gezindi ruhum onu dinlerken... Sabırlı, ölçülü, mesafeli, nezaketli, saygı uyandıran bir kadın... Babasının güçlü bir fikir ve aksiyon adamı olarak nasıl da sabırlı bir kişi olduğunu anlatırken sanki evin küçük kızı gibi parlıyordu gözleri. Babasının, fikirlerinden vazgeçmesi koşuluyla hapis cezasından kurtulacağını söylediklerinde; 'ben Müslümanım ve inancımdan da fikirlerimden de vazgeçmem' dediğini ve sabır yolunu seçerek, uzun yıllar hapis yattığını sonrasında ise aynı hapishanenin önünde cumhurbaşkanı seçildiğini anlattı.
Onu dinlerken sabırdan ve iradeden yontulmuş bir büst gibi parladı kalbimde, Aliya'nın "gölgesi olmayan yüzü..."