Cumartesi günü yazdım... Latin Amerika'nın kaynak düzeni yüzyıllardır aynı hat üzerinden akıyor. Madenlerden petrole, işgücünden toprağa kadar ne varsa hep uzak merkezlerin çıkarına göre yönlendirildi. Bu büyük tahliye hattı kimi zaman şirketlerin, kimi zaman orduların, kimi zaman da "muhalif lider" diye parlatılan figürlerin üzerinden yeniden kurulmaya çalışıldı. Bugün Venezuela'da öne çıkarılan María Corina Machado'nun portresi de tam bu tarihsel düzenin içinden yükseliyor; kıtanın asırlık akışını başka bir merkeze taşımayı vaat eden yeni bir yüz olarak karşımıza çıkıyor.
Machado geçenlerde yaptığı bir açıklamada Venezuela'nın petrolünü, gazını, altınını ve altyapısını 1,7 trilyon dolarlık bir "büyük fırsat" olacağını söyledi. Bu söylem, ülkenin stratejik varlıklarını küresel sermayeye teslim eden bir çerçeve çiziyor.
Yani...
Enerji, madencilik, turizm ve altyapının tamamının yabancı şirketlere açılacağını içeren bu plan, ülkenin ekonomik omurgasını dış yatırımın taleplerine göre yeniden şekillendiren geniş bir çerçeve oluşturuyor. Venezuela'nın sahip olduğu bütün kaynaklar, bu açıklamalarda küresel sermayenin ihtiyaçlarına göre düzenlenecek alanlar olarak sunuluyor.
Machado'nun bu çizgisi yeni değil aslında. Yirmi yıla yaklaşan bir süreçte ABD fonlu muhalefet girişimlerinin merkezinde yer aldı. Trump yönetiminin Maduro'yu devirmesi hâlinde kurulacak siyasi yapının önde gelen figürü olarak gösterildi. Bu konum, tesadüf eseri değil; uzun süredir Washington merkezli ağlarla kurulan temasların sonucudur.
Yaptığı açıklamalarda ABD Kongresi'nden birçok isme özel teşekkürler iletmesi, Venezuela'daki muhalefet zeminini halk desteğinden çok dış bağlantılara dayandırdığını gösteriyor. ABD Dışişleri Bakanı Rubio başta olmak üzere Cumhuriyetçilerle kurduğu yakın ilişki, ülkenin iç siyasetindeki rolünü bölgesel bir tasarımın parçası hâline getiriyor.
Bu portreyi daha da çarpıcı hâle getiren ayrıntı, kendisine verilen Nobel Barış Ödülü. Darbe girişimleriyle anılan, yıllarca askeri müdahale çağrıları yapan bir figürün küresel kamuoyunda "barış" başlığıyla parlatılması, Venezuela'nın siyasal mücadelesinin uluslararası düzeyde yeniden çerçevelendiğini ortaya koyuyor.
Ekonomik yönelimleri, dış politika hedefleriyle birlikte okununca daha da belirginleşiyor. Yaptığı açıklamalarda iktidara gelmesi hâlinde Venezuela'nın Çin, Rusya ile ilişkilerini keseceğini söyledi. Bunun ardından Nikaragua ve Küba'nın Washington'la ortak hareket edilerek hedef alınmasını planladığını belirtti. Bu tutum, yalnızca Caracas'ın değil tüm Latin Amerika'nın jeopolitik yönünü etkileyen bir hamle.
Bütün bu gelişmeler, Machado'nun siyasi kimliğinin ulusal bir muhalefet hareketinden çok bölgesel bir müdahale planının iç ayağı olduğunu gösteriyor. Ülkenin stratejik varlıklarını açık piyasa için düzenleme sözü, Venezuela'nın ekonomik egemenliğini zayıflatan geniş kapsamlı bir yaklaşımın işareti.
Kaynakların yönü değiştiğinde mesele yalnızca Venezuela'nın geleceği değil elbet. Bu uzak kıtada açılan her yeni hat, dünyadaki güç akışını da başka bir merkeze taşıyacağı kesin.
Ve hepimiz biliyoruz ki... Bir ülke servetinin istikametini dışarıya bağladığı anda, kendi siyasi kaderi de o merkezlerin soğuk masa hesaplarında biçimlenir. Machado'nun portresini belirginleştiren ise tam da bu tablo: iktidar vaadiyle sunulan, ama özü itibarıyla dış güce teslimiyet anlamına gelen bir tercih.