İran’da bugün, milyonların Allah’u Ekber!’ nidâlarıyla ve onbinlerce kurban vererek gerçekleştirdiği İnkılab’ın gerçekleşmesinin 40. Yıldönümü.
***
Biz, o büyük İnkılab’ın önemli noktalarına değinmeye dün bıraktığımız yerden devam edelim:
İmam Khomeynî, ilk iş olarak bir ‘Geçici Hükûmet’ kuruyordu. Başbakanlığa getirilen isim de, Başbakan Muhammed Musaddıq’ın 1953’de Petrolün Millîleştirilmesi kararını aldığı günlerde Petrol Bakanı olan ve İslamî Araştırmalar alanında seçkin bir tefekkür adamı olarak da bilinen Mehdî Bazergan’dı.
Hemen sonra da İslam İnkılabı Mahkemeleri kurulup çalışmaya başlamış ve Şah döneminde yüksek mevkılerde bulunup da kaçamayanlardan, -başta 12 yıllık başbakan Emir Abbas Huveydâ olmak üzere- cinayet işledikleri belirlenen generaller, yüksek bürokratlardan yüzlerce kişi, yargılamayı takiben kurşuna dizilmeye başlamışlardı. ( Huveydâ, ‘Ben Şah’ın emirlerini uyguladım, eğer suç varsa, asıl suçlu o’ diyordu. İran’ın o dönemdeki Dışişleri bakanı Abbas Ali Khalatbarî de, ‘Amerika, Şah’ımızı bir ölü fareyi kuyruğundan tutup atar gibi terketti’ demişti, idâmından önce.)
Şah ise, dünyada sığınacak bir ülke bulamamış; Amerika ona sahip çıkmamış, Panama’ya göndermişti. Hastaydı, Panama’dan da çıkarılınca Kahire’ye geldi ve Temmuz-1980’de öldü.
***
Şah M. Rıza Pehlevî ve babası Rıza Khan’ın heykelleri, büstleri, resimleri kadar isimleri temizleniyordu. Tahran’ın en büyük caddesinin adındaki, ‘Pehlevî’ de, ‘Musaddıq’ olarak değiştirilmişti. Ama, İmam Khomeynî, Musaddıq’ın laik dünya görüşünü hedef alan bir konuşma yapınca, Musaddıq adı da derhal kaldırılmış ve ‘Veli-yy-i Asr’ olmuştu. Tahran’ın en büyük caddelerinden birinin adı da Ali Şeriatî olarak değiştirilmişti; ki, hâlen de öyledir. (O günlerde, başka bir ülkeden bir kişinin ismi de bir caddeden silinince, Türkiye medyasında ne gürültüler kopmuştu.)
***
Bu arada, İnkılab’ın üzerinden henüz 14 ay geçerken, İslam Cumhûriyeti Anayasası referanduma sunuluyordu. Bazergan’ın öncülüğündeki bir grup, yeni rejimin adının ‘Demokratik İslâm Cumhuriyeti’ olmasını istiyordu. İmam Khomeynî ise, ‘Biz Cumhuriyet’i İslâm ile sınırlandırdık, siz ise İslâm Cumhuriyeti’ni demokrasi ile’ diye o isteği reddediyordu. Bu arada, ‘Velâyet-i Faqih’ (Müslüman toplumunun bir faqih tarafından yönetilmesi) anlayışı da anayasaya dercedilmişti. (Âyetullah Muntezerî, sonraları, ‘bu düzenlemedeki etkisini pişmanlıkla beyan etmişti.)
***
Ayrıca, belli kesimler İnkılab’ın başlangıç noktasını 1953’deki ‘Petrolün Millileştirilmesi’ olarak gündeme getirmeye başlamışlardı. ‘İran halkı hiç çalışmasa, yine de o petrol geliriyle refah içinde yüzer..’ gibi hayalî vaadlerde bulunanlar vardı. İmam Khomeynî ise, ‘O petrol kuyularını düşmanlar bombalarsa, halk da sizi o kuyuların başında sallandırır. Bizim hareketimizin kalkış noktası, Hz. Huseyn’in hareketidir.’ diyordu.
***
Ve USA emperyalizmi, İran için her an bir yeni entrika hazırlıyor ve bunun üzerine, üniversiteli binlerce öğrenci, Kasım -1979 başında Tahran’daki Amerikan Elçiliği’ni basıyor, 50 kadar diplomatı da rehine alıyorlardı. Ama, bütün belgelerin doğrandığı görülüyor ve Bazergan, başbakanlıktan istifa ediyor ve İmam’la ihtilafının küçük bir ayrıntı olduğunu belirterek, ‘Biz İslâm’ı İran için istiyoruz; Khomeynî ise, İran’ı İslam için istiyor.’ diyordu. Evet, ‘küçük bir ayrıntı’ydı!!!
***
Ve nihayet, 22 Eylûl 1980 günü de Saddam Irakı, İran’a saldırıyor ve 8 yıl sürecek, yüzbinleri yutan korkunç bir kanlı savaş başlıyordu. Ama, Saddam’ın, ‘7 günde bitiririm’ diye başlattığı ‘yıldırım savaşı’, İran tarafından 8 yıl sürecek olan bir ‘yıpratma savaşı’ ile etkisiz hale gelmişti.
***
Savaş bittikten sonra,bugünkü durum öngörülemezdi herhalde.
Bazergan’ın dediği noktadan bile uzağa düşülen bir durum…