"Kafamda kentsel dönüşümler" diye nakaratı olan bir şarkı var. Bugünlerde durumum tam da böyle...

Kafamda kentsel dönüşümler var ama bir türlü dönüşemiyoruz...
İstanbul'daki 6,2 büyüklüğündeki deprem sonrası
Güngören'deki evimiz için yıkım kararı çıkarıldı...
Her kafadan bir ses çıkıyor.
İmar durumunu doğru düzgün bilmiyoruz.
Müteahhitlere karşı kendimizi savunamıyoruz.
Kimi metrekare fiyatı veriyor.
Ama tam fiyat söylemiyor.
Kimi fiyat yazıyor, ekstra maddeler koyuyor.
Anahtar teslim fiyat diyor. Sonra bir bakıyoruz.
Sözleşmeye bir bakıyoruz.
Zemin güçlendirme, otopark parası vs diye maddeler var.
Yani anahtar teslim size oluyor mu ek ödemeli teslim.
Hükümet bir buçuk milyon lira destek verirken metrekare birim fiyatını 24-26 bin TL verenler destek 1 milyon 875 bin liraya çıkınca metrekare fiyatını hemen 30 bin liraya çekiveriyor.
Yani bir anlamda devletin vatandaşa verdiği destek, doğrudan müteahhidin cebine akıyor gibi görünüyor.
Bir de kentsel dönüşüm avcıları var.
Yıkılma ihtimali yüksek binayı buluyor. Buradan bir daire satın alıyor. Sonra karot örneği aldırıp yıkım kararı çıkarıyor. Daha önceden tanıştığı müteahhit ile anlaşıp, tüm binayı da o müteahhit ile anlaşmaya ikna etmeye çalışıyor.
Peki özetle konuyu nereye bağlayacağım...
Tıpkı binaların inşaatındaki yapı denetimciler gibi her apartmana da belediyenin bir hukukçu mümessil ataması, tüm bu süreçlerin kontrol takip ve koordinasyonu için çok faydalı olabilir.
Belediyelerde kentsel dönüşüm ofisleri var evet ama insanlar bu tür durumlarda doğrudan süreci yönetecek, yapı denetim uzmanı gibi bir yetkin kişiye ihtiyaç duyuyor. Özellikle de inşaatların yarım kalması ihtimali, parayı kaptırma ya da sözleşmeye uyulup uyulmadığının takibi gibi konular gerçekten uzmanlık istiyor.
Takdir büyüklerimizin tabii...

KİM KİMİ KANDIRIYOR?
İran-İsrail savaşında bir haftayı geride bıraktık.
Yaşananlardan anladığımı özetlemem gerekirse Trump ya biraz deli ya da gerçekten çok ince bir strateji ile Netanyahu'nun altını oyuyor...
Netanyahu, ABD'ye rağmen İran'a savaş açtığında Tel Aviv'e düşecek ilk füzelerden sonra Trump'ın yanında hizalanacağını ve İran'a savaş ilan edeceğini düşünüyordu. Tüm planlarını da bunun üstüne kurmuş gibi görünüyor. Netanyahu bana göre, "İran'a şok saldırı yaparım. İran karşılık verdikten sonra da ABD yardıma koşar. Böylece hem kendi ikbalimi kurtarırım, hem de İran'ı nükleer kapasite açısından yıllarca geriye atarım" diye düşünüyordu...
Ama öyle olmadı. Trump'ın iki hafta içinde karar vereceğim açıklaması muhtemelen Netanyahu'yu şoke etti.
Zira İsrail'in tarihindeki tüm savaşlar kısa süreli olmuş. Şok saldırı sonrası karşı ülkeyi masaya oturtma şeklinde bir strateji güdülmüş. Ancak İran'ın ilk şoku atlattıktan sonra verdiği cevap gerçekten bu kez can yakıcı... Ağlayan, sığınaklara koşan, sığınakta birbirine saldıran, Yahudi olmayanı sığınağa dahi almayan bu insanların Netanyahu'nun arkasında daha ne kadar duracağı belirsiz.
Bu yüzden Trump, "Durum Odası'nda çok kritik bir toplantı yapıyor" son dakikalarının ardından kameraların karşısına geçip, "Beyaz Saray'a güzel bir bayrak direği dikiyoruz" gibi yaptığı açıklamalar "Ağam bizimle eğleniyor" tarzı yorumlara sebep oluyor.
Yani demem o ki Netanyahu'nun evdeki hesabı çarşıya uymamış gibi görünüyor. Zaman Netanyahu'nun aleyhine işliyor gibi görünüyor.
Bu süreçte Avrupa'nın gönülsüz tavrını da unutmamak gerek. Macron, İsrail'in İran'a saldırısına tepkiliydi. Almanya ve İngiltere gönülsüz destekçi gibi... Bu yüzden İsrail, Suriye, Lübnan, Filistin, Yemen gibi iç karışıklık yaşayan ülkelerde kendince başarılı gibi görünse de İran'da baltayı taşa vurmuş gibi görünüyor...

ÇİN ÖYLE BİR GELİYOR Kİ...
Gözyüzü ışıl ışıl, Çince mesajlar veriliyor.
Bir ejderha oluyorlar, bir yunus
Sonra gökdelenler inşa ediliyor...
Havai fişekler patlıyor...
Ne anlatıyor böyle diyenlere hemen söyleyeyim.
Çin 11 bin 878 drone ile öyle bir gösteri yaptı ki;
Sürü drone işinde almış yürümüşler diye parmak ısırttı.
Üstelik çok değil daha sekiz ay önce bu gösterileri
10 bin drone ile yapıyorlardı. Şimdi sayıları 12 bine yaklaşan
drone sürüsüyle Guiness Rekorlar Kitabı'na giriyorlar.
Esas anlatmaya çalıştığım meseleyse şu...
Bir an ABD'nin uçak gemileriyle Çin'i kuşattığını,
Çin'in de her birine patlayıcı yerleştirilmiş 12 bin drone uçak gemisine yolladığını düşünün...
Dünya çok acayip bir yere doğru gidiyor.
Neyse ki biz de dünyanın koştuğu yöne doğru hızlı hızlı ilerliyoruz.
Sosyal medyadan iki görüntüyle bitireceğim.
İlkinde Türk subayımız bir tatbikatta gururla anlatıyor.
Gökyüzündeki dronlerla yapılan tatbikatı, Şimşek, Kemankeş, ve diğer yerli araçlarla gerçekleştirilen senaryoyu paylaşıyor.
Sonra da ekliyor. "Hepsi bizim yerli ve milli" yani demem o ki;
Bu gurur hepimizin...
Sözümü 25 yıldır Türkiye'de yaşayan Ukraynalı bir kadının röportajından yaptığım alıntıyla bitireceğim.
Zira kendisi "keşke bizim ülkemizin de bir Erdoğan'ı olsaydı. Siz kıymetini bilemiyorsunuz" diye anlatıyor.
Şimdi muhalifler he he davulun sesi uzaktan hoş gelir diye muhtemelen taşlamaya başlayacak ama bizim gördüğümüz bu...
Hele ki İBB'deki yolsuzluk iddiaları ayyuka çıkmış, "Sıvacı Adem" bile itirafçı olup yolsuzluğu, usulsüzlüğü, organize suçu açık açık anlatmışken...