Nasıl unutulur? 90'ların başında Avrupa'nın ortasında -Bosna-Hersek'te- Müslümanların hedef seçilerek katledilmesi; Avrupa ülkelerinin işbirlikçi sessizliği öyle sarsıcı ve isyan ettiriciydi ki aradan geçen otuz yıla rağmen katliama -uzaktan da olsa- şahit olanlar için geçmiş tam olarak geride kalmış değil. Ben de Bosna'ya her gittiğimde o günlerin hüznünü hissediyorum.
Ama işte öyle kuşatan, sarıp sarmalayan bir yanı var ki Bosna'nın, şifası da kendinden. Dallar yeniden sürgün veriyor Bosna'da. Kökler daha derine iniyor, inatla tutunuyor toprağa. Osmanlı'nın izi her yerde, en başta gönüllerde... Türkleri Türkiye'yi çok seviyorlar burada.

Ezanlar çok güzel okunuyor mesela. Camilerde en çok gençler var. Şehitliklerde de öyle. Kovaçi'de ay ile yıldızın ortasına defnedilen Aliya'nın etrafındakiler 17 ila 35 yaş arasında.
Öte yandan Bosna sadece dün ile anılmayacak kadar canlı ve bugüne ait. Zaten var olan köklü bağlara, kardeş duygulara ve güçlü işbirliklerine yenileri de eklenince Bosna ile Türkiye her gün biraz daha yaklaşıyor birbirine. Aynı dinin, kültürün ve tarihin parçası olmanın ötesinde ortak geleceğe bakmanın muştusu var.
AYRILIKÇILARA KARŞI TÜRKİYE TEYAKKUZDA
Türkiye Balkanlardaki huzur ve istikrarın devamı konusunda çok hassas... Bosna-Hersek merkezi yönetimiyle ayrılıkçılar arasında zaman zaman gerilim yükseliyor.
Malum, 1995 tarihli Dayton Anlaşması sorun çözmeyen bilakis karmaşık yapısıyla yeni sorunlar üreten bir anlaşma. Buna rağmen en azından daha iyisi yapılana dek mevcut durumu dondurmuş görünüyor.

Lakin özellikle üç aydır ülkedeki iki etnisiteden biri olan Sırp Cumhuriyetinin ayrılıkçı Cumhurbaşkanı Dodik ile BM Yüksek Temsilciliği arasında devlet krizine dönüşen bir hukuki anlaşmazlık var. Dodik ısrarla Bosna-Hersek anayasasını çiğniyor ve merkezi hükümete meydan okuyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da taraflarla sürekli temas kurarak dengenin ve anayasal düzenin devamı için inisiyatif alıyor. Bosna-Hersek'in toprak bütünlüğü, egemenliği ve anayasal düzenini korumak için güçlü desteğimiz devam edecek diyor. Son MGK kararlarında Bosna-Hersek'in adı anılarak " "dikkatle takip ediyoruz" notu düşülmüştü.
TÜRKÇE BİLENLERİN SAYISI O KADAR ÇOK Kİ
Siyasi düzlemdeki gerginliklerin sokaklarda bir karşılığı yok. Ortam sakin.
Bu noktada verilecek ilk müjde, Saraybosna uçuşuna iki yeni hattın daha eklenmesi. AJet ve Pegasus hazirandan itibaren Mostar ve Tuzla'ya doğrudan uçacak. İki şehirde de heyecan dorukta.

Sarayevo zaten İstanbul'a sadece bir saat uzaklıkta. Biletler de 2 bin TL civarında. Ülkeye giriş için vize gerekmiyor, hatta yabancı dil bile gerekmeyebiliyor. Çarşıda pazarda Türkçe konuşanların sayısı hiç az değil. İki şey etkili olmuş bunda.
İlki malum, tüm dünyada olduğu gibi Bosna'da da Türk dizileri çok izlenmiş.
İkincisi ise okullarda Türkçe ikinci yabancı dil. Nabi Avcı'nın Milli Eğitim Bakanlığı'ndan bu yana Türkiye'de Boşnakça, Bosna'da Türkçe seçmeli ders olarak okutuluyor.
48 ülkede Türkçe öğreten Yunus Emre Enstitüsü'nün Bosna Hersek'teki kursları da hiç boş kalmıyor.
TUZLA VE MOSTAR'A DİREKT UÇUŞLAR BAŞLIYOR
Tuzla ve Mostar'daki turizm, yatırım ve eğitim potansiyelinin hayata geçmesi, Türkiye ile yeni işbirliklerinin kurulması açısından bir çaba ve arayış içinde iki kadim şehir. İhtimalleri ve imkanları istişare etmek için gazeteci, turizmci ve iş insanlarından oluşan kalabalık bir grup olarak gittiğimizde heyecan ve muhabbet içinde bulduk muhataplarımızı.
Bosna-Hersek gören herkesi kendisine meftun bırakacak güzellikte bir ülke zaten. Bilhassa her karış toprağı yeşil, dağlarla nehirlerle ve göllerle bezeli Tuzla Kantonu ile Mostar şehri doğa yürüyüşleri, dağcılık ve kış sporları için çok uygun. Parkur ve tesis olarak misafir kabul etmeye de hazır. 1984 Kış Olimpiyatlarının Bosna'da yapıldığını hatırlatınca ne dediğimi anlayacaksınız.
SAĞLIK YATIRIMLARI İÇİN ÇOK UYGUN
Turizm ve eğitim amaçlı gidiş gelişlerin yanısıra her alanda yatırıma uygun Tuzla. Bilhassa sağlık sektöründe büyük açık var.
Yüzde 90'ı Müslüman olmak üzere 700 bin nüfusa sahip Tuzla'da alım gücü iyi ama sağlık hizmetinin yetmediği noktalarda hastalar çoklukla Hırvatistan'a Sırbistan'a gidiyor. İhtiyacı gören Medicana, Tuzla'da bir hastane açmış. Diğer marka hastaneler de araştırma halinde.
ALİYA'NIN VASİYETİYLE KURULAN ÜNİVERSİTE
Birkaç gün önce, Bosna-Hersek'e bağımsızlığı getiren izzetli direnişin efsanevi komutanı, ülkenin ilk cumhurbaşkanı, İslam filozofu Aliya İzzetbegoviç'in yüzüncü doğum günüydü. TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş'un himayesinde Ankara'da da kutlandı.
2003'te vefat eden "bilge kral" kendisini hastanede ziyaret eden –o dönem başbakan olan -Tayyip Erdoğan'a bir vasiyette bulunur. Erdoğan'ın ellerini tutarak "buralar hep evladı Fatihan'dır, size emanettir, Bosna'mı koru" der.

Bunun üzerine önce bir vakıf, sonra Uluslararası Saraybosna Üniversitesi (IUS) kurulur. 2004'ten beri öğrenci kabul eden, imkanları itibariyle Balkanlardaki en önemli üniversitelerden bir olan IUS'nın eğitim dili İngilizce ve YÖK ile denkliği var. Çok sayıda fakültesi bulunan üniversitenin İtalya, Avustralya, ABD, Malezya, Polonya gibi pek çok ülkeden üniversitelerle anlaşmaları bulunuyor.
TARİHİ VE DOĞASIYLA BÜYÜLEYİCİ
Tarihi ve doğasıyla gelenlere çok şey vaat ediyor Bosna. Osmanlı çarşısı olan Başçarşı başta olmak üzere Saraybosna'nın her bir köşesi. Hanları, camileri, medreseleri, köprüleri, taş evleri...
1914'te bir Sırp milliyetçisinin Avusturya tahtının veliaht prensini öldürerek 1. Dünya Savaşı'nı başlattığı kimilerinin Latin, kimilerinin Frenk köprüsü dediği kemerli taş köprü...
Yugoslavya dağıldıktan sonra Sırpların imha etmek için çok çaba harcadığı 1531 tarihli, Mimar Sinan eseri Gazi Hüsrev Bey Camii ve tüm tarihi camiler...
Neretva nehri üzerindeki taştan dantel Mostar Köprüsü... Köprüyü 1993'te Hırvat topçular yıkmış TİKA, UNESCO ve Dünya Bankası'nın desteğiyle Türk firmalar aslına uygun şekilde yeniden yapmıştı. Gittiğinizde köprü girişindeki "93'ü unutma" yazılı orijinal taşı mutlaka görün lütfen.

BLAGAY TEKKESİ, SREBRENİC KALESİ...
Görmeye doyulmayan çok şey var tabii Bosna'da. Zamanın donup kaldığı Osmanlı köyü Poçitel... 360 derece alan hakimiyeti olan sivri bir kaya üzerinde kurulu Srebrenik Kalesi hem etkileyici hem ürpertici...
Sırtını devasa bir kayaya dayayarak Buna nehrinin kaynadığı noktaya kurulu Blagay Tekkesi suyun çağıltısına, kayaya çarpan rüzgarın uğultusuna rağmen olabildiğine sakin ve huzurlu.

TİTO'NUN ESRARENGİZ SIĞINAĞI
Öte yandan tam bir mozaik olan Yugoslavya'nın komünist devlet başkanı Tito'nun nükleer saldırıdan korunmak için yaptırdığı ama hiç kullanmadığı sığınağı nasıl da tekinsiz... Yerin 280 metre altında olmasına, "İstanbul" adı verilmesine rağmen üstelik. Konjic şehri yakınlarında bir dere kenarına kondurulan sığınağa köy evi görünümlü mütevazı bir binadan giriliyor ve güçlü bir havalandırmaya sahip dehlizler boyunca her türlü ihtiyacı karşılayacak türden yüzlerce kapıyla karşılaşılıyor.

Olası bir nükleer saldırıda Tito başta olmak üzere devletin devamını sağlaması beklenen 350 yöneticiyi hayatta tutsun diye yapılmış sığınak. Mecburi konuklarını altı ay boyunca hayatta tutacak, devlet işlerini yer altından yürütmelerini sağlayacak donanıma sahip.
İKİ BLOK ARASINDA UNDERGROUND
Sığınakta o günün en ileri teknolojik aletleri var. Özellikle iletişim araçları, telefonlar, teleksler, kablolu televizyonlar... Bugünkü parayla en az 20 milyar dolar harcanmış. Ve hiç kullanılmamış. İyi ki kullanılmamış. Aksi halde tarih 350 kişinin yaşadığı ama belki de yüzbinlerce sivilin öldüğü başka bir akışa göre yazılacaktı.

Sığınak 1992'de fark edilene kadar gizli kalmış çünkü yapımında çalışanlar paydos vakti gelince acımadan infaz edilmiş. Komünist rejimin "devrimci şiddeti" de diyebilirsiniz buna, Soğuk Savaş döneminde Doğu-Batı blokları arasında "bağlantısız" ve "var" kalmaya çalışan Yugoslavya'nın dramı da diyebilirsiniz. Ama ne yapın edin, Bosna'ya gittiğinizde randevuyla girilen sığınağı mutlaka görün.