Eskiden bayram gazetesi vardı, "ah o eski bayramlar muhabbeti" geçince gazeteciler için herhalde en anlatılası hikaye buydu. Tüm gazeteler ortak bayram gazetesi çıkartırdı, bu vesileyle gazeteciler de bayram edebilirdi. Sonra bir gazete patronu bu centilmenlik kuralını bozdu ve tüm gazeteler bayramda da müstakil olarak çıkmaya başladı. Basılı gazetelerin tâli hale geldiği bugünün medya ortamında artık bu muhabbet de milattan öncede kaldı gibi bir şey.
Bu bir bayram yazısı değildir dedim ama bayram içinde yazıyorum. İçinde biraz da bayramda yaptığım gözlemler var.
***Uzun yıllardır politik yorum yazıları yazıyorum. İnsanın canı bazen de başka şeyler yazmak istiyor. Hayatın başka her alanına dair yazılar... Bu tür yazılar kesinlikle daha çok okunuyor ve daha güzel geri bildirim alıyor. Ama sonuçta herkesin bir yazarlık tecrübesi, kendini teksif ettiği bir alan var. Benim için de bu alan politik sosyoloji. Dolayısıyla şimdi yazacaklarım, bayram dolayısıyla birkaç farklı şehirde yaptığım gözlemlerden çıkarsadıklarım. Hem politik, hem sosyolojik tespitler!
Biraz da sert konuşacağım; nerede durduğum, politik ve sosyolojik aksım, zaten beni takip eden herkesin malumu.
Oldukça net, zaman zaman sert, ama asla kaba bir tarzım olmadı. Lakin gazetecilik hayatım içinde çokça kabalıkla, iftirayla, haksız ithamla karşılaştım. Bir kısmı hamama giren terler kabilinden gazeteciliğin gereği diyebileceğimiz ölçülerdeydi. Ama bir kısmı hukuki olarak ciddi sonuçlar doğurabilecek türden iftira ve yalanlardı. İnsan önce anlam veremiyor, bu kadar da olmaz diyor ama sonra sonra anlıyor ki bu münferit bile değil. Hatta zannediyoruz ki sosyal medya çıktı mertlik bozuldu. Bu platformlar olmasa her şey daha nezaketli, nezahetle yaşanacak.
***Konu epeyce nazik. Eleştirdiğim, eleştireceğim insanların durumuna düşmek istemediğimden kelimelerimi dikkatle seçmeye çalışıyorum. Bir kere hangi görüşü savunursa savunsun, hangi fikrin, felsefi inancın müntesibi olursa olsun kendinde üstünlük vehmedenlerle konuşmanın faydasız olduğunu anlıyorsunuz. Aynı secdeye baş koyduklarınızla bile Allah bir, Hz. Muhammed Resul-u Ekrem dışında ortaklaşamayabiliyorsunuz.
Kibir var ya kibir, şeytanın en sevdiği, Allah'ın ise hiç ama hiç sevmediği bir özellik; kibirle oturup kalkan, boynunda halkalarla dolaşan, etrafına tepeden bakan bu tip insanlar bulundukları cemiyeti, partiyi, aileyi, arkadaş ortamını, her neredelerse orayı zehirliyor. Kendinde verili bir üstünlük vehmiyle yaşayan bu profil etrafına çamur atmadan dolaşamıyor.
Herkes haksız, bir o haklı. Herkes yanlış yapıyor, doğrusunu bir o biliyor...
Böyle insanların olduğu ortamları getirin gözünüzün önüne... Yok mu hiç? Bayram ziyaretlerinde karşılamak istemediğiniz akrabanız, camide denk gelmesek dediğiniz mahalleli, iş yerinde gözünüzü kaçırdığınız çalışan... Hep kusur arayan, bardağın hep boş tarafını gören, huzursuz, kimseyi bulamasa kendiyle kavga eden insanlar... Avrupa'daki trafik cezalarını medeniyet göstergesi bizdekini diktatörlük alameti sayan tipler...
***Yazının bayramla ilişkili tarafı burada işte. Siyasi-sosyolojik farklılıklarımız sıla-i rahim yaptığımız köylerimizde bile peşimizi bırakmıyor.
Senin sevdiğin siyasi figüre hakaret etmeyi, senin yakın olduğun siyasi partiyi aşağılamayı, siyasetin hiç olmaması gereken bir cemiyette bile lafı tutup siyasete getirmeyi marifet sayan güzel memleketimin kendini kusurlardan azade gören "müstağni" insanları...
Siyaset sosyolojidir ve bu sosyoloji son 200 yıldır kendi kendini üretiyor, besliyor.
Bugün CHP'nin karakteristiği hale gelmiş bazı özellikler ne yazık ki hiç değişmiyor. Genel Başkan Özgür Özel'in kendinde Cumhuriyet Başsavcısını tehdit etme hakkı görmesi gibi; gidin Anadolu köylerine, kahvehanelerdeki CHP'li amcalar da maalesef bu prototipte. Bu ülkenin başbakanını asmış, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a en galiz küfür ve hakaretleri etmeyi kendine hak saymış bir gelenek oluştu maalesef bu kesimde. Alınan, gücenen varsa yüzleşsin. Yüzleşmeden kurtuluş yok!
***Bakın bu anlatacağım abartı değil, yaşanmış şey; aile iftarında birazdan ezan okunacak ve CHP'lisi de AK Partilisi de orucunu açacak. İçlerinden biri, televizyonda Tayyip Erdoğan'ı görünce "Seni de asacaklar Menderes gibi" diyebiliyor. Masada 14 kişi var, belki de tek CHP'li, suç teşkil edebilecek denli fahiş lafı eden bu kişi. Geri kalan 13 kişi ne mi yapıyor? "O kadar da değil, sözlerine dikkat et" demekle yetiniyor. Yine dışlamıyor, selamı sabahı kesmiyor. Arada akrabalık var, hısımlık var diyor. Aklına uymayalım da tatsızlık çıkmasın! "Şeyh Efendi'nin rüyası"ndan beri Türk sağının haleti ruhiyesi.
Eylem olsa da kaldırım taşı söksek diyen sol marjinallerin faşist diye yaftaladığı sosyolojik sağın ekseriyeti böyledir. İyi midir, kötü müdür bahsi diğer. Ama budur yani.
***Bu sadece siyasal farklılık değil, sosyolojik bir ayrımdır aynı zamanda. Kendini on yıllarca köyünden, yöresinden, akrabasından ayrıştıran, kibrinden dönüp kimseye selam vermeyen taşralıların partisi oldu CHP. Köyden kente göçle beraber şekillenen bu sosyolojide CHP'lileşerek modernleştiğini, beyaz Türkleştiğini zannetti.
"Modern" olmayı medenilik sandı, onu da yersiz bir üstünlük hissi olarak tecrübe etti. Giderek uzaklaştı köklerinden.
Önüne geleni tehdit etti. Başbakan astı, halkın oyuyla iktidar olanların ülkeyi yönetmeye ehil olmadığına inandı. Başörtüsünü köylülük olarak gördü. Başörtülü bir First Lady'yi Türkiye'ye yakıştıramadı. İmam Hatipli bir Başbakan'a tahammül edemedi.
Cumhuriyetin de öncesine giden bir hikayesi var bunun. Modernleşmeyi yanlış anlamak diyelim, daha derine girmeyelim.
Günün sonunda "CHP'li kabalığı, CHP'li kibri diye bir şey var"a kani olmak üzereyim. Tanıdığım çok kibar, memleketi gerçek dertleriyle dertlenen CHP'liler olmasına rağmen yine de beni bu genellemeyi yapmaya iten şeyleri anlatmaya çalıştım.
Bir camiayı itham etmek istemiyorum lakin bunlar da benim sosyolojik kıyılarım.
Batı karşısında iki tutumumuz var; biri aşağılık kompleksiyle kendimizi ona benzetmek, diğeri de kendi öz varlığımızı değerli sayıp, değerimizin takdir gördüğü bir vasatta Batı ile ilişkide olmak.
Türkiye'nin politik sosyolojisi bu iki aksta şekilleniyor.