Meşhur hikayedir; bir usta bir minare yapar. Ama, o sırada sokakta oynayan çocuklar, ‘Usta, bu minare eğri’ derler.
Usta da hemen şerefeye çıkar ve oradan bir ip atar aşağıya ve ‘Çocuklar dikkatlice çekin..’ der ve çocuklar da çekerler..
Usta sorar: ‘Eğrilik gitti mi?’
Çocuklar bakarlar ve ‘Eğrilik düzeldi, usta’ derler.
Ama Usta’nın çırağı bu durumu kavramakta zorlanır.
‘Usta, der; minarenin eğri değildi ya, eğri olsaydı bile öyle düzeltme de olmazdı. O halde niye çocuklara düzelttirmiş gibi yaptırdınız?’
Usta der ki: ‘Ben de biliyorum ama o eğrilik iddiası çocukların ağzına düşünce, başka yolu yoktu!’
Qıssadan hisse..
***
Hele de son yıllarda, ‘sosyal medya’ denilen sosyal mühendislik merkezlerinden yayılan iddialar, ‘minare eğri’ diyen çocukların dünyasından farklı mı?
***
İstanbul BŞ. Belediye Başkanlığı seçiminin gelecek haftaki yenilenmesi öncesinde iki aslî aday, bu akşam ekranda tartışacaklarmış.
Yanlış bir tartışma değil mi?
Çünkü taraflardan birisi, Cumhurbaşkanlığı dışında bütün yüksek makamlarda bulunmuş, icraatıyla, eğrileriyle-doğrularıyla 25 yıldır sahnede. ‘Millet destek verirse, hizmete devam ederim. Vermezse, milletin bileceği iştir’ deyip kenarda durmak da bir yöntemdi.
Diğeri ise nevzuhûr bir kişi.. Herkese mavi boncuk gösteriyor, partisinin ‘resmî ideoloji ikonu’na bağlılığı hariç, bilinen bütün geçmişinden kopmuş gibi davranıyor.
Bu tartışma, denk güçler arası olmayan bir karşılaşma olacağı bir yana, bir büyük takımın, hiçbir kural bilmeyen bir mahalle takımı ile maçı gibi olacak. Ve ülke içinden ziyade, dış dünyadan alkış tufanı daha şimdiden onu elektriklemiş durumda...
***
Hele, o nevzuhûr kişinin vaadleri..
Moliѐre’in oyunlarında bir terzi örneği vardı. Bir adam, kumaş verir terziye ve ‘Bundan bir elbise dik, bana’ der.
Ama adam o kumaştan 2 takım elbise de çıkabilir diye düşünür; hattâ ‘3-4 elbise de olur’ dedikçe her birisine de ‘Olur!’ der, terzi.
Ve birkaç gün sonra, müşteri elbiselerini almaya gider. Minnacık 5 takım elbiseyle karşılaşınca şaşırır. Terzi ise ‘Sen bu sayıda elbise söyledin, ben de o sayıda elbise diktim’ der.
Şimdi, hele de nevzuhûr kişinin vaadleri de öyle. Nasıl gerçekleştireceği meçhul..
***
Ekran yaldızlamaları. Yanıltmalar, kurnazlıklar. Dedikodular. Propagandaları kurnazlar hazırlar, onların yamakları yayarlar ve safdiller de inanırlar.
***
Bu seçimin asıl kaybedeni, YSK’dır!
‘Yüksek Seçim Kurulu (YSK), seçim konusunda bizdeki en ‘Yüksek Mahkeme’dir ve kararlarına bir itiraz mercii yoktur. O halde, başsorumlu da YSK’dır.
Sadece İstanbul’da 31 bin küsur Sandık Kurulu vardır ve bunlardan 730 küsurunun başkanının, Seçim Kurulları’nca kanuna aykırı oluşturulduğunu YSK farkedememiştir.
YSK Başkanı, şimdi Seçim Kurulları’nın başındaki yargıçların HSK (Hâkimler- Savcılar Kurulu) tarafından vazifelendirildiğini, bu konuda kendilerinin bir yetkilerinin bulunmadığını söylüyor. Ama o yargıçların oluşturduğu Sandık Kurulları’nın kontrol etmekten asıl sorumlu yine YSK’ydı.
***
Biz daha baştan, İstanbul’daki, ‘bütün oyların sayılmasının daha doğru olacağını’ yazmıştık. Ama CHP adayı, ikinci günün sonunda, ‘Oylarınyeniden sayılmasından hoşlanmadığını’ endişeyle açıklarken, AK Parti’nin ‘yeniden sayım’ talebini; YSK, CHP’nin karşı çıkması üzerine reddetti; kazanması şaibeli olan kişiye mazbata verdi; 17 gün sonra ise o mazbatayı iptal edip seçimin yenilenmesine kararlaştırdı!
YSK’nın, 11 hâkiminden, seçimin yenilenmesine karar veren 7’si için CHP liderinin, ‘Ahlâksız, onursuz, haysiyetsiz çete’ demesi de bir ayrı konu. Ortaya çıkan son görüntüler ise CHP’nin, Seçim Kurulu Başkanlarından bazı yargıçları önceden etki alanlarına aldıkları kokusunu yansıtıyor. Ki, onlardan birisi de istifa edip kenara çekildi.
Bu hamur, daha çoook su götürür.