
Ermenistan Başbakanı Paşinyan, Tiflis İpekyolu Forumu 2025'in açılışında konuştu...
"Türkiye ile ülkemiz arasında sınırlarımızın açılmasını sağlayacak olumlu bir diyaloğun olduğunu memnuniyetle ifade ediyorum" sözlerini tarihe not düşmek istiyorum.
Aynı zamanda ilk kez Azerbaycan, Ermenistan'a transit mal geçişlerindeki tüm kısıtlamaları kaldırdı.
Yani doğu cephesinden güzel haberler geliyor.
Güney cephesinde gözümüz Suriye ve Filistin'de...
Suriye ile hava savunma sistemlerini de içeren bir güvenlik hamlesi yakında olacak gibi görünüyor. Aralık ayı yaklaşırken terör örgütü SDG, ABD'den istediği desteği tam olarak alamadığı için kıvranıyor. İsrail'e sırtını ne kadar yaslayabileceği konusunda endişeli olduğu net olarak anlaşılıyor. Zira bu süreçte Netanyahu da Gazze'ye Türk askerinin girmesinden endişeli... Hatta öyle endişeli ki "Bu bizim kırmızı çizgimiz" diye açıklamalar yapıyor.
Belli ki Türkler kadim topraklara geri dönecek diye kaygılı...
Oysa Türkiye'nin tek bir hedefi var. Coğrafyamızda akan kanın durması, gözyaşının dinmesi...
Bakın bir liste yapayım Türkiye nasıl barış yapıcı bir ülke haline döndü şu çeyrek asırda...
- Rusya-Ukrayna görüşmeleri
- ABD-Rusya görüşmeleri
- Azerbaycan-Ermenistan barışı
- Libya'da iç savaşın önlenmesi
- Suriye'de 8 Ekim Devrimi
- Balkanlarda istikrara katkı
- Gazze'de ateşkesin tahkimi
- Afganistan-Pakistan ateşkesi ve barış görüşmeleri
Tüm bu listede Türkiye'nin tek bir beklentisi var... İstikrarın sağlanması... Artık sahada ve masada güçlü bir Türkiye var.
Bu yüzden artık birilerinin aklını başına almasının zamanı geldi de geçiyor bile... Bakın üç dönem HDP Diyarbakır Milletvekilliği yapan Altan Tan, "Çözüm Sürecini" sabote etmek isteyen Batı'nın gerçek yüzünü hangi sözlerle ifşa ediyor...
"ABD Büyükelçisinin evindeki resepsiyonda vardım. ABD, Almanya, Fransa büyükelçileri 'Ortadoğu haritası değişecek, Erdoğan diye biri olmayacak. Bize destek verin, sizi destekleyelim' dediler"
Hemen ardından dönemin HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın "Artık şartlar değişti" sözlerini bu açıklamayla birlikte okuyun. Kimse karnından konuşmasın bizler ne olduğunu, neden olduğunu, sonucun nereye vardığını, nelerin vadedildiğini net olarak görüyoruz, biliyoruz...
FETÖ Kumpasları
6-8 Ekim Kışkırtması
Hendek Terörü
15 Temmuz Darbesi
Hepsi tam da bu "Orta Doğu haritası değişecek. Erdoğan diye biri olmayacak" senaryosunun parçasıydı.
Hikaye nasıl yazıldı, Erdoğan o senaryoları nasıl paramparça etti yaşayarak gördük. Peki konuyu nereye bağlayacağım.
Bugünlerde Terörsüz Türkiye sürecini sabote etmek için DEM cephesinden bazı isimler yine iş başında yine aynı şekilde Suriye cephesinde de kışkırtmaları zaman zaman görüyoruz. İzliyoruz.
Açık endişem yine birileri 2015 öncesinde olduğu gibi kulaklara bir şeyler mi fısıldıyor acaba şeklinde...
İnanın bu saatten sonra çok büyük bir hata olur.
Bedelini herkes çok acı öder.
MHP Lideri Bahçeli'nin, AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik'in ve son olarak İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'nın Diyarbakır'dan verdiği mesajları herkes iyi okumalıdır. Bu saatten sonra hataya yer yok.
Bakın eski NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, anılarını yazdığı kitapta, Erdoğan ile Suriye'deki operasyonlar konusunda yaşadıkları diyaloğu nasıl anlatıyor...
"Biz Kürtlere karşı değiliz," dedi. "Türkiye'de milyonlarca Kürt yaşıyor. Suriyeli sığınmacılar arasında da yüz binlerce Kürt var, onlara da karşı değiliz. Bizim karşımızda olan bu silahlı grup, YPG. Onlar teröristtir. Türkiye içinde halkımıza ölümcül saldırılar düzenliyorlar."
O ekim günü Erdoğan son derece netti. Türk operasyonunun zorunlu olduğunu söylüyordu.
"YPG teröristtir. Sen de bunu daha önce söyledin. Peki neden artık söylemiyorsun? Evet, onlara IŞİD'le savaşmak için ihtiyacınız var, ama bu onları daha az terörist yapmıyor."
Hatırlarsanız ABD'nin tehditleri, Avrupa'nın ambargo, kısıtlama ve durdurma çabalarına rağmen Türkiye, Suriye'de o operasyonları yaptı.
Herkesin kendisine sorması gereken soru şu...
Türkiye o dönem mi daha güçlüydü bu dönem mi daha güçlü...
Zira Erdoğan'ın kararlılığında değişen bir şey yok...
Ve kan akmasın, gözyaşı olmasın diye ortaya koyduğu siyaseti bir zafiyet olarak okuyanlar büyük bir yanılgı içinde olduklarını görecektir elbette. Bu yüzden temennim bölgemizdeki herkesin Türkiye'nin tokalaşmak için uzattığı barış yapıcı elini görmesidir.
Zira diğer eli çelikten bir yumruk şeklinde...

CHP'DE MİNERAL YOKSUNLUĞU
Vücutta mineral yoksunluğu,
Yorgunluk, halsizlik, cilt problemleri, saç dökülmesi, kilo kaybı, kas zayıflığı, bağışıklık sisteminin düşmesi ve konsantrasyon eksikliği gibi sorunlara sebep olur... CHP'nin son dönemdeki nadir elementler, kıymetli mineraller ABD'ye "Peşkeş çekiliyor" söylemini ben biraz böyle okuyorum... Zira CHP'de sağlıklı bir siyaset inşası süreci yok. Belli ki CHP Genel Başkanı Özel de bu konularda iyi beslenemiyor.
Bu yüzden de az önce yazdığım belirtileri gösteriyor.
Şimdi de çıkmış bir yasa teklifi vereceklerini söylüyor. Yasa teklifinin en can alıcı maddesini de açıklıyor CHP Genel Başkanı Özel: "Şimdi buradan Erdoğan'a sesleniyorum. Nadir Toprak elementlerinin sadece ve sadece Devlet tarafından işleneceğini ham madde olarak satılmayacağını Türkiye'de değerini bulması için çalışacağını ilan et" diyor. Hoş ama boş bir açıklama yani insan duyunca vay be CHP yerli ve milli siyaset çizgisine gelmiş diye düşünüyor. Ama altını kazıyınca öyle olmadığı anlaşılıyor.
Meseleyi size açıklamaya çalışayım.
Öncelikle dünyada nadir elementler konusunda en iyi yüksek teknolojiye sahip iki ülke var. ABD ve Çin...
Türkiye zaten bu konuda Çin ile iş birliği içinde...
TOGG'un pil teknolojisindeki iş birliğini bu kapsamda okuyabiliriz.
Ayrıca, Nadir Toprak Elementini işlemek için Eskişehir-Beylikova'da tamamen yerli mühendislik imkânlarıyla tesis kuruldu. Çin'le burada da iş birliği yapılıyor. Şimdiye kadar 1200 ton cevher işleme kapasitesine ulaşıldı. Bu aşamadan sonra endüstriyel üretime geçilecek.
Baret, florit ve toryum gibi elementleri de orada üreteceğiz.
Bu yüzden Türkiye şu anda ABD ile de yeni yollar bulmaya çalışıyor ki Çin'e karşı bir denge oluşturabilsin...
Cumhurbaşkanı Erdoğan bu durumu daha önce izah etti aslında...
"Nadir toprak elementleri teknolojisine sahip ülke ve firmalar bu alandaki üretim süreçlerine ilişkin tecrübelerini maalesef paylaşmaktan kaçınıyor. Bu engelin aşılması ve mevcut sahaların daha kısa sürede ekonomiye kazandırılması, uluslararası iş birliklerini zorunlu kılıyor. Pek çok ülke, teknoloji geliştirme, danışmanlık ve teknoloji transferi için bu konularda deneyimli ülkelerle anlaşmalar imzalıyor"
Hatta bu tartışma sürerken ABD, Avustralya ile de bir anlaşma imzalamıştı bile CHP'liler o açıklamasını da sanki Türkiye'den bahsediyormuş gibi algı operasyonu için kullanıyor.
Biz daha TENMAK bünyesindeki Nadir Toprak Elementleri Araştırma Enstitüsü yani NATEM'i 2018 yılında kurabildik...
Kafanızda meselenin daha iyi anlaşılması için şöyle bir örnek vereyim.
CHP'nin Nadir elementleri devlet işletsin teklifi muhalefetin geçmişteki Nükleer santralleri millileştirelim söylemine benziyor. Elimizde Nükleer Güç Santrali yapacak teknoloji, bilgi ve insan birikimi yokken hamaset yapmaktan öte bir anlamı olmayan sözler.
Ha Akkuyu'dan elektrik almaya başlarız.
Rusya'ya gönderdiğimiz pırıl pırıl gençler "biz bu işi öğrendik" der.
Milli savunma sanayisinde olduğu gibi ileri teknoloji alanında da yeni adımlar atarız işte o zaman ne mutlu bize...
Biz "Cevherden Mücevhere" sloganıyla yol almaya devam edeceğiz.
Bu yüzden şimdilik CHP için yazabileceğim tek bir şey var.
Gölge etme başka ihsan istemez...
Neyse milletimiz neyin ne olduğunu görüyor.

"NEFİS BİR GECEYDİ"
Hissettiklerimi 3 kelimeyle özetlemem gerekirse "nefis bir geceydi" diyebilirim. Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü, 90. kuruluş yıl dönümünü "Bir Milletin Sesi: Işığın Yolunda 90. Yıl" başlıklı gösteriyle kutladı.
Sanatsal açıdan değerlendirmek benim için biraz haddini aşmak olabilir. Ancak hissettiklerimi paylaşabilirim.
Öncelikle İstanbul'un o stresini, işin yükünü bir anda unuttuğunuz, huzurlu bir iklim vardı.
Türk Sanat Müziği'nin en nadide eserleri ustalara saygı gecesi eşliğinde paylaşıldı. Görsel şölen ile müziğin, dansın, tiyatronun harmanlandığı anları büyük bir ilgiyle izledik.
Mehteranla tempo tuttuk. Operadan, baleden, halk oyunlarından birer kuple tattık. Özetle söylemem gerekirse tarihimden kesitleri, modernite ile buluşturan bir gösteri izledik. Atatürk'ün yaktığı sanat ateşinin nasıl büyüdüğüne tanıklık ettik. 90 dakika boyunca sanatla ruhlarımızı yoğurduk. Gösteriyi, Yıldız Çankaya sahneye koydu. Sahne tasarımı, ışık kullanımı, koreografisi ve müzikal düzenlemeleri ve dekor tasarımına da Özgür Usta imza attı. Elbette 300 sanatçının katıldığı etkinlikte daha büyük bir emek var. Bu yüzden 100'üncü yılda da birlikte olmak dileğiyle emek verenlere, davet edenlere teşekkür ediyorum.
Tebrik ediyorum.