Bugünlerde ‘cemaat’ diye tarif olunan bazı sosyal gruplar etrafında bir rahatsızlık oluşturulmaya çalışılıyor. Hattâ, kendilerinden başka kimseyi sahih aqıde çizgisinde kabul etmeyen gruplar bile, cemaatlerin toplumun zenginliğini oluşturduğunu söylemeye, yazmaya ve farketmeye başladılar ve dolaylı bir dayanışma ihtiyacını duydular. Hattâ, en müptezelinden olan ‘Adn.. Hoca Cemaati’ni sahiplenmek gerektiğini söyleyenler zuhur etmeye başladı.
*
Önce şu ‘cemaat’ kelimesinin sadece bir takım Müslüman gruplar, topluluklar için kullanılmasındaki yanlışlığa değinelim.
Cemaat, en yalın şekliyle, toplanmayı ifade eden -arabça- cem’kelimesinden gelen ve ‘Bir araya gelmiş bir sosyal grup, bir topluluk’ demektir. Câmi ve Cuma kelimeleri de, yine aynı kökten, ‘toplanılan yer ve gün’ mânâsındadır. Ve genelde sadece Anadolu’da, Müslümanların mâbedi, ibadethanesi için kullanılmaktadır. Dünyadaki diğer Müslüman toplumlarda ise, genelde -secde edilen mekân’ mânasında-‘Mescid’ kullanılmaktadır.
*
Ama biz ilk gençlik yıllarımızda, cemaati gerçek mânâsıyla duyar ve anlardık. 1955-60’larda, Kıbrıs Buhranı alevlenince, devamlı duyduğumuz sözlerden birisi de ‘Kıbrıs Türk Cemaati’ idi. Ve karşılarında da ‘Rûm Cemaati vardı. Yani, iki ayrı sosyal topluluk.. Cemaat, evet, sosyal bir topluluk demektir, ama, ‘başında lideri, -yine aynı mânâda- ‘imam’ı olan bir topluluk.. Aksi halde, bir kalabalık olur.
Ama, günümüzde bu geniş mânâlar öylesine daraltıldı ki, ‘cemaat’, sadece mescidlerde namaz kıldıran bir hoca- imam arkasında namaza duran,ya da, İslamî bilgisinin diğerlerinden fazla olduğu kabul edildiğinden ‘hoca efendi..’ veya mânevi makamı diğerlerinden üstün olduğu iddia edilen ve şeyh, efendi vs. diye anılan kişiler etrafında oluşan sohbet halkaları için de kullanılır oldu.
*
Konuyu daha iyi anlatmak için bir mizahî örneği zikredelim. Nüktedan bir arkadaş, bir gün bir cemaatin sohbet toplantısına katılır. O grubun ‘şeyh’, ‘seydâ, ‘efendi hz.leri’ vs. diye itibar ettiği kişi, bu yeni kişiye sorar, ‘Kime intisaplısınız?’ diye.. O da, ‘Şeyh Gazabullah (Allah’ın gazabı) Hz.leri’ne..’ der. Efendi Hz.leri anlamasa da, memnuniyetini belirtince, bizimki, ‘Tanışır mısınız’ deyince, o zât da, ‘Âlem-i mânâda görüşürüz!’ der..
Evet, engiiin mânâ âleminde tanışmak varken, maddî âlemin sözü mü olur..
Bu durumda nice örnekler yok mu? Bunlardan birisi, ‘Nûr-i ilâhî, filan efendinin simâsında tecelli etmiştir, onu temaşa etmek, şu kadar yıl nafile oruç ve namazdan daha efdaldir..’ demiyor mu? Ya da, hadis-i nebevî dediği bir arabça metni okuyup, ‘Bu hadisi, hadis kitaplarında bulanmazsınız. Bunu, ehlullah ve evliyaulllaaah, âlem-i mânâda alırlar..’ diyerek, bizim gibi sâde insanların anlayamıyacağı yüksek mânâ âlemlerinden haber verip, bunları da youtube’dan hepimizin idrakine ulaştırmıyor mu?
Hele de insanlık idrakinin en üst mertebesindeki, İslam gibi bir inanç sistemi adına bu gibi saçmalıklar söylenebiliyor. Ve bu gibiler bir de, Allah’la, Peygamber’le görüştüğü havasını yayan Pensilvania Şeyhi F.G.’yi eleştirmezler mi?
*
Bu örneklere değinirken, bir de, halkının büyük ekseriyeti Müslüman olan ülkemizde 100 yıldır en yaygın ve etkin cemaat olan ve zorla, resmen, biat ettiren ‘kemalist-laik cemaat’i sakın unutmayalım. ‘Kutsala karşıolmak’ adına hareket eden bu ‘laik cemaat’ de kendi kutsalını dayatmak için, bir ‘laik-kutsal türbe’ de icâd etmedi mi ve yalnız siyasîler değil, nice sosyal gruplar da açık veya gizli baskıyla oraya götürülmüyor mu?
*
Bu konuya gelecek yazıda da devam edelim, inşaallah..