Mevcut hükümet sisteminde siyasi ittifaklar önem arz ediyor.  Daha hükümet sistemi değişmeden önce Türkiye'de siyasetin meyli bu yöndeydi.  Çatı aday olarak Ekmeleddin İhsanoğlu aranıp bulunduğunda henüz başkanlık  sistemi falan yoktu. Dolayısıyla söz konusu ittifakları sadece mevcut hükümet  sisteminin bir sonucu olarak değerlendirmek eksik olur. Ortada aynı zamanda  siyasal sosyolojinin şekillendirdiği bir durum var. 
***
17-25 Aralık emniyet-yargı kumpasına MHP bakışı da tıpkı CHP  gibiydi. FETÖ'nün operasyonuna maruz kalmış bir parti olmasına rağmen MHP, FETÖ'nün  argümanlarını sıralamıştı. Fakat 15 Temmuz darbe girişimine giden süreçte  Devlet Bahçeli, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a vereceği desteğin mevcut hükümetin  ömrünü uzatmanın çok ötesinde Türkiye'nin kaderiyle ilgili bir gereklilik  olduğunu fark etti. O nedenle de Bahçeli hiçbir seçimde bakanlık ya da  cumhurbaşkanı yardımcılığı gibi makamları ittifakın pazarlık malzemesi haline  getirmedi. 
Cumhur İttifakı, iki partinin kadroları ve Cumhurbaşkanı-Bahçeli  arasında kurulan bir ittifak olmanın ötesine geçti. FETÖ, PKK ve bu iki örgütü  kullanan -liberallerin tiye aldığı ama bence tam da doğru kullanımıyla- "dış  güçleri"in Türkiye'yi zayıflatmaya dönük planlarına karşı sokakta kurulan bir  ittifak oldu. 15 Temmuz'da sokağa akan işte bu ittifaktı. 
***
Tabii ki ayrı iki siyasi partiden söz ediyoruz. Yaslandıkları  gelenekler farklı. Elbette çatışan çıkarlar, muarız tutumlar olacak. Hükümetin  her icraatı MHP'nin hoşuna gitmeyecektir. MHP'nin bazı konulardaki söylemleri  hükümetin hareket kabiliyetini güçleştirmektedir. 
Bunlara bakıp da "Cumhur İttifakı dağılıyor", "Bahçeli  Erdoğan'a ayar verdi", "Bahçelinin makamındaki duvar saati 17.25'i gösteriyor,  demek ki Bahçeli Erdoğan'a bir mesaj vermek istedi" gibi çıkarımlar yapmak  ittifakın taraflarının durumundan çok muhalefetin muradını yansıtıyor. 
En son Ali Koç'un Bahçeli'yi ziyaretinde duvardaki saatin  17.25'i gösteriyor olmasından yola çıkarak yapılan yorumlara Bahçeli'nin  verdiği cevap zaten konunun tartışmaya açık bir tarafının olmadığını gösterdi.  Dahası Bahçeli'nin o tarihlerin sembolizmine dair izahatı, ittifakın neden  kurulduğuna işaret eder nitelikteydi. 
***
Cumhur İttifakı'na dair zaman zaman nükseden bu tür  söylemlerin siyasi habercilik ya da kulis merakı gibi basit açıklamaları  olduğunu zannetmiyorum. Uygulamaya konulmuş orta vadeli bir ekonomik plan var.  Cevdet Yılmaz ve Mehmet Şimşek'in yürüttüğü plana Cumhurbaşkanı Erdoğan tam  destek veriyor. Fakat bu çetin bir yol. Sabır istiyor. Programın artı-eksi 5  tutturulabilmesi için yolda kaza olmaması gerekiyor. Programın olumlu  çıktılarını 2025 başında hissetmeye başlamamız için siyasi tartışmalardan uzak  istikrarlı bir zaman gerekiyor. 
Dedikodu haberciliğinin ötesine geçmeyen "Cumhur İttifakı  dağılıyor mu?" sorularına birileri "Ah keşke!" diyor. Çünkü meselenin böyle bir  arka planı var. 
***
Mevcut sistemle devam edildiği yani yeniden parlamenter  sisteme dönülmediği müddetçe Cumhur İttifakı'nın dağılması çok olası gözükmüyor.  Cumhurbaşkanlığı seçimleri özelinde ittifakın genişlemesi daha muhtemel. 
Bu anlamda Cumhur İttifakı'nın en büyük avantajı parlamento  seçimleri ve yerel seçimlerde vekillik ve belediye başkanlıklarını pazarlık  konusu haline getirmemiş olması. İttifakın ömrünü uzatan çok önemli bir etken  bu. Böylece ittifak, parti teşkilatlarının kadro çekişmelerinden ya da tali  sayılabilecek konulardaki siyasi çekişmelerden zarar görmüyor. 
Kimse kimseyi masanın altına saklamak zorunda kalmıyor,  kimse kimseye bizim sayemizde o sıralarda oturuyorsunuz demiyor. 
         
Böyle bakınca AK Parti'nin yerel seçimlerde Yeniden Refah  Partisi'yle belediye başkanlığı pazarlığına oturmamasının ne kadar yerinde bir  karar olduğu da anlaşılıyor.