Bir imayla, bir tehditle, bir hamleyle, bir adımla, bir  eylemle darbe olmaz; ama her darbe belli adımların, eylemlerin, söylemlerin,  girişimlerin yer aldığı bir süreç  şeklinde oluşur. 
Türk siyaset tarihi belli bir planlama, gündem ve eylem  dizisiyle gerçekleşen darbelere şahitlik etmiştir. Demokrasi tarihimiz darbeler tarihi gibidir.
AK Parti ve Cumhurbaşkanımız Erdoğan da darbe/muhtıra  geleneğinin ataklarına uğramış, neredeyse gelmiş geçmiş tüm iktidarlara  uygulanan yöntemlerin hepsine birden maruz kalmıştır.
Darbeler tarihine baktığımız zaman şu maddeleri kapsayan bir  planın uygulandığını görüyoruz
1.İktidarların hukuki  meşruiyeti tartışmalı hale getirilir. Partililere veya partiye açılan  davalar ile siyasi hareketin hukuki şahsiyeti hedef alınır.
2.İktidarların siyasi  meşruiyeti hedef alınır. Siyasi manipülasyonlar ile iktidar partisinin  tükeniş yaşadığı, siyasi krizlerin ülkeyi esir aldığı görüntüsü oluşturulur.
3.Terör (1980 öncesi  anarşi) olaylarıyla kamu otoritesinin ve milli güvenliğin kaybolduğu,  düzenin bozulduğu kanaati üretilir.
4.Siyasi cinayetler  ile toplumsal kesimler tahrik edilir, kutuplaşmanın  ülkeyi bölünmeye götürdüğü algısı oluşturulur.
5.Sokak gösterileri  ve eylemlerle toplumsal fay hatları harekete geçirilir, düzenin yerini kaosa bıraktığı  izlenimi uyandırılır.
6. Psikolojik harekât  ve karalama kampanyalarıyla iktidarın toplumsal desteği yıkılmaya  çalışılır.
7.Ekonomik krizler  üretilerek halkta infial meydana getirilir.
8.Halkın yaşamını doğrudan etkileyen hizmet alanlarına  yapılan sabotajlarla hükümetler aciz  bırakılmak istenir. 
9.Sosyal medya  yalanlarıyla siyasi/toplumsal infialler ve kalkışmalar üretilmeye  çalışılır.
10.İktidarı aşağılayan söylemlerle siyasi otorite  yıpratılır, bürokrasinin iktidarı dinlemeyeceği bir psikoloji üretilerek sistem paralize edilmek istenir.
İktidarların siyasi ve hukuki meşruiyeti yitirmesi hedefine  odaklanan bu maddeler her darbe döneminde belli oranlarda hayata geçirilmiştir.  
CHP Genel Başkanı’nın ve sözcülerinin Erdoğan’a yönelik hakaretleri  sistemi paralize etmeye, bürokrasi içinde ikilik oluşturmaya dönüktür. 
AK Parti’nin siyasi desteğinin yüzde 30’lara doğru düştüğünü  iddia eden uydurma anketler siyasi meşruiyet tartışması açmaya yöneliktir.
Milyonlarca seçmeni ve üyesi olan AK Parti bünyesinden  birilerinin işlediği suçları veya uygunsuz davranışları iktidara mal etmek  hukuki meşruiyet gediği oluşturma arayışıdır.
Dolar manipülasyonları ekonomik çöküntü ve toplumsal infial  görüntüsü oluşturma gayretidir.
Eski Türkiye’nin darbeci/vesayetçi odakları bildik yol  haritalarıyla hareket etmişlerdir. FETÖ yöntemleri ve 15 Temmuz kalkışması bu  yol haritalarını biraz çeşitlendirmiştir, şimdi ise birileri ‘başka şekiller’  aramaktadır.
Bir süredir görünen husus, AK Parti ve Erdoğan’dan rahatsız  olan küresel güçlerin Türkiye’de  dönemsel olarak kullandığı ve birbiriyle rekabet eden bu iki piyonu bir tür  modus vivendi (geçici uzlaşmayla) harekete geçirmeye çalıştığıdır.
Genel seçimleri bekleme tahammülü kalmayan bir odak bazı  partileri, örgütleri, yapıları tahrik etmekte ve ‘bir şekilde’ iktidarı  devirmek istemektedir.
Bu odakların iktidar ve sistem değişikliği arzusu hararetli  bir şekilde kendisini hissettirmektedir. Ama harekete geçirilmek istenen  yapıların bunu yapabilme kapasitesi 15 Temmuz’dan sonra önemli oranda  kaybolmuştur.
Demokratik rejimin  direnci, devlet kurumlarının kabiliyetleri, halkın sağlam iradesi gibi  hususlarda büyük mesafe alınmıştır. 
Darbe mekanizmasının  attığı adımların darbeye karşı büyük duyarlılığı olan demokratik kesimlerce  hemen deşifre edilmesi ve etkisizleştirilmesi önemli bir durumdur. 
Uzun soluklu olan demokrasi mücadelesinde siyasi psikoloji  asla bozulmamalı ama demokratik bünye her geçen gün daha fazla güçlendirilmelidir.