Bir sabah, “Genç subaylar rahatsız” manşetiyle uyandık... Şu sıralarda CHP’ye genel başkan olmak için gizliden gizliye zemin yoklaması yaptığı ileri sürülen Mustafa Balbay arkadaşın kaleminden çıkmıştı.
İşte geliyorlardı.
Eli kulağındaydı.
İlhan abi işkencecisini affetmiş, sağcı ve solcu arkadaşlar kutsal amaç etrafında birleşmiş, “ulusalcı” cephe tahkim edilmiş, Zülfü Livaneli cumhuriyet mitinglerine salınmış, bütün şartlar hazır, zinde kuvvetler alesta bekliyor...
Olmadı.
Daha doğrusu, gelemediler.
Derdest edilip ait oldukları yere, Silivri Cezaevi’ne gönderildiler...
İyi de, bu iktidardan kurtulmanın bir formülü yok muydu?
Darbe tehdidi sökmedi, sökmüyor.
Sarıkız’lar, Yakamoz’lar işe yaramıyor.
Kolpa siyaseti sonuç vermiyor.
Üstelik dimdik ayakta adamlar ve her seçimden oylarını artırarak çıkıyorlar.
Ne diyordu yazar? “Umut tükenmez...”
Umutla yeni ayak oyunlarına giriştiler...
Malezyalaştırdılar, olmadı.
Mahalle baskısı ipine sarıldılar, olmadı.
Güdümlü yazarlarına binlerce küfür yazısı yazdırdılar; “Bidon kafa, göbeğini kaşıyan kıllı ayı, makarnacılar, kömürcüler” dedirttiler, olmadı.
İthal ikameci aydınlara “sivil dikta” projeksiyonları yaptırdılar, olmadı.
Hangi uzmanlıktan geldiği belirsiz karikatür düşünürlere “anayasa değişikliği Türkiye’yi faşizme götürür, aman ha dikkat!” demeçleri verdirttiler, olmadı.
Faşistlerin yumurta eylemlerini “hükümetin baskı politikalarına yönelik topyekûn halk kalkışması” diye yutturmaya kalkıştılar, olmadı...
İçki yasağı palavrasına sardırdılar, olmadı.
Liberallerin huysuzlanmalarını “skor” hanelerine yazdılar, olmadı.
Taraftarlarını “mahalle mahalle, sokak sokak taşlı sopalı direnişe” çağırdılar, olmadı...
Paralel çetelere “kamikaze saldırıları” yaptırdılar, olmadı.
İsmet Paşa’nın “şartlar olgunlaşırsa, darbe meşru haktır” fetvasını yeniden dolaşıma sürdüler, olmadı.
Hasan Cemal’e yüzlerce “Sonun Menderes gibi olur, demedi deme!” yazısı yazdırdılar, olmadı.
Çevre kalkışması dümeniyle, zenginlerini “Gezi sahnesine” sürdüler, olmadı.
Cem Boyner’in eline pankart tutuşturdular, olmadı.
Cihangir ahaliesini sokağa döktüler, olmadı.
Olmuyordu...
Cihangir kafası iş görseydi, “Muhteşem Yüzyıl” ve “ucube heykel” tartışmalarını daha da sündürüp, “plastik sanatlardan” şöyle mevzun bir halk devrimi süzebilirlerdi. Sanatsever Kemal Bey’i de herhalde devrim hükümetinin “Başbakanlık” koltuğuna oturturlardı. Yakışırdı...
Şimdi istihbar ediyoruz ki, solcu gençler Ankara sokaklarında Mansur Yavaş tişörtleriyle dolaşıyormuş... Che’den Mansur’a kolay ve ağrısız bir geçiş... Yarın kitleleri, “Deniz, Mahir, Mansur Yavaş, kurtuluşa kadar savaş” sloganıyla sokaklara dökerlerse, şaşırmayın.
Bunu da yaparlar.
Fakat ben onlara işin kolay ve kestirme yolunu söyleyeyim:
Çalışın... Çok çalışın.
Bu hükümetten kurtulmak mı istiyorsunuz?
Sandıktan çıkmaya bakın.
Tabii bu iş için darbecileri, çetecileri, kolpacıları, iç ve dış müstevlileri değil, halkı ikna etmeniz gerekecek...
Sağda solda gevezelik edeceğinize, gün boyu “Oyumuzu çaldılar, elektrikler kesildi” diye kafa ütüleyeceğinize, toplumun önüne yeni hedefler koyun... Proje üretin... Ufkumuzu açacak şeyler söyleyin...
Ki, boyunuzu posunuzu, müktesebatınızı, neyi ne ölçüde başarabileceğinizi görelim de, sandık başına gittiğimizde tereddüt yaşamayalım.