Ne zaman dijital ortamlarla ilgili bir düzenleme gündeme gelse, Türkiye'de belli kesimler meseleyi hemen özgürlüklerin kısıtlanmasıyla, yasakçılıkla ilişkilendirip boğmaya çalışıyor. Bir taraftan da dijital bağımlılıkların meydana getirdiği tahribatın artık gözle görülür ve ölçülebilir boyutlara eriştiğine dair haberler yapılıyor. Ve artık tüm dünyada konuyla ilgili yeni yasal düzenlemeler yapılıyor, mevcut düzenlemeler sıkılaştırılıyor. Konunun ehemmiyeti üzerinde yavaş yavaş bir konsensüs oluşmaya başladı. Dijital teknoloji içine doğan neslin kayıp nesil olmaması için acilen alınması gereken tedbirler var.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, ilgili STK'larla birlikte kapsamlı bir çalışma yapmış. Bakan Hanım hafta sonu, bu çalışmanın sunumu ve üzerinde konuşabilmek için alanda çalışan STK'larla bir araya geldi. Hem aldığım notları paylaşmak hem de epeydir aklımda olan bu konu hakkında birkaç hususa dikkat çekmek istiyorum.
Bakanlığın bu çalışması, yapılacak yasal düzenlemelere zemin hazırlayacak. Yani henüz işin başındalar ve süreç içinde kamuoyu farklı platformlarda konuyu takip edebilecek. Meclis komisyonu safahatinde de konu gündeme gelecek. Dolayısıyla bu süreç hem ekleme-çıkarma gibi revizyonlar hem de konuyla ilgili bir farkındalık çalışması için kullanılacak.
Çocukları dijital ortamların zararlarından korumak adına ABD ve AB'den Japonya'ya kadar pek çok ülkedeki düzenlemeler çalışılmış. Küçük farklılıklarla benzer bir yasal düzenleme öngörülüyor. Yani kimsenin "yasakçılıkla" itham edebileceği bir düzenleme değil. Temel amaç, çocuklarımızın dolayısıyla geleceğimizin ruhsal ve bedensel sağlığını korumak. Belki biraz daha sıkı tutulabilir. Çünkü giderek işin vahameti anlaşılıyor ve ülkeler mevcut yasaları sıkılaştırıyor. Bu yüzden daha başta sıkı tutmak iyi olabilir.
Dijital platformların yol açtığı hasarın bugünkü bilançosunun çok daha fazlasını gelecek nesiller yaşayacak. Dolayısıyla zorlayıcı tedbirler almak zorundayız. Tüm dünyada yakın gelecekte bu çerçeveler uluslararası sözleşmelere girecektir. Çocukların yüksek menfaatlerini korumak üzere oluşturulan her yasa, uygulama ve sözleşme mutlak surette dijital platformların verdiği zararı hesaba katarak yeniden biçimlendirilmeli. Çocukların kişisel verilerinin işlenmesinden dikkat sürelerinin düşmesine kadar her biri bizatihi çok ama çok vahim sonuçları olan ve öngörülemeyen çok daha vahim sonuçlara gebe konular bunlar.
Bütün iş kollarının otomasyon ve dijital tabanlıya dönüştüğü, bazı mesleklerin tümden ortadan kalkacağının öngörüldüğü bambaşka bir dünyaya adım atmış durumdayız. Böyle bir dünyada dijital platformları kullanmadan mı yaşayacağız? Bu mümkün mü? Değil elbette. Bu sorunun "bir kararı olmalı" demek kadar kolay bir cevabı var fakat o kararı tespit etmek de tutturmak da çok zor. Ama çıplak gözle gördüğümüz bir gerçek var: Sözünü ettiğimiz olumsuzlukların en basiti, dikkat süremizin inanılmaz ölçüde düşmüş olması ki bunun dahi tahmin edemeyeceğimiz boyutlarda vahim sonuçları olabilir. Dünya Sağlık Örgütü'nün tespitine göre son 10 yılda dikkat süresi yüzde 30 azalmış durumda. Dikkat bozukluğu teşhisindeki artışlar da bunun göstergesi. Bir ekranda 8 saniyeden fazla kalamıyor çocuklar. Bu çocukların bir şey öğrenmesi, bir işte sebat etmesi, bir işi başlayıp bitirmesi nasıl mümkün olacak?
Dünya nüfusunun üçte ikisi artık dijital dünyada yaşıyor. Sosyal medyada takılmak bir boş zaman etkinliği olmaktan çoktan çıktı. İnsanlar bizatihi burada yaşıyor, hatta başka bir yerde yaşayamıyor.
Dijital bağımlılıklar başlı başına bir alan. Kumar bağımlılığından cinsel içerik bağımlılığına kadar her türlüsü var. 16 yaş altı gençler, sosyal medyada iletişimde oldukları 10 kişiden 6'sını gerçek hayatta tanımıyor. Bu oran ABD ve Avrupa'da çok daha yüksek olabiliyor. Dijital ayak izi başlı başına bir güvenlik riski. Bu konunun da çok sıkı yasal düzenlemelerle ele alınması gerek. Ebeveyn izni ve yaş doğrulama gibi seçenekler, söz konusu yasal düzenleme için değerlendiriliyor.
Beden algısının bozulması, kendini değersiz hissetmek, depresyon... Adeta bir mutsuzluk pandemisi içindeyiz.
O kadar çok konuşacak konu var ki, şunu söylemekle yetineyim: Çocukları konuştuğumuz kadar ebeveynleri de konuşmamız gerekiyor. Anne babalar da dijital bağımlı hale geldik. Dolayısıyla önce ebeveynlerde farkındalık oluşturmak lazım.
18 yaşından küçük çocukların akıllı cep telefonuyla yatağa girdiğinde nelerle karşılaşabileceğini, neleri merak edebileceğini, deneyimlemek isteyebileceğini düşünün. Sonra da aynı çocuğun karanlık bir sokakta, köşe başlarında madde satanların, sarhoşların olduğu, merdiven altı kumarhanelerin bulunduğu bir sokakta gezdiğini düşünün. Uzmanlar, hiçbir farkı olmadığını söylüyor.
Türkiye, internet kullanımının çok yüksek oranlarda olduğu bir ülke. Ama dijital bağımlılıklar konusunda hâlâ ABD ve AB ülkelerinden daha iyi verilere sahibiz. O yüzden çok geç olmadan bir seferberlik halinde konuya eğilmek durumundayız. Yasaklanması gereken şeyleri yasaklamaktan çekinmeden, kavramları iyi tanımlayarak, hiçbir şeyi muğlak bırakmadan, sınırları son derece net çizilmiş yasal düzenlemeler yapmak çok önemli.