Okuyucularla Hasbihal...
Pazar günleri, muhterem okuyucularımızın eleştiri ve görüşleri etrafında yaptığımız bir Hasbihal'e daha, sağlık-âfiyet üzere, hayırlı çalışmalar dileği ve selâmlarımızla başlıyoruz.
*İstanbul'dan Sabahaddin Akkiraz isimli okuyucu da 'Filistin ve Gazze trajedisi'nden dolayı öyle çıkmazlara saplanıyoruz ki, inanınız ki gece uykularım kaçtı. Bazı arkadaşlarla konuşunca, suçlayacak birisini arıyor ve kolayca buluyoruz da... Siz bu konuda temkin ve teenni ile hareket edilmesi gerektiğini yazdığınızda, ne diyeceğimizi daha bir bilemez hale geliyor ve kendi başımızdaki en yetkili ismi bile eleştiriyoruz. Ama ben de sizin tespitlerinize gecikmeli olarak da olsa, katılıyor ve konunun İsrail meselesi olmadığını, Amerika'yla savaşmayı göze almadan bu konuda adım atılmasının yanlışlığını düşünüyorum. Evet, ısrarla belirttiğiniz gibi önceki Amerikan başkanı Biden, 'Burada İsrail diye bir devlet kurulmamış olsaydı bile, biz Batı dünyası olarak burada böyle bir devleti yine kurardık' sözü, konunun özünü teşkil ediyor. Yazık ki, bu konu bizim camiamızda pek vurgulanmıyor.
--Evet bu kardeşimizin yakınma ve serzenişlerini anlıyorum. Dün İstanbul- Üsküdar'da, Bağlarbaşı'ndan ta Üsküdar Meydanı'na kadar ana caddenin bir tarafında yürüyen ve orta ve alt gelir gruplarına ait olduklarını rahatlıkla söyleyebileceğimiz ve 'Tekbir' sadâlarıyla ve 'katil İsrail ve Amerika' için temennilerini dile getiren yüz bini aşkın büyük bir kitle vardı. Hattâ kimi pankartlarda 'gemiler ve de Mehmetçik harekete geçirilmeli' diyenler de vardı. Öyle ya, 'kendimizi ve haklarımızı savunmak için beslenen ordu, ne güne duruyor?' diyenler bile görülüyordu.
Belli bir kesim ise maalesef, tıklım-tıklım dolu ve ana cadde kıyılarına kadar taşan 'cafe'lerde, kendi dünyalarından o kitlelere uzaktan, sırıtarak bakıyorlardı. Böylelerine bizim halkımızın bir sözü vardır, 'Bu memleket savaş zamanında bizimdir, barış zamanında ise belli bir kesimin' şeklinde...
Evet, bu da bir acı gerçeğimizdir. Daha 15 gün öncesine kadar HAMAS mücahidlerini, 'terörist' olarak niteleyen ve 'bize ne Gazze'den?' diyen bir kişi, ülkenin ana muhalefet kanadının başında bulunuyorsa... Ve sonra da halkın büyük bir kesiminin acılarından uzak düşmenin kendilerine ağır faturası olacağını tasavvur ederek, Meclis'te, Gazze üzerine bir özel oturum yapılmasını söz konusu edenin de aynı kişi olduğunu görüyorsunuz. Şimdi de bu kişi Sinop taraflarında bir takım hassas füze denemelerinin yapılmasına bile karşı çıkıp 'balıkları korkutuyorsunuz, balıkçılar aç...' diyecek kadar deniz biyolojisi üzerine yüksek (!) fikirler serdediyor.
Belki Meclis'teki Gazze görüşmelerini takip edenler görmüşlerdir, o muhalefet lideri, HAMAS mücahidleri için yakın geçmişe kadar söylediklerini tekrarlayamayacak kadar kurnaz veya siyasî manevra yapan birisi olarak gözüktü. Ama ilginçtir, onun yerine orada AK PARTİ adına konuşma yapan Meclis İdare Âmiri ve Meclis'te, Türkiye-Filistin Dostluk Grubu Başkanı olan Hasan Turan konuşurken, ona karşılık vermeye kalkışan bir kişi, yazık ki küçük particiklerden (üstelik de, Ana Muhalefet partisinin listesinden) m.vekili olarak Meclis'e girmiş olanlardan birisi, Hasan Turan bey'in konuşmasına karşı bağırıp çağırarak karşılık veriyor, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş'un, 'Burası miting yeri değil, konuşacaksan söz al, grubun adına gel konuş...' demesine bile kulak asmayıp, 'gösteri'sini dakikalarca sürdürüyordu... Ki, o küçük particiklerin içinden bugün, 'iktidarı ne kadar yıpratabilirsek, o kadar kârdır...' mantığıyla eleştirenler, 'Ahh biz olsaydık, öyle yapmaz, şöyle yapardık...' dercesine, eleştirilerini her zeminde tekrarlamaktalar. Böyleleri insana, hem de önde gelen nice Müslüman şahsiyetlerin, 2. Meşrutiyet yıllarında '2. Abdulhamid için 'O gitsin de ne olursa olsun' diye kıyasıya eleştirenlerin, sonra karşılaştıkları felaketler ve hele de milletin inancına savaş açan diktatörlük uygulamaları dönemlerinde bile, geçmişteki hatalarını itiraf edemeyişlerini hatırlatıyor.
*Merzifon'dan Mustafa Titiz isimli okuyucu da, 'Tamam, mesele sadece İsrail değil, Amerika da işin arkasına... Peki bu zamana kadar, o büyük oyuncu denilen Rus lideri Putin'den, 'Gazze trajedisi'ne dair tek kelime söylediğini duyan oldu mu?' diyor, haklı olarak...
--Evet, bu konuya dünya siyasetinin nerelere varacağını hesap etmeden hareket etmek durumunda değiliz.
*Zâkir Elmacıoğlu isimli okuyucumuz, 'Geçen haftalardaki 'Hasbihal'lerinizden birinde N. Ataç'tan bahsetmiş ve -sonraları dünyaca ünlü bir beyin doktoru olacak olan lisedeki talebesi -Gazi Yaşargil'e- 'tahsiline nerede devam ettirdiği'ni sorup tıbbiye cevabını alınca, 'Ben senin gibi parlak zekâlı bir öğrencimin tahsilini, Helen (antik Yunan) ve Roma medeniyetleri konusunda devam ettireceğini söylemesini beklerdim' diye hayıflandığını anlatmıştı.' diyor ve (Nurullah Ataç'ın, İslam dini konusunda ne kadar frensiz bir düşmanlık duygusuyla dop-dolu, en azgın laiklerden birisi olduğunu hatırlayabiliriz. Hattâ o kadar ki, Adnan Menderes, irtica söylemlerinin matbuatta köpürtülmek istendiği 1956-57'lerde, Meclis'te yaptığı bir konuşmada, 'inkilap yobazları'ndan söz etmiş, bunun üzerine, Ataç, Meclis'in önüne gelerek, 'Evet, ben bir inkılap yobazıyım!..' diyerek, aklınca meydan okumuştu.) şeklindeki izahatı ekliyordunuz. Bunlar beni uyandırdı. Teşekkür ederim.
Ben güya edebiyatla ilgilenirim ama onun sizin dediğiniz gibi olduğunu bilmiyordum. Sonra baktım, siz oldukça mülayim bile yazmışsınız. Teşekkür ederim. Meğer, tam... birisiymiş...
-Çorum'dan Rahmi Demirtaş da aynı hasbihalle ilgili olarak diyor ki: Ağabey, Almanya'dayken siz Köln'de ve ben de 70-80 km. kuzeydeki Duisburg'da olduğumda sizinle zaman zaman olsa da görüşürdük. Geçenlerde, Prof. Gazi Yaşargil'in, ünlü bir beyin cerrahı olarak, kendi sahasında konuşurken, insan beyninin devamlı tek bir fotoğrafla meşgul edilmesinin, beyinde totemist (putçu) algılama özelliklerini geliştirdiğini de söylediğini aktarmıştınız. Ben ona takıldım. Ne kadar doğru. Çok doğru bir tespit olsa gerek. Çünkü ağabey, hem de parlak zekâlı, başarılı lise öğrencilerini ödüllendirmek için Almanya'ya gönderiyorlardı o çocuklara, 'Günlerce dolaştınız okullarda, resmî mekanlarda, özel yerlerde... En çok dikkatinizi çeken ne oldu?' diye sorunca, ne cevap verseler beğenirsiniz? Türkiye'de her yerde görmeye alıştıkları bir fotoğrafa Almanya'da hiç rastlamadıklarını söylemezler mi?
Şimdi sizin Yaşargil'den aktardığınız o ilginç tespiti okuduktan sonra bazı konuları daha bir anladım.
*Ardahan'dan Şakir Tereci de diyor ki: 'Prof. Gazi Yaşargil'den aktardığınız cümleyi biz burada tam bir şahısperestlik örneği olarak yıllardır yaşıyoruz. Belli bir günde, bir dağ yamacına düşen karşı dağın gölgesinin kıvrımlarını her yerde gördükleri bir fotoğrafa benzetiyorlar, adamlar güya 'rasyonalist' /akılcı olduklarını iddia ediyorlar. Biz Müslümanlar itibar ettiğimiz geçmişteki İslam büyüklerinin mezarlarına rastladığımızda durup bir 'Fatiha' okumamızı bile çağdışılık olarak nitelerler; ama kendilerinin icat ettikleri 'laik kutsal' mekânları öyle bir huşû içinde ziyaret edişleri var ki, çağdaşlık dediğinde öyle olmalı değil mi?
* İsmini vermeyeceğim bir okuyucu da, 2 Dünya savaşını da 'Yahudiler çıkardı' diyor ve Çarlık Rusyası'ndaki 300 yıllık Romanoflar Hanedanı'nın da Yahudi olduğunu iddia ediyor. -- Romanof'ların Yahudi Hanedanı olduğu iddiasını ilk bu okuyucudan duyuyorum ve sanmıyorum da.
Düşmanı olduğundan fazla büyütmek, olduğundan fazla küçültmekten farksızdır...
*