Türkiye günlerdir gece gündüz Diyarbakır'da  katledilen Narin yavrumuzun başına gelenleri konuşuyor.
Televizyonlarda uzmanlar,  akademisyenler, gazeteciler; Narin'in nasıl hunharca katledildiğini, cinayetin  nasıl ve kimler tarafından işlenmiş olabileceğini tartışıyorlar, cinayetle  ilgili her türlü olası senaryoyu dillendiriyorlar.
Nedir Bu Senaryolar...
Acaba Narin'i amcası mı öldürdü?
Yoksa katil itirafçı Nevzat mı?
Yoksa, yoksaaa katil anne mi?
Aman Allah'ım katil abi olabilir  mi?
Olayın içinde sapkın ilişkiler mi  var?
Acaba Narin görmemesi gereken bir  şeyi gördüğü için mi öldürüldü?
Narin cinsel istismara uğramış  olabilir mi? 
Cinayetin işlendiği yer ahır mı?
Cinayet Narin'in kendi evinde  işlenmiş olabilir mi?
Cinayeti çözebilmek için olayla  ilgili bu ve benzer onlarca soru soruldu, çok sayıda senaryo yazıldı, yüzlerce  olasılık düşünüldü ama hiç kimse meselenin özüne inmek için esas sorulması  gereken soruları sormadı.
Oysa asıl sorulması gereken  sorular başkaydı. 
Peki Neydi O Sorular...
O sorular şunlardı;
Yav arkadaş; biz onuruyla  dürüstlüğüyle mertliğiyle tanınan, yiğitliği ve merhametiyle bilinen, arı  namusu şerefi devleti için yaşayan, taşıdığı insani ve ahlaki değerleriyle tüm  dünyanın takdirini kazanmış aziz ve yüce bir millettik.
Nasıl oldu da biz bugün;
Yetiştirdiğimiz evlatlarımıza  hükmedemez hale geldik.
Nasıl oldu da biz bugün;
Yanlarında bacak bacak üstüne  atmadığımız ana babamıza efelenir, üzerlerine yürür hale geldik.
Nasıl oldu da biz bugün;
Kapısında kilit bilmeyen, kapısı  penceresi açık yatan ülkeden, kilidin, demirin korkuluğun, bekçinin, sirenlerin  yetmediği bir ülkeye dönüştük. 
Nasıl oldu da biz bugün;
Bütün değerlerimizin aşındığı, kimsenin  kimseye güvenmediği sözüne itibar etmediği, yalanın, riyanın, hilenin kol  gezdiği bir ülkeye dönüştük.
Nasıl oldu da biz bugün;
Küçüklerin büyüğe, büyüklerin  küçüğe saygısının olmadığı, küçüğün büyük, büyüğün küçük olduğu bir topluma  dönüştük.
Nasıl oldu da biz bugün;
Evladın gözünü kırpmadan babasını  kestiği, babanın gözünü kırpmadan evlatlarını kurşuna dizdiği topluma dönüştük,
Nasıl oldu da biz bugün;
Bir babanın evlatlarının gözü  önünde annelerini bıçakla delik deşik ettiği bir mahlukata dönüştük.
Nasıl oldu da biz bugün;
Öz annenin, yaşadığı yasak  ilişkiyi gördü diye kendini kurtarmak adına doğurduğu evladını yatıp kalktığı sevgilisiyle  bir olup boğan, elleriyle de parçalayarak toprağa gömen bir topluma dönüştük,
Nasıl oldu da biz bugün;
Düne kadar adına or....luk  dediğimiz gayri meşru ilişkilere rahatlıkla girebilen, sonrasında düne kadar  adına piç dediğimiz gayri meşru çocuğunu çöp tenekesine atan bir yaratığa  dönüştük.  
Nasıl oldu da biz bugün;
Sokağa çıplak çıkmayı, kamuya  açık yerlerde bedenini teşhir etmeyi modernleşme sayan bir topluma dönüştük.
Bu soruları artırmak mümkün.
Esas Sorulması Gereken Sorular  Bunlar mı...
İşin doğrusu evet.
Narin'in katilini bulmak güvenlik  güçlerinin görevi, ülkenin düştüğü durumun nedenlerini bulmak ise toplum olarak  bizlerin görevi.
Ben toplumsal yaraya merhem olmak  adına birkaç soruyu burada sordum.
Yukarıda sıraladıklarım gibi daha  sormamız gereken o kadar çok soru var ki satırlar almaz. 
Teşhis...
Buradan bir kez daha ikaz etmek  istiyorum, eğer yerli ve milli aileye bir an önce dönmezsek yok oluruz.
Bu akılla gidersek yakın gelecekte  bu güzel ülkeyi mermi atmadan elimizden alırlar benden söylemesi.
Sadece Bayraktar'la, sadece  Atak'la, sadece Çelik Kubbe ve TOGG ile olmaz.
Bu ve benzer değerler, bizleri  ayakta tutan maddi değerlerimiz.
Peki ya manevi değerlerimiz?
Ne Yapmalı...
Henüz her şey bitmiş değil.
Gereken tedbirler alındığı  takdirde fabrika ayarlarımıza dönebiliriz.
Burada yapılması gerekenlerden  acil olanı görsel ve yazlı medyayı kontrol altına almak.
İlk tedbiri adım olarak sosyal  medya derhal kontrol altına alınmalı, televizyonlarda aile yapısına zarar veren  diziler, gündüz kuşağında yayınlanan programlar derhal yayından kaldırılmalı ve  yukarıda sorduğum soruları herkes kendi vicdanına sormalı ve ferden alması  gereken tedbirleri almalıdır.
Biz eğer üzerimize düşeni yapmaz,  bu soruları cesaretle vicdanımıza sormazsak bu kez bize gönderdiği kutsal kitap  Kuranı Kerim'de olduğu gibi yaratan bize sorar;
Düşünmez misiniz...