"Amerika Birleşik Devletleri'nde neden hiç darbe olmaz? Çünkü Amerika'da bir Amerikan büyükelçiliği yok."
Bir zamanlar başka ülkelerdeki rejim değişikliklerini tiye almak için söylenen bu söz, artık tuhaf bir şekilde Amerika'nın kendi içini tarif ediyor. Darbe midir bilinmez ama, dün bir gazetede okunan bir haber, insanı bunu ciddi ciddi düşünmeye zorluyor.
Haberde şöyle deniyor: "Trump yönetiminin, Demokrat Parti seçmenlerinin yoğunlukla yaşadığı kentlere yönelik askeri adımları, eleştirilere rağmen sürüyor. Texas'tan 400 Ulusal Muhafız, Oregon ve Illinois'e gönderilmek üzere görevlendirildi. Illinois Valisi, bu adımın kendisiyle paylaşılmadığını belirtti. Federal bir yargıç, Portland'a asker sevkine geçici yasak getirdikten sonra bu yasağın eyalet geneline genişletilmesine karar verdi. Daha önce Los Angeles ve Washington'a da Ulusal Muhafızlar konuşlandırılmıştı. Trump, sırada Chicago, Baltimore ve Portland gibi şehirlerin olduğunu açıklamıştı."
Kimileri "ABD dünyanın süper gücü" teranesini dillendiredursun bu satırlar, olup bitenin münferit bir güvenlik uygulaması değil, sistemli ve siyaseten yönlendirilmiş bir iç müdahale stratejisi olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Bütün bunlara bakınca "bu darbe değilse ne?" diye sorası geliyor insanın. Kentlerin göbeğinde konuşlanan askerler artık istisnai bir durumun değil, merkezî iktidarın olağan refleksinin ifadesi haline geliyor. Üstelik Chicago, Baltimore, Portland gibi kentler aynı zamanda muhalefetin, protestoların ve alternatif siyasi seslerin yoğunlaştığı merkezler.
5 Eylül'de Trump, Savunma Bakanlığı'nın adını resmen "Savaş Bakanlığı" olarak değiştirdi. Bu, bir sembol değil, açık bir yön değişikliğiydi. Yeni Savunma Bakanı daha doğrusu Savaş Bakanı Pete Hegseth, "Savunma dönemi sona erdi. Artık görevimiz yalnızca savaşa hazırlanmak ve kazanmaktır," diyerek bu dönüşümün çerçevesini çizdi. Ve Savaşın yönü dışarıyı gösterse de her geçen gün derinleşen siyasal ve toplumsal kriz, asıl ağırlık merkezinin içeride, ülkenin kendi fay hatlarında biriktiğini açıkça hissettiriyor.
Evet, hâlâ dışarıya yönelik bir güç gösterisi sürüyor. Daha fazla drone, yapay zekâ, siber kapasite, uzay yatırımı... Ama bu genişleme, iç politikadaki kırılmalarla birlikte okunmalı. Çünkü Amerika, bugün tarihsel bir yarılma yaşıyor. Toplumsal çatlaklar derinleşiyor, kurumsal dengeler bozuluyor ve siyasal meşruiyet, yerini doğrudan askerî kontrol arayışına bırakıyor. Bu üç düzeyde yaşanan yarılmanın sonucu olarak, askerler artık sadece sınırda değil; şehir meydanlarında, valilerin haberi olmadan sokaklara konuşlandırılıyor.
Amerikan büyükelçiliğine bu kez gerek yok belki -çünkü içeride kurallar zaten sessizce değiştiriliyor. Gözetim, olağanüstü hâl, askerî güç... Hepsi yeni normlara dönüşürken, "darbe" artık yalnızca bir rejim değişikliği değil; düzenin bizatihi yöntemi haline geliyor.
Ne demişti Trump... "Bu da bir savaş... Hem de içeriden gelen bir savaş."