
AK Parti'nin Kızılcahamam Kampı'ndan yansıyan birçok tarihi görüntü ve mesaj oldu. Ancak bir an vardı ki herkes o anı konuştu... Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Bugün büyük ve güçlü Türkiye'nin şafağı söküyor" ifadesiyle "Terörsüz Türkiye"yi anlattığı "86 milyon kazanmıştır" mesajı verdiği o tarihi konuşması sırasında Emine Erdoğan'ın duygulandığı o an da bana göre tarihe geçti...
Zira elbette zihnini okumamız mümkün değil ama ben kendi adıma o anları izlerken dökülen sevinç gözyaşlarının sebebini anlamak için alim olmaya gerek olmadığını düşündüm.
Meseleye iki açıdan bakmak istiyorum.
Biri Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eşini bağrına bastığı o an yüzünde okunan, gurur, sevinç ve şefkatin aslında birlikte bir ömür tükettiği, yol yürüdüğü, en güçlü dayanağıyla sevincini paylaşmasıydı. O sırada Erdoğan hem bir eş hem bir baba şefkatiyle eşini bağrına bastı...
Diğer açıdaysa bir anne yüreği vardı elbette.
Emine Erdoğan'ın o konuşmayı dinlerken kim bilir yüreğinde ne fırtınalar koptu!
Çeyrek asırdır verilen mücadele, kumpaslar, saldırılar, darbe girişimi, suikast girişimleri, karalamalar ve daha niceleri...
Birlikte yürünen bu zorlu yolda umutların arttığını görmenin sevinci var... Şehit ailelerinin acısını paylaşan, "Evlat Nöbeti"ndeki ailelerle empati kuran Emine Erdoğan'ın gözyaşları bu kez sevinçtendi elbette...
Ve umarız coğrafyamızda annelerin sadece gurur ve sevinçten ağladığı dönemlere kavuşuruz...

İSRAİL KIŞKIRTIYOR
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Terörsüz Türkiye bölgedeki kilidi de açacak" söylemlerini paylaştığı, "Türkiye kazanmıştır, milletim kazanmıştır. Türk, Kürt, Arap 86 milyon her bir vatandaşımız kazanmıştır" diye konuştuğu bir dönemden geçiyoruz.
İşte bu durum İsrail'in uykularını kaçırıyor.
Terör örgütü PKK'nın silahları yakması, teröristbaşı Abdullah Öcalan'ın "Bölgedeki gelişmeler bu işin aciliyetini ortaya koyuyor" diye açıklamalar yapması tam da bu yüzden...
İsrail açık açık Suriye'ye saldırarak, güneydeki Dürzileri Şam yönetimine karşı kışkırtarak aslında Türkiye'ye "Gel Gel" yapmaktadır. Zira İsrail'in en büyük korkusu bölgede birliğin sağlanması ve ABD'nin de bölgeden elini ayağını çekmesi ihtimalidir.
Türkiye'nin bölgede ana aktör olarak istikrarı sağlaması birçoklarının uykusunu kaçırmaktadır. Öyle ki İsrail, Dürziler üstünden kışkırtma yaparken, Ermenistan'ı da kışkırtmaya çalışanlar olduğunu unutmamak gerekiyor. Ermenistan Başbakanı Paşinyan'ın son açıklaması bu açıdan dikkati çekiyor... Darbe girişimiyle karşı karşıya kalan Paşinyan'ın "Eğer Ermenistan, Türkiye ile uzlaşmazsa, başka hangi alternatifler var? Türkiye gibi bir ülkeyle savaşa girmemizi söylüyorlar. Gerçekten ne hakkında konuştuklarının farkındalar mı? Cumhurbaşkanı Erdoğan'a daveti ile samimi ve açık sohbeti için teşekkür ettim" ifadesi aslında durumun da özetidir. Hem güney hem de doğu cephemizde kışkırtma, sabotaj girişimleri önümüzdeki dönemin yeni sınamaları olacak gibi görünüyor.

ZİHİNSEL İŞGALLE MÜCADELE
15 Temmuz'daki FETÖ ihanetinin 9'uncu yılında birçok ilde törenler yapıldı. Afyonkarahisar Valisi Kübra Güran Yiğitbaşı'nin ev sahipliğinde yapılan törene bendeniz de davetliydim.
Bir sunum şeklinde zihinsel işgalle mücadelenin neden kritik önemde olduğunu anlattım. 3 bin 500 yıllık Anadolu tarihinde yaşadığımız coğrafyada kurulan ve yıkılan irili ufaklı devletleri, imparatorlukların ortak sorunu olan tefrika, kutuplaşma, ayrışma ve birbirine düşmenin nasıl toplumları uçuruma sürüklediğini örneklerle paylaşmaya çalıştım. Türkiye'nin çevresindeki ateş çemberini, dilimizdeki "Bizans entrikası, icat çıkarma" gibi ifadelerin nasıl bir iklim oluşturduğunu anlattım...
Selçuk Bayraktar'a "Sen tercümanlık yap, bırak bu İHA işini" diyen zihniyetin önümüzdeki en büyük bariyerlerden biri olduğu ortada.
Ez cümle uzatmadan söylemem gerekirse...
FETÖ gider, HETÖ gelir...
Mesele gençlerimizi, çocuklarımızı bu karanlık odaklara kaptırmamaktır.
Bu yüzden TEKNOFEST kuşağı umudumuzdur.
TUSAŞ'ta "Hainlere inat daha çok çalışacağız, daha çok üreteceğiz" diyen mühendis gururumuzdur.
"Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır" şiarıyla çok ama çok çalışmamız lazım... Zira sadece Türkiye'nin değil, bölgemizdeki tüm mazlumların umudu da vebali de bizim omuzlarımızdadır...

TÜRK BEKLENENDİR
Bu yıl Srebrenitsa Soykırımı'nın 30'uncu yıl dönümü. 30 yıl önce soykırımı yaşayan savaşın çocukları bugün birer yetişkin, Bosna Hersek'in geleceğini inşa ediyorlar. 24 ekibinden Erkan Kol ve Berkin Türkoğlu, tatile gitmek yerine yıllık izinlerini bu yıl soykırımın yıldönümünde düzenlenen Marş Mira yürüyüşünde kullanmak istediklerini söyledi. Dönüşte Berkin'le biraz sohbet ettik. "Türk beklenendir" sözünün tam karşılığını o yürüyüşte gördüğünü duygu yüklü sözlerle anlattı. Ben de etkilendim açıkçası...
Bu yüzden de satırların bundan sonrasını Berkin'in kalemine bırakıyorum.
Zira izlenimleri gerçekten çok kıymetli...
İşte yazdıkları...
Sırp etnisitenin yoğun olduğu bölgelerden biri de Srebrenitsa... Sadece soykırımın ağırlığını taşımıyor bu kent, aynı zamanda Bosna halkına yönelik psikolojik harekatın da merkezi konumunda.
Boşnakların Türkiye'den beklentisi çok daha büyük. Ülkedeki federatif yapıda kendilerini yapayalnız hissediyorlar. "Sırpların arkasında Sırbistan, Hırvatların arkasında Hırvatistan var, bizim ise kimsemiz yok. Güvenebileceğimiz tek ülke Türkiye" diyorlar. Türklere olan sevgileri baki, bunu sosyal yaşamın her alanında görmek mümkün. Türk milletinin yanlarında olduğunu biliyorlar, kızgın olmadıklarını söylüyorlar, ancak kırgınlar. Bunu saklamıyorlar.Genç Boşnaklar son günlerde yaşanan siyasi gelişmeler nedeniyle büyüyen gerilimin yeniden bir savaşa dönüşebileceği endişesi taşıyor. Yaşananlar nedeniyle tedirginler, gözleri Türkiye'de. Bölgeye yapılan devasa sosyal yardımlar kırgınlıklarını gidermeye tam anlamıyla yetmiyor. Askeri destek ve stretejik ortaklık beklentileri var. Olası bir savaş durumunda bu kez Türk ordusunun arkalarında olduğunu hissetmek istiyorlar.
İşte bu nedenle "Türk beklenendir" sözü sadece epik bir slogan değil.. Bu sözün ne anlama geldiğini görmek, yaşamak için Bosna Hersek'e gitmek gerekiyor. Boşnaklar ile kucaklaşıp sohbet etmek, onlara kulak vermek... Bir şehit annesinin elini öpmek, Boşnak çocukların Türk olduğunuzu söylediğinizde gözlerinde parlayan ışıltıyı görmek gerekiyor.
Bilge lider Aliya İzzetbegoviç'in ölüm döşeğinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'a "Buralar hep Evlad-ı Fatihan'dır, Bosna size emanet" vasiyetinde bulunması bunun başlıca nişanesi. Vefasıyla bilinen Cumhurbaşkanı Erdoğan bu vasiyetin gereğini yerine getirecektir, getiriyor elbet. Bundan şüphe yok. Aliya gibi tüm Boşnaklar da Erdoğan'a karşı büyük bir muhabbet besliyor. Bunu her fırsatta dile getiriyorlar. Ancak şöyle ki Bosnalılar Türklerin daha görünür olmasını istiyor, olası bir savaş öncesi bölgede yaşanan psikolojik savaşta sırtlarını Türklere dayamayı arzuluyorlar. Beklentileri, Alperenleri yeniden topraklarında görmek; Başçarşı'da, Nezuk'ta, Mostar'da omuz omuza yürümek...