İsrail'in ne yaparsa yapsın, her yaptığına göz yumulan ve Trump'ın kendisi gibi savaş kahramanı da ilân edilen yeni zamanların 'Adolf Hitler mukallidi' durumundaki Netanyahu ve benzerleri, barbarlıkta, azgınlıkta sınır tanımıyor; Adolf Hitler'in yüzünü ak edercesine..
Bir farkla ki, Hitler, tedvin ettiği nasyonal-sosyalist ideolojisinde, 'Germen ırkı, üstün ırktır; Yahudiler ise, zararlı ırktandır ve imha edilmeleri gerekir.. Diğer bütün halklar ise, 'üstün ırk'ın koyduğu kurallara/ kanunlara riayet ettikleri takdirde, insan hak ve özgürlüklerden faydalanabilirler' diyordu, özetle..
Hitler, ideolojisini bu kanaat üzerine kurmuş ve bu konuda kendi tarihlerinden yığınla dayanaklar da bulmuştu..
Yahudiler ise, kendilerini 'en üstün ve seçilmiş ırk' olarak görüyorlar ve diğer bütün halkların kendilerine hizmet ve itaat etmekle mükellef olduklarına inanıyorlar..
Amerikan emperyalizminin büyükelçisi de dün, 'Yahudileri Tanrı tarafından seçilmiş bir halk' olarak niteliyor; 'Tanrı tarafından verilen vazife ve emirleri yerine getiriyorlar..' şeklinde super-semitik açıklamalar yapıyordu..
Bu gibi iddiaları Yahudilerin ellerindeki, ve tahrif edildiğine inandığımız mevcut Tevrat'a dayanarak doğrulayabilirler de.. Çünkü, İsrailoğullarına, sadece, 'Düşmanlarınızı öldürün..' demekle yetinilmiyor, kadınları, çocukları, savunmasız kimseleri de öldürün' diye emirler de veriliyor ve dahası, 'Düşmanlarınızın bütün hayvanlarını da öldürün, evlerini yerle bir edin..' gibi emirler var..
'Netanyahu'lar' da bunu yaptılar ve yapıyorlar hep..
Geçen hafta Netanyahu, kendisinin 'Manevî bir vazifeyle vazifelendirildiğini' ve Büyük İsrail idealine bağlılığını' belirtiyordu. Ve o 'büyük İsrail idealinin içinde Nil'den Fırat'a kadar olan yerler ve elbette Türkiye de yer alıyordu..
(Yanlış anlaşılmasın, Yahudilerin ellerindeki Tevrat'ta bunlara aykırı başka hükümler de var: Mısır'dan Hurûç (Çıkış) bölümünde, 'Siz Mısır'da iken garip idiniz; sizi zâlimlerden kurtarmıştık.. Siz de başkalarına zulmederseniz, sizi cezalandırırım..' mânasında ihtarlar da var, Yahudilere ..)
Bunu yadırgamaya da gerek yok.. Onlar ellerindeki dinî metinlerin doğruluğuna inanıyorlar. Biz ise, onların ellerindeki 'Kitap'ların tahrif edildiğine ve önceki Peygamberler eliyle insanlığa sunulan ilahî mesajların, Kitap'ların aslî hallerine inanıyoruz.
(Bazıları, 'Mâdem ki, Allah, Kur'an'ı koruyor, Kur'an'dan önceki 'Kitap'ları niye korumadı? ' diyebiliyor.. Halbuki, Kur'an'ın, o Kitap'ların aslı tahrif edilmiş olan hükümlerini de tashih ettiği, yine Kur'an'da haber veriliyor.)
*
Siyonist rejimin Savunma Bakanı, evvelki gün de, kendisine Maliye Bakanı'nın, 'Mescid'i (yani, Mescid-i Aksâ'yı) yıkın, yerine mabedimizin yapılması için sana gerekli parayı veririz' dediğini açıkladı..
Kur'an-ı Kerîm ise, 'sinagoglar, Kiliseler ve Mescitler' diye, isim-isim belirterek, 'mabetlere dokunulmamasını' emrediyor ve ayrıca, 'bir insanın haksız yere öldürülmesini bütün insanlığın öldürülmesi ile bir' tutuyor.
*
Ve dün de, Amerika'daki yaklaşan eyalet seçimleri öncesinde, listesinden seçimlere gireceği açıklanan Valentina Gomez isimli bir kadın siyasetçi Kur'an-ı Kerim'i yakmak şeklinde bir eylem gerçekleştirip, o sahneleri, Twitter'dan, (yeni adıyla, X'ten) yayınladı.. Dünyanın en zengin milyarderi olması hasebiyle frenlenemez bir çılgınlığa müptela olan Elon Musk isimli kişi, sahibi olduğu X'te -İsrail'in cinayetlerine dair görüntüleri ve onlara yönelik ağır eleştirileri-, fanatizme destek vermemek adına engellerken, bunu engelletmedi..
Gomez, elindeki Kur'an-ı Kerim'i ateşe vererek, Müslümanları hedef alan tehditlerde bulunuyordu..
"İslam'ın bir an önce durdurulması gerektiğini" iddia eden Gomez, "ABD Hristiyan bir ülkedir. Bu yüzden Müslümanlar, 57 Müslüman ülkeden herhangi birine gidebilir" diyerek Amerika'dan çıkarılmalarını da istiyordu..
Hemen her konuda, bol bol konuşan Amerikan Başkanı Trump, bu konuda suskunluğu tercih etti.. Çünkü kendisi de, 2016-2020 arasındaki ilk dönem başkanlığı öncesinde, siyaset sahnesine, Amerikan siyasetinde ilk kez İslamo-fobik konuşmalar yaparak sivrilmiş ve Müslümanları Amerika'dan kovacağı vaadinde bulunmuştu. Bugün de Valentina Gomez isimli bir başkası, onun 10 sene öncelerdeki sözlerini tekrarlıyor..
Valentine Gomez isimli bu kadının, hem 'Amerika'nın Hristiyan bir ülke olduğu'ndan bahsedip, sonra da, "Tek bir gerçek Tanrı vardır, o da İsrail'in Tanrısıdır" demesi ve Teksas'ta İslam'a son vereceğini iddia etmesi, Mr. Trump'ı 'Takipçilerim de yetişiyor..' dercesine memnun etmiş olmalı..
Gomez, daha önce de Teksas Eyaleti Kongre Binası'nda düzenlenen bir Müslüman etkinliğini basmış ve "İslam'ın Teksas'ta yeri yok" demiş imiş..
*
Amerikan Başkanı, 'barış kahramanlığına ve Nobel Barış Ödülü' almaya soyunurken, Gazze ve Filistin'i bütünüyle yeniden düzenlemeye çalışan Netanyahu'yu, bir de kendisiyle birlikte, 'savaş kahramanı' ilân ederken; Nobel Komitesi', Nobel Ödülleri'ni kutsayan Batı emperyalizminin değerlerine göre, hatta ikisini de ortaklaşa 'barış kahramanı' ilân ederse, şaşılmamalıdır..
Mazlum kanları dudaklarından akan Trump ve Netanyahu isimli 'savaş kahramanları'na, 'Nobel Barış Ödülü' yakışır da..
*
Bir küçük NOT: Sözün sonunda kısaca şu konuya da değineyim ki; Müslüman coğrafyalarının kalbi mesabesinde olan Ortadoğu, Amerikan emperyalizminin yeni hedefidir.. Esasen Amerika'dan ayrı düşünülemeyecek olan İsrail, bir bahanedir..
Bunu, 'Aksâ Tufanı'ndan sonra, 18 Ekim 2023'de Tel Aviv'e gelip, 'Burada İsrail kurulmasaydı bile, biz Batı Dünyası olarak burada böyle bir devleti yine kurardık!' diyen o zamanki ABD Başkanı Joe Biden kendiliğinden mi konuşmuştu sanıyoruz; yoksa, uzun vâdeli bir stratejiden mi haber veriyordu?
Amerika ile savaşılmaz demek istediğim sanılmasın..
Burada bazı iyi niyetli kimseler bile, Türkiye'nin askerî bir müdahalesini teşvik etmekteler, yazılarında, konuşmalarında.. Bu konuda, devletin ve milletin sorumluluğunu taşıyan Başkan Erdoğan'dan ileri geçmemek gerektiğini düşünüyorum.
Onun hüsn-i niyetine güven duymayanlar varsa, o ayrı.. Ama, 'her ne pahasına olursa olsun, bir şeyler olsun!' diyenler, hesapsız-kitapsız davranıldığında, yarınlardaki çok daha büyük gelişmeler karşısında, Allah'a ve gelecek nesillere nasıl hesap verileceğinin de hesabını yapıyorlar mı, bilmem..
Birinci Dünya Savaşı'na girmekten başka çarenin olmadığı bir zaman dilimine, bu günden bakınca hâlâ niceleri, o savaşa girenleri ağır şekilde suçlamıyor mu?
Evet, Gazze'deki bu korkunç barbarlığa karşılık verilmelidir, ama, düşmanın istediği zaman ve zeminde ve de metotlarına göre değil; kendi belirlediğimiz zaman, zemin ve usullere göre olmalıdır bu karşılık..
Önce, bu konulara kafa yoralım..