Okuyucularla Hasbihal
Pazar günlerinde, muhterem okuyucularımızın eleştiri ve görüşleri etrafında yaptığımız bir Hasbihal'e daha sağlık-âfiyet üzere, hayırlı çalışmalar dileği ve selamlarımızla başlıyoruz.
*Manisa'dan İbrahim Sancaktar isimli okuyucu; 'Bu son aylarda Orta Doğu Meseleleri etrafında sık sık, bir 'İbrahim Anlaşmaları' terimi kullanılıyor. Bunun tam olarak ne mâna ifade ettiğini pek anlayabilmiş değilim.' diyor.
-- Hemen belirtelim... Bu terim, Siyonist Yahudilerin, zâhiren doğru bir sözü, eğri bir murad ve maksad için kullanmak taktiklerinden kaynaklanan ve kendilerine uluslararası hukuk alanında bir alan açmaya yönelik bir tuzaktır. Ve bu tuzak için putkıranların pîri olan Hz. İbrahim aleyhisselam Peygamber'in aziz ismi ve hatırasından faydalanmak istiyorlar.
5 sene kadar önce, Siyonist İsrail rejiminin uzattığı oltadaki yeme takılan 'alık balıklar' durumundaki Birleşik Arap Emirliği ve Bahreyn gibi ülkeciklerin imzaladığı bir anlaşma olup buna teşne olmuşcasına, halkı Müslüman olan başka ülkecikler de, Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam dinlerinin ortak Peygamber olarak andıkları Hz. İbrahim'i birleştirici sembol isim olarak kabul etmek iddiasıyla, 'İbrahim Anlaşmaları' adını verdiler. İlginçtir, bu zamana kadar bu ihtilaflara kıyısından köşesinden hiç yaklaşmamış olanların Hz. İbrahim'e atıfta bulunarak, "üç din ve mensupları arasında barış ve ortak miras" mesajı taşıdığını esas alıyorlar. ABD Başkanı Trump bile, bu anlaşmalara tutunmaya çalışırken, 'İbrahim' ismini de, 'Onlar Ebrehem diyorlar, biz Abraham diyoruz, ben de Abraham diyeceğim.' diyerek, halkı Müslüman ülkelerin liderlerine, bu anlaşmaya katılmasını dikte etmeye çalışıyor.
Ki, bu konuda bu zamana kadar, Siyonist İsrail rejimi konusunda, hattâ Gazze'de işlenen o korkunç barbarlık konusunda hemen hemen hiç bir görüş açıklamamış olan Kazakistan bile geçen hafta bu anlaşmaya katıldığını açıkladı. Netenyahu ise bu anlaşmaya Endonezya, Malezya gibi ülkelerin de katılmasını beklediklerini ifade ediyor. ABD'li diplomasi yorumcuları, Kazakistan'ın katılmasıyla 'İbrahim Anlaşması'nın kan tazelediğini belirttiler.
Şurası açıktır ki, sadece Hz. İbrahim aleyhisselâm değil, bütün enbiyaullah, yani Allah tarafından vazifelendirilmiş gönderilmiş olan bütün peygamberler biz Müslümanların Peygamberleridirler. Bu yeni bir şey değildir.
Ama Siyonistler ve diğer emperyalistler, Musevîlik/Yahudilik ve İsevîlik/ Hristiyanlığın temelindeki inançlarında gerçekleştirdikleri sapmalarını bize de bulaştırmak istercesine, 'Hz. İbrahim'in etrafında birleşme çağrıları yapıyorlar.
Biz Müslümanlar zâten o noktadayız.
Ama onlar neredeler?
Asırlarca, peygamber farklılıkları üzerine birbirlerine karşı oluşturdukları düşmanlıkları kendi aralarında yapabilirler ama Müslümanlar zâten bütün ilâhî peygamberlere bağlılığı, imanlarının temeli olarak bildiklerini, 'Amentü'lerinde devamlı okurlar. Ve biz Müslümanlar 14 asır boyunca Müslüman olmayanlara, inanç baskısı yapmamaları, 'Dinde zorlama yoktur' mealindeki 'Kur'an hükmü olan (Lâ ikrahe fi'ddîn) âyetini zaten inançlarının temeli bilirken, ayrıca, hiç bir Yahudi'ye Hz. Mûsa ve hiç bir Hristiyan'a da Hz. Îsa aleyhiselamlara bağlı oldukları için düşmanlık yapmış değilizdir ve değişmez bir ilahî kuraldır.
Bizim onlarla olan ihtilafımız, o yüce Peygamberlerin taraftarları olmak adına sergiledikleri zulümler yüzündendir.
Bu bakımdan da, Hz. İbrahim'in muazzez ismi etrafında kurdukları tuzakları, bizzat Hz. İbrahîm'in, puthanelerdeki putları baltayla kırıp sonra da elindeki baltayı en büyük putun boynuna asmasındaki hikmetli tavra uygun olarak, biz de bugün, her türlü putlara ve putçuluklara karşı çıkıyor, baltamızı en büyük put durumunda olanların boynuna asıyoruz.
*Yozgat'tan, tarihçi olduğunu belirten Celâl Yiğitoğlu diyor ki: Benim adaşım da olan C. Şengör isimli arkeoloji Prof'unun bir videosunu izledim. Enver Paşa ile M. Kemal'den söz ediyordu. Onun anlattığına göre, Birinci Dünya Savaşı' esnasında müttefikimiz olan Almanya'nın Osmanlı Ordusu'ndaki temsilcisi olan General Liman von Sanders'in, Başkomutan olan Padişah'a vekaleten Osmanlı Ordularının Başkomutan Vekili de olan Harbiye Nâzırı Enver Paşa'ya, M. Kemal'in albay rütbesinin paşalığa yükseltilmesi için teklifte bulunmuş. C. Şengör'ün iddia ettiğine göre Enver Paşa da bu talebe sıcak bakmayıp 'Ona paşalık verseniz, Sadrâzam olmak ister, sadrazamlık verseniz Padişah olmak ister, padişahlık verseniz, o zaman da tanrı olmak ister...' diye reddetmiş... (Elbette C. Şengör o videoda M. Kemal'in Padişah olması halinde onunla da yetinmeyip tanrı olmak isteyeceğini söylerken, tanrı demesi gerekirken, 'Allah olmak isteyeceği'nden söz ediyor.) Ama Enver Paşa'nın o nitelemelerinin aynıyle vâkî olduğunu, her halde bizim nesillerimiz tartışmaya gerek kalmayacak derecede gördü. C. Şengör'ün o sözlerini yeni nesillerce anlaşılmasına çok ihtiyaç var.
Bu bakımdan, 8 Kasım günü, Bakü'de yapılan Karabağ Zaferi'nin 5. yıldönümü törenlerinde yaptığı konuşmasında Başkan Erdoğan'ın, 'Kafkas İslam Ordusu'nun kurucusu olarak Enver Paşa'yı 'şehid-i âlâ, Gazi'y-i Namdar Enver Paşa' olarak zikretmesi ve Bakü ve bütün Azerbaycan'ı istila etmiş olan Ermenileri ağır bir yenilgiye uğratan kardeşi Nuri Paşa'yı da anması ilgimi çekti. Çünkü Enver Paşa, Türkistan yaylalarında Bolşevik ordularınca, inşallah şehit edildiği 4 Ağustos 1922'den bu zamana kadar, ilk kez bir Cumhurbaşkanı tarafından böylesine saygı ve rahmetle anılıyordu...
*ABD'den Necati Engeç hoca, bir mevlid okuma sahnesini yansıtan bir video göndermiş. Orada, bir kişinin 'Zübeyde'nin oğlu.....'nun ruhunu da şâd eyle Ya Rab.' şeklinde okuduğu birkaç cümle...
Gerisini yazmaya gerek yok... 'Ben hiç bir dine inanmam, bütün dinlerin canı Cehenneme...' diyen ve öldüğünde, sırf kız kardeşinin , 'Ben âbimin namazsız gitmesine müsaade etmem' diye tabutun üstüne kapanması üzerine, 7-8 kişinin cenaze namazı kılması dışında, bir ülkenin yönetimine el koyduktan sonra, İslam'la ve Müslümanlarla ilgili uygulamalarında o sözünün gereğini yerine getirmiş bir kimse için 'Bu dua ne içindir? demeye getiriyor.
*İstanbul'dan Mücahid Yılmaz isimli okuyucu da, geçen hafta, Suudî rejimi veliahdı M. Selman'la görüşürken, "Trump'ın önce 500-600 milyar dolar isteyip sonra 1 trilyon da olabilir demesi üzerine, Selman Efendi'nin 1 trilyon doları verdiğini açıklaması gerçekten de İslam Milleti'nin tamamının hakkı olan o servetlerin peşkeş çekilmesi bir faciadır." diye yazdınız, teşekkürler... Nedence bu konuya çok az değinildi... Halbuki, sizin de yazınızda işaret ettiğiniz üzere bu rakam, Türkiye'nin 1 yıllık ihracat gelirinin 4 misli!!..
--Evet bu aziz kardeşimize de, Yunus Emre'nin, 800 sene öncelerdeki, 'Yedikleri yoğsul eti, içtikleri kan...' mısralarını hatırlatalım.
*