Mesele Filistin değil; mesele, İsrail'in küresel sistem içindeki işlevi ve bu işlev üzerinden meşrulaştırılan suç düzenidir. Karşımızda herhangi bir devlet değil; küresel finans kapitalin, dijital denetim teknolojilerinin ve emperyal güvenlik ağlarının merkezine yerleşmiş, ideolojik bir terör yapılanması duruyor. 7 Ekim'den bu yana yazdığım yazılarda açık şekilde hep şunu dile getirdim: İsrail, yalnızca bölgesel bir çatışmanın değil, modern kapitalizmin yapısal krizinin adıdır. Bugün yaşananlar yeni değil; fakat ilk kez bu kadar çıplak biçimde gözler önünde. Gazze'de gerçekleştirdiği soykırımla birlikte, Siyonist İsrail'in vicdanı, hafızayı, hakikati ve insanlığın yüzyıllardır ürettiği her türlü iyiyi yerle bir ettiği, inkârı na-kâbil bir hakikat olarak görüldü. Soykırımı gizlemeye ayarlanmış küresel propaganda makinesi yetmiyor artık. Onun için emperyalist devletler "barış" söylemine bu kadar tutunuyorlar.
İsrail'i var eden yapı, sadece askeri veya siyasi değil; finans kapitalin küresel tahakkümüne dayanan bir yapıdır. 1970'lerde başlayan bu yönelimi az biraz ekonomi tarih bilenler açısından malum: Sanayi kapitalizminin yerine, düşmanca satın almalar ve spekülatif tahvillerle sermaye birikimi yapan saldırgan bir finans kapitalizmi yerleşti. Bu süreçteki öncü aktörlerin yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda ideolojik motivasyonları vardı. Yahudi kimliğiyle Siyonist düşünceyi birleştiren bu yatırımcılar, elde ettikleri muazzam servetle medya, üniversite, yargı ve dijital altyapılarla bir hegemonya oluşturdular.
Bugün sistemin içinden yükselen seslerin bile, artık bu yapının sürdürülemezliğine işaret etmesi boşuna değil. Filistin'deki vahşet, sistematik bir soykırım politikasının yalnızca güncel bir halkası. Ancak bu kez bu şiddet, alışıldık şekilde meşrulaştırılamıyor. Çünkü propaganda mekanizması çatırdıyor. Dijital alanda yaşanan kriz, en somut göstergesi. TikTok'un algoritmasını değiştirme çabaları, artık geleneksel anlatının kamuoyunu ikna edemediğini gösteriyor. Soykırımı görünmez kılma çabaları, tersine, küresel farkındalığı artırıyor.
Trump'ın savaşın bir aparatı olarak gördüğü barış girişimleri de bu çözülmenin üzerini örtemiyor. Nihayetinde o da bu sistemin bir çıktısı, dolayısıyla finans kapitalin gücünü tanıyor. Sanayileşme vurgusu yaptığı her noktada, sistem içindeki Siyonist finans çeteleriyle alttan alta gerilim yaşıyor. Çünkü üretim temelli bir yeniden yapılanma, finansal mutlakiyetin sonu demek. Bu nedenle süreç, bir yeniden sanayileşmeden çok, içerideki güç mücadelesine dönüşüyor. Tam da bu yüzden gelinen noktada Siyonist İsrail sorunu müesses nizamın beka sorununun kaynağına dönüştü.
Erken denilebilecek bir tarihte, Kasım 2023'te "müesses nizam Netanyahu'yu yargılamak zorunda kalacak." diye yazmıştım bu yüzden. Trump'ın o mübalağalı metnini dönüp dönüp okuyun. Hafızasız metninde Cumhurbaşkanı Herzog'a "Bibi'yi affet" derken, onun suçunu "ifşa" etmiş oluyordu. O tarihteki ifademle tekrar etmiş olursam... sistem işlevini tamamlayan katil için sözde adalet sahnesi kurar. Uzak değil bu emin olun.
Ama yine şunu net bir şekilde hatırlatmış olayım...
İsrail, emperyalist sistemin yalnızca bir ileri karakolu değil; onun en zayıf ve en görünür noktası. Ve bugün yaşanan şey, o mekanizmanın artık krizini gizleyememesi. Bu yüzden, mesele Filistin değil, hiçbir zaman da sadece Filistin olmadı. Mesele, kapitalist dünya sisteminin geleceğini belirleyecek yapısal bir krizdir.