Donald Trump savaş suçlusu, soykırımcı Netenyahu'ya kameralar önünde ayar verip "makul olmalısın" dediğinde İsrail'in Beyaz Saray'dan farklı beklentileri olduğunu ve kabul edilmediğini ifşa etmişti. En azından uluslararası kamuoyu böyle ortak bir okuma yapmıştı o görüşmeye dair.
Lakin İsrail'de hiçbir şey değişmedi o görüşmeden sonra. Savaş suçu işlemeye, çocukları, kadınları, yaşlıları, sağlıkçıları, gazetecileri, mesleğine yaşına bakmaksızın sivil öldürmeye devam etti ediyor.
İsrail'in 1967'de Savunma Bakanı olan Moşe Dayan'ın "kuduz köpek teorisi"ne yaslanıyor aslında Netenyahu hükümeti ve önceki işgalci hükümetler.
Bu teoriye göre "İsrail tıpkı kuduz bir köpek gibi olmalıdır. Böylelikle bölgenin geri kalanı yanına yaklaşmaya korkar ve İsrail stratejisini dilediğince uygular".
Olan tam olarak budur 1947'den beri.
Gemilerle dünyanın dört bir yanından Yahudi taşıyıp Filistin'e çiftliklere -Kibbutzlara yerleştirdiler, yayıldılar, çoğaldılar ve sayıları yeterince artınca topraklardan pay istediler.
Bütün ve birleşik Filistin'in İsviçre peyniri gibi delik deşik edilerek parçalanması, Gazze ve Batı Şeria'nın adım adım yutulması hep bu kuduz köpek saldırganlığıyla bilerek planlayarak oldu.
Gazze'deki Filistinlilerin büyük çoğunluğu da mültecidir zaten. Son yüzyıl içinde Siyonistlerin işgal ettiği değişik şehirlerden sürülerek Gazze'ye gelmiş insanlar. Gazze'deki evlerini, okulları, hastaneleri, kamu binalarını, diğer sivil yapıları, taş üstünde taş bırakmayana kadar bombaladı İsrail.
Kimse durdurmadı.
Gazzelilerin sığındıkları naylon çadırları bile bombaladı.
Eriyen çadırların altında diri diri yanarak ölenleri gördük.
En temel gıda maddelerine, suya, ilaca erişimleri tamamen kesildi. Açlıktan ölüyor artık çocuklar.
Haberlerini alıyoruz. Yüzlerine bakıyoruz. Duanın, eylemin, boykotun, yardım göndermenin dışında bir şey yapamadığımız için kıvranıyoruz.
Yazıp konuşmak ses yükseltmek tamam ama Gazze'deki kardeşimize doğrudan uzanamadığımız için, katilin soykırımcının işgalcinin elini kıramadığımız için dualarımızı büyütüyoruz. Vakti bir an evvel gelsin diye tüm dualar gayretler...
Birleşmiş Milletlerin sahadaki eli gözü olan yapılarını bile savunamadığı, hatta doğrudan hedef alındığı ortada. Küresel vicdan mevcut sistemin altında eziliyor, çığlığı dışında bir şey duyulmuyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "dünya İsrail'den büyüktür" şeklindeki son çıkışı sorun tespiti ve çözümün tertibi bakımından çok önemli.
Özellikle de İsrail'in Gazze'de nihai sürgün planladığını onayladığı, tüm komşu ülkelere Suriye'ye, Lübnan'a, Yemen'e mütemadiyen saldırdığı bir dönemde.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD Başkanı Trump ile dünkü telefon görüşmesinin Gazze açısından önemi de burada. İletişim Başkanlığı'nın yaptığı açıklamaya göre Erdoğan görüşmede "Gazze'deki insani krizin vahim boyutlara eriştiğini, insani yardımların bir an önce ve kesintisiz şekilde Gazze'ye ulaştırılması gerektiğini, ateşkesin tesisi ve kalıcı barışın temini için Türkiye'nin her türlü desteğe ve işbirliğine hazır olduğunu" belirtti.
Bu cümlelerin diplomatik ezberler olarak dile getirilmediğini çok iyi biliyoruz. Bütün siyasi hayatı boyunca Erdoğan'ın dilinden hiç düşürmediği bir adalet arayışıdır çünkü Filistin.
Kendisi de Trump ile telefon görüşmesini "kapsamlı verimli ve samimi" olarak niteledi. İnşallah maksadına ulaşacak bir kapıyı aralayabilsin Türkiye.
Kuduz köpeğin tasmasının çekilmesi, uluslararası adalet mekanizmalarına göre yargılanıp cezalandırılması, sınırlarının uluslararası hukuka uygun hale getirilene kadar ıslah edilmesi gerekiyor İsrail'in. Bunu yapmanın yolu sahibini ikna etmekten ve işbirliği yapmaktan geçiyor haliyle.
Erdoğan- Trump görüşmesine bu açıdan bakmak ve Erdoğan'ın arkasında sağlam durmak gerek.