Birinci Dünya Savaşı, en çok da Müslümanların felaketi oldu.. Çünkü o savaşın taraflarının her birisinden geriye, küçük veya büyük kayıplarla olsa bile, yine de devletleri, ülkeleri kaldı geride..
Ama, o savaşa üç ay kadar süren uzuuun arayış ve değerlendirmeler sonunda, ‘Kenarda kalamayız’ diyerek girme kararı veren 600 küsur yıllık Osmanlı Devleti bütünüyle haritadan silindi ve onun enkazı üzerinde, savaşın galibi olan özellikle İngiliz emperyalizmi yığınla kukla rejimler oluşturup, her birinin başına da bir takım kukla kişi veya grupları oturttu.
Bu şeytanî çark ve muhasara, aradan 100 yıl geçtiği halde hâlâ kırılamadı, Müslüman coğrafyalarında..
***
Osmanlı Devleti parçalanıp yutulunca, her ırk veya etnik unsurdan Anadolu Müslümanları, bir ölüm-kalım mücadelesine girişmişti. Ancak, İngiltere, sömürgecilik tecrübesine sahip olduğu için, Osmanlı Padişahı Vahiduddin’i yine de tahtında tutuyordu.
İşte o günlerde, Sultan Vahiduddin, memleketin kurtarılması çalışmalarının bir parçası olarak, komutanlarından M. Kemal Paşa’yı Samsun’a gönderiyordu. Son görüşmede, her komutanına söylediği, ‘Paşa, memleketi kurtarasınız' teşvik sözünü ona da, tekrarlayarak.. O da, ‘Hılafet merkezinin kurtarılması için var gücüyle çalışacağı’na dair yeminler ederek, kendisine verilen büyük malî imkânlarla ve emrine tahsis olunan bir askerî heyetle birlikte yola çıkıyordu.
***
23 Nisan 1920’de Ankara’daki Meclis’in açılması merhalesine böyle gelinmişti. Ankara’daki Meclis’in üyelerinin bir kısmı İstanbul’da artık çalışma imkânı kalmayan Meclis-i Mebusân azâsı meb’uslardı, bir kısmı da Anadolu’dan gelen halk temsilcileriydi. Ve bizzat M. Kemal Paşa’nın vilayetlere yazdığı tamimde, ‘gönderilecek meb’usların ‘dinî salâbet sahibi’olmalarına dikkat edilmesi’ isteniyordu. Çünkü yüce bir hedefe kenetlenmeden mücadele verilemezdi.
Ve 23 Nisan 1920 Cuma günü, Meclis ilk toplantısını yapacaktı. Hacıbayram’da kılınan namazdan sonra meb’ûslar yolun iki tarafındaki halkın tuttukları Kur’an’lar altında gözyaşları, dualar ve tekbirlerle Meclis’e geçiyorlardı. Ama aradan birkaç yıl geçip zafer kazanıldıktan sonra, merhûm Necîb Fâzıl’ın deyimiyle, ‘bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu’ noktasına getirilmiş; Müslüman halkımızın inanç değerlerine karşı bir topyekûn savaş açıldığını görmüştük. Ki, o ihanete, hâlâ da kanunî dayatmalarla, bağlılık yeminleri ettirildiğini görüyoruz.
***
Bunları niye mi hatırlatıyoruz?
Yarın da ülkenin yeni yönetim biçiminin ilk Bakanlar Kurulu toplantısı, Hacıbayram’daki Cuma namazından sonra yapılacak.. Yine Kur’an’lar, dualar ve tekbirlerle..
Laik taife, devamlı, 1923’ten sonraki fabrika ayarlarına dönülmesi çağrısı yapıyor. Millet ise kendi inanç ayarlarına, 1920 ayarlarına dönüş yolunda, ‘15 Temmuz Hıyaneti’ne karşı ezanlar ve salâlarla yüzlerce şehit vererek direnişinden beri, yeni bir diriliş ruhu sergiliyor. Ve, bu seferki ihanete uğratılamayacaktır, inşaallah..
***
NOT: Almanya’da Türkiyeli 8 kişinin öldürüldüğü cinayetlerin ‘NSU’ (Nasyonal Sosyalist Yeraltı)diye anılan bir ırkçı terör şebekesi tarafından işlendiğinin anlaşılmasıyla, 6 yıla yakın zamandır devam eden 400’ü aşkın duruşmadan sonraki dâvada, nihayet dün, hüküm açıklandı. ‘NSU’ elebaşısı Beate Zschäpe isimli kadına ömür boyu, diğer sanıklara da 15 yıla kadar muhtelif cezalar verildi.
Ama, Hessen Eyaleti Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın, bu dâvadaki gizli belgelerin 2134 yılına kadar açıklanmayacağına dair hükmü, daha bir müthiş ‘adâlet’ anlayışı!!!
Yani, dişimizi biraz sıkalım, gerçeği öğrenmeye az kalmış!!