Latin Amerika coğrafyası bir kez daha uluslararası rekabetin, enerji jeopolitiğinin ve güç dengesi oyunlarının sahnesi hâline geldi. Özellikle son aylarda, ABD-Venezuela hattında yaşanan gelişmeler, yalnızca Caracas ile Vaşington arasındaki klasik çatışmayı değil; Karayipler, Latin Amerika ve küresel aktörler arasında çok boyutlu bir kriz dizisini ortaya koyuyor.
Son aylarda ABD, Karayipler bölgesinde Venezuela kıyılarına yakın sularda, bir askeri güç yığınağı yaptı. Bölgedeki hareketlilikte dünyanın en büyük uçak gemilerinden USS Gerald R. Ford'un Karayipler'e sevkiyatı, nükleer denizaltılar, F-35 gibi gelişmiş savaş uçaklarının bölgeye yöneltilmesi gerilimi artırdı.
ABD'nin gerekçesinde "uyuşturucu kaçakçılığına karşı küresel mücadele" gösterilse de, operasyonların hedefi olarak adı geçen gruplar arasında son dönemde eski rejim yetkililerinin de bulunduğu iddia edilen Cartel de los Soles adlı örgüt gerekçe gösteriliyor.
Venezuela çevresindeki askeri hareketlilik sadece silahlı güç değil psikolojik ve diplomatik baskının da bir parçası haline geldi. Bölgedeki bu varlık, Vaşhington'un Venezuela üzerindeki baskı stratejisinin "askeri + ekonomik + diplomatik" eksende ilerlediğini gösteriyor.
Venezuela lideri Maduro, hem ülkedeki silahlı kuvvetleri hem de savunma hazırlıklarını artırdığını ilan ediyor. Haber kaynaklarından gelen bilgilerde hükümetin milis seferberliği yaptığı ve kıyı savunmasının güçlendirildiği yer alıyor.
TRUMP'IN ÇIKAR HESAPLARI VE REJİM DEĞİŞİKLİĞİ İDDİALARI
ABD'nin bu baskı kampanyasında, Trump yönetiminin hem "narko-terörle mücadele" söylemini hem de "rejim değişikliği opsiyonunu" elinde tuttuğu yorumlanıyor. Basında yer alan analizler, ABD'nin askeri yığınağını yalnızca uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele için değil; Maduro yönetimine doğrudan baskı kurmak, onu zayıflatmak hatta devirmek amacıyla kullanabileceğini öne sürüyor.
"Cartel de los Soles"in terör örgütü ilan edilmesi; uyuşturucu sevkiyatı yaptığı iddia edilen teknelere dönük bombardımanlar ve deniz operasyonları; ABD'nin Karayip üsleriyle ortak tatbikatlar; hepsi Trump yönetiminin uzun vadeli stratejik çıkarlarını (enerji rezervleri, jeoekonomik konum, Latin Amerika'daki nüfuz) gözettiği yorumlarına neden oluyor.
Maduro yönetimi, bu gelişmeleri ABD emperyalizminin Karayipler'de kurduğu silah kuşatması olarak nitelendiriyor. Özellikle son günlerde yapılan açıklamalarda, Venezuela'nın her türlü dış müdahaleye karşı direniş kararlılığı vurgulanıyor.
TRUMP YAPTIRIMLARI VE GÜMRÜK DUVARLARI
Venezuela'nın yaptırımlar karşısında dayanışma süreci geçtiğimiz 2025 Mayıs'ında Maduro'nun Rusya ve Çin ziyaretleriyle gündeme geldi. Amerika ve Batı'nın ekonomik/siyasal baskısına maruz kalan aktörler arasında alternatif savunma, ticaret, enerji ekseni kurma ihtiyacı Venezuela için hayatta kalma reçetesi adeta.
Trump'ın askeri baskısı ve müdahale riskine karşı, Venezuela'nın savunma kapasitesini modern silah, radar, drone ve lojistik destekle güçlendirme çabası oldu. Rusya, İran ve Çin bu alanda ne denli katkı verdi henüz bilmiyoruz. Ancak bu ittifak ABD merkezli Batı hegemonyasına alternatif "çok kutuplu dünya" söyleminin parçası. Venezuela, bu blokta Latin Amerika'daki temsilcilerden biri. Maduro'nun aldığı pozisyon bu sebeple 1962 Küba krizine benzetiliyor. Bugünlerde Trump'ın kendi havzasında karşı cephenin istasyonu olarak gördüğü Venezuela yönetimi hedefte.
Trump için Venezuela yalnız değil. Bölgede ABD karşıtı potansiyele sahip ülkeler ve uzaktaki aktörler—Rusya, Çin, İran gibi—daha önce olduğu gibi sahnede. Bu nedenle yaşananlar, sadece iki ülkenin çatışması değil; çok taraflı bir jeopolitik mücadele cephesine dönüşüyor. Özellikle Pekin yönetimi Latin Amerika'daki değerli partneriyle kıtaya erişim sağlamanın avantajlarına sahip. Çin bu ortaklığı kaybetme riskiyle karşı karşıya.
ABD'nin Karayipler'deki güç gösterisi, Latin Amerika'daki diğer ülkelerin de gündeminde. Bazıları "narko-terörle mücadele" adı altında ABD müdahalesine destek verirken; bazıları bu askeri varlığı "bölgesel barış ve istikrar" açısından tehlikeli buluyor.
Demokrasi, insan hakları ihlalleri gibi gerekçeler ABD'nin dünyada birçok ülkeye demokrasi götürme bahanesiyle müdahale aracına döndü. Ancak bu ülkelerin hiç birine demokrasi gitmedi. Aksine darbeler, iç savaşlar ve işgallerle dolu bir dünya fotoğrafı ortaya çıktı.
Trump-Venezuela meselesini salt "narko devlet" "iç güvenlik" ya da "terörle mücadele" olarak okumak tabloyu daraltıyor. Askeri yığınak, donanma konuşlandırması, uçak gemisi sevkiyatı... Hepsi artık küresel güç dengeleriyle, enerji jeopolitiğiyle, uluslararası hukukla ve Latin Amerika'nın geleceğiyle bağlantılı.
Bu kriz, aynı zamanda küresel politikada "çok kutuplu dünya" iddiası ile "Amerikan hegemonyası"nın çatışmasının canlı bir örneğini barındırıyor. Bir enerji üreticisi olan Venezuela, uzaktaki tehlikeli müttefikleriyle bu çatışmanın tam ortasında.
Başkan Trump'ın "uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele" söyleminin arkasında esasen bir jeopolitik nüfuz stratejisi yürüttüğü yorumları Amerikan medyasında bile öne çıkıyor.
Latin Amerika'da Maduro, fillerin savaşında nasıl ayakta kalacak göreceğiz. Bugünlerde Ukrayna savaşında barış görüşmeleri sürerken ABD-Rusya arasındaki derin diplomasinin Kiev yönetimini hayal kırıklığına uğrattığını da unutmayalım. Filler tepişirken dikkat etmek şart...