Sadece insanlar arasında değil, diğer canlılar arasında da sevgi ve düşmanlık konularında duygu paylaşımının olduğu bilinen bir gerçektir.
Kezâ, bir çok canlılar da, insanla ünsiyet kurduklarında, onlara yakınlıklarını, davranışlarıyla, korkusuzca yaklaşmalarıyla sergileyebiliyorlar.
Sosyal psikolojinin öğrettiğine göre, karşı taraftan bize sempati ile yaklaşanlar olduğunda bile, duygularımız biraz değişir; 'o uzak dünyanın insanlarının bize yakın durmak istemesinin sebebi nedir?' desek bile, duygu ve davranışlarımızda bir yumuşama parantezi açılabilir.
Bizler de, geçmişte, Gazze trajedisi yaşanmadan önce de, Siyonist İsrail rejimine destek verenleri, hattâ sessiz kalanları bile affetmiyorduk. Ama, o zulümler artık insanlık vicdanının son kertesine kadar gelip dayanınca, dünyanın her bir yanındaki -Müslüman olmayan- toplumlardan bile bir derin tepkinin oluştuğu gerçeğiyle karşılaştık. Geçmişte 'Mavi Marmara' denemesi ve son olarak da ('direnişte kararlılık' mânasına gelen) 'Sumûd' yardım gemilerinden oluşan uluslararası bir filonun Siyonist İsrail zulmünü kırmak için harekete geçmesi; buna mukabil, siyonist rejimin bütün engellemelerinin dünya kamuoyuna yansıtılmaması için, ellerindeki bütün teknolojik ve emperyal engelleme imkanlarını kullanmalarına rağmen, yüzbinlerce mazlumun karşılaştığı nice zulümlerin ve mazlum feryatlarının hassas kalpleri dünya çapında harekete geçirdiğini gördük.
Bunun en müşahhas, en canlı örneklerinden birini de İrlanda'da gördük ve İsrail rejiminin o cinayetlerine karşı, Gazze'nin ve bütünüyle Filistin'in haklılığını savunan Catherine Connolly isimli hanımın, Siyonist güç odaklarının dünya çapındaki perde gerisi baskılarıyla engelleneceği tahmin edilirken, yapılan seçimlerde o çabalar sonuç vermedi ve Connolly hanım, hem de yüzde 63'lük bir oy desteğiyle kazandı.
İddia edebiliriz ki, İrlanda'da halk kitleleri, böylece Gazze trajedisine sessiz kalamayacağını net şekilde göstermiş oldu; Trump'ı her ne kadar üzmüş ise de...
Güney Amerika ülkelerinden Kolombia'nın Cumhurbaşkanı Augusto Pedro'nun da İsrail rejimine yükseltmesi de, Netenyahu kadar Trump'ı da rahatsız etmiş olmalı ki, Trump'ın şimdi Kolombiya'daki rejimin de, Venezuela lideri Maduro'nun rejimi gibi olduğu ve ABD'ye yönelik uyuşturucu kaçakçılığını ve ticaretini birlikte yaptıkları suçlamasıyla her ikinin de üzerine uçak gemilerini gönderdiği ve onları dize getireceğini iddia etmesi ilginç bir 'barışçılık' (!!) olsa gerek.. Bu arada, Trump'ın, İspanya Başbakanı Pedro Sanchez'in AB ülkeleri içinde Filistin ve Gazze konusunda İsrail rejimini şiddetle suçlamasından çok rahatsız olduğu da anlaşılıyor.
Halbuki Trump, Amerikan halkı arasında da, İsrail muhabbetinin dibe vurduğunu bizzat gözlemlediğini daha geçen hafta ilân etmemiş miydi?
Evet, insanlığın vicdanı, şimdi Gazze trajedisi karşısında yeni yeni uyanıyor. HAMAS'ın kahramanca mücahedesinin elbette elde ettiği onca acı kayıplara rağmen, Siyonizmin ve siyonist Yahudilerin insanlığın geçmişte gördüğü nice zulümlere taş çıkartacak kadar barbarca bir yönteminin olduğunu Netenyahu'nun ve cinayet ortaklarının 'anti-semitizm' (yahudi karşıtlığı) dalgalarını dünyaya yeniden yaymaya vesile olduklarını da unutmamak gerekir.
Netenyahu'ya, elbette başkaları da söylemiştir herhalde; ve bu satırların sahibi de, ona ve onun gibilere, bu yaptıkları zulümlerle, işkencelerle, gerçekte çok korktukları ve birçok toplumların duygu ve düşüncelerinde oluşan nefretin, anti-semitizm (yahudi karşıtlığı veya düşmanlığı) denilen cereyanı daha bir yaygınlaştırmakta olduğunu bu sütundan defalarca yazmıştır.
Bu satırların sahibi, benim dinimden olmasalar bile, benim dinimle, inancımla hangi yöntemle olursa olsun, açık bir savaşa girmemiş olanlara, kalben uzak dursam bile, onlara saldırılmasını teşvik edecek bir düşmanlığım yoktur.
Ama, İsrail çetesinin ve arkasındaki kuklacı başının veya başlarının verdikleri desteklerle, mahallemizde, 'ahali kıran- baş kesen' havasındaki efelik taslamanın hep böyle devam edeceğini sanmak var ya, onlar bir gün, başlarının sert bir kayaya toslayacağını hesap edemiyorlar. Karşılarında bir devlet de, ordu da yokken, 2,5 milyonluk Gazze halkına, (İslamî Mukavemet Hareketi) HAMAS isimli direniş örgütünün mevzii bir saldırısını bahane edip, en akıl almaz barbarlıkları Amerikan emperyalizminin ve AB ülkelerinden 1-2'si hariç, hepsi, , 'İsrail'in kendisini savunmak için her şeyi yapabileceği'ni ilan ettikçe daha bir frenlenemez hale gelen bu 'mahalle kabadayısı'na, bir had bildiren çıktığında, 'Ona ve adamlarına acıyın..' diyen de bulunmayacaktır herhalde..
Yeri gelmişken, sözün burasında büyük bir İslam âliminin hikayesinden bir sahneyi aktaralım.
Bir tarihte, medresede öğrenciler ders okuyorlar. Ama, o medreseden rahatsız olan ve 'Bu şehir her şeyiyle benden sorulur.' havasında olan bir zorba vardır. O zorba, her gün, öğle vakti olunca, kendi fedaîlerinden veya uşaklarından birisini medresenin önüne gönderir ve o soytarı da, her gün öğle vakti gelir, medresenin önünde naralar atar, medresedeki öğrencilere ağır hakaretler eder ve 'Varsa yüreğiniz, çıkın meydana..' diye meydan okur ve herkes başını eğer.. Günlerce devam eder bu durum.. Ancak bir öğrenci daha vardır, ama, o sırada izin alarak memleketine gittiğinden, bu kabadayılık gösterisinden haberi yoktur.
O talebe izinden döndüğünde durumu ona anlatırlar.. O da hiç kimsenin itiraz etmemesine şaşırır ve ertesi günü bekler.. O kişi, belirlediği saatte bir daha gelir ve aynı hakaretler, naralar, derken.. Sonraların büyük bir İslam âlimi olacak olan o öğrenci, herkesin şaşkın bakışları arasında dışarıya çıkar, o sokak kabadayısına yaklaşır ve Allah ne verdiyse, tüm gücüyle, o adama öyle bir yumruk atar ki adam yere yıkılır. O talebe, elinden tutup kaldırır ve 'Defol git, bir daha gelirsen, seni buracıkta gebertirim..' der..
Gidiş o gidiştir, o sokak kabadayısı da, onun yerini alabilecek başkaları da oraya gelemez.
Mehmed Âkif merhûm ne demişti?
'Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa, yarım hisse mi verdi?
«Târîh»i, «tekerrür» diye ta'rîf ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?'
Netenyahu ve benzerleri bir gün böyle bir sopa yemek durumunda kaldıklarında, etrafından yardım istediğinde , geçmişte olduğu üzere, yine Müslümanlardan başka kimseyi de bulamayabilirler.
NOT: HAYIRLI BİR GERİ ÇEKİLİŞ: PKK isimli mâlum örgütün, dün yaptığı, 'Türkiye'den tamamiyle çekildiklerine' dair açıklaması, bu ülkede yaşayan her bir etnik unsura veya dinî ve mezhebî farklılıkları olan bütün herkese hayırlı ola, inşaallah.
Hedef, sadece 'terörsüz Türkiye' değil, 'terörsüz bütün bölge' olmalıdır.
İyiniyetli açıklamalar, iyiniyetli kabullerle taçlandırılmalıdır ve o zaman, başımız üstünde yeri vardır.
Ama, burada sadece Türkiye'ye değil, bütün çevre ülkelere de düşen vazife, kendilerini, toplumlarının temel inanç değerlerine göre şekillendirmeleridir. Sosyal bünyelerinde insanların bir kısmını farklı unsurlar olarak dışlayan ülke ve yönetimler, bir takım karşı çıkmaların kaçınılmaz olduğunu unutmamalıdırlar. Bunun çaresi, sadece birilerinin geri çekilmesi değil, bütün bu bölge rejimlerinin de insana bakışlarını mevcut durumlarından geri çekilip, kendi bünyelerini İslamîleştirmeleridir. Müslümanlar ve 'zimmî' statüsünde Müslümanlarla birlikte yaşamayı kabullenenler de, İslam hukukunun sağladığı haklar ve karşılıklı sorumluluklar çerçevesinde yine insanca yaşayabilirler; 14 asırdan beri yaşadıkları gibi.. Ama, ne zaman ki, İslam'ın çizdiği kutsal ölçüleri unuttuk, o zaman , bir çok rahatsızlıkların olması tabiî idi.
(Bu konuya önümüzdeki günlerde yine değiniriz, inşaallah..)