AK Parti’nin İstanbul BŞ Belediye Başkan adayı Binali Yıldırım Diyarbekir’de konuşurken, “İstiklal mücadelesinde, Ankara’da Büyük Millet Meclisi’ndeki millet temsilcilerinin arasında Kürdistan mebusu da vardı, Dersim ve Lazistan mebusu da vardı, Anadolu’nun her tarafından temsilci vardı” demiş ve doğru söylemiş..
Ama, ‘Cumhûr İttifakı’ adı altında, uzun vâdeli, birlikte hareket etmek kararlılığında olduklarını devamlı vurgulayan MHP yöneticileri, bu ifadelere tahammül edemeyip, ‘Dersim ve Kürdistan ifadeleri baştan sona yanlıştır…’ diye şiddetli tepki göstermişler..
Asıl yanlış burada..
Çünkü, biraz tarih okuyanlar bilirler ki, Sultan Süleyman, Fransa Kralı’na 500 yıl öncelerdeki mektubunda, hükmettiği diyarları sayarken, ‘Kürdistan’dan da söz ediyordu. 7-8 yıl öncelerde de Başbakan Erdoğan, Meclis’te, 70 yıl sonra Dersim, Kürdistan, Lazistan gibi isimleri telaffuz ve CHP’nin kanlı mirasını reddediyordu.
*
Coğrafî bölgelerin, orada yaşayanların ekseriyetinin kavmî- etnik unsurlarında, kan soyu ya da dil ortaklığına göre de isimlendirildiği bilinen bir durumdur.
Osmanlı bir ırklar, kavimler ve hattâdinler kolleksiyonu idi. Devletin ismi olan Osmanlı, aynı zamanda bir hanedanın ismiydi.. Selçuklular da öyleydi. Hem Selçuklular, hem de Osmanlılar diğer türk boyları veya beyliklerinin hemen tamamıyla savaşarak varlıklarını korumuşlardı.
Halkları birbirine bağlayan, perçinleyen asıl harç, inanç birliğiydi. Farklı inançlardan olanlar da, Müslümanların himayesinde ve onlarla birlikte yaşamayı kabullendikleri takdirde ‘zimmî’ sıfatıyla, bu birliğin içindeki yerlerini alıyorlardı. Evet, devlet mekanizmasındaki resmî dil türkçe idi, ama, Devlet’in ismine ve hükmettiği coğrafyalara Türkiye dememişti; farklı etnik unsurların dil ve dinlerine karışmamış, farklı etnik unsurların yaşadığı bölgeleri onların kavimlerine göre isimlendirmekten kaçınmamıştı. Bu yüzden, bu ülkede 90 yıl öncelere kadar Lazistan da vardı, Kürdistan da, Arabistan ve Arnavutluk ya da, Türkeli de.. Ama, o yerlerde sadece o etnik unsurlar yaşamıyordu, başka kavimler de vardı..
***
Osmanlı Devleti çökertilince ise.. Emperial güçler, Müslüman halkların kalbindeki birlik duygusunu ve şuûrunu daha bir parçalamak için, kavmiyetçi veyabölgeci ya da mezhebçi cereyanları o dağılış sürecinde daha bir güçlü şekilde gündeme getirerek, yığınla ‘ulus-devlet’ler kurdular ve onların herbirisinin başına da kuklalarını oturttular.
Artık, 1930’larda, ‘Bu ülkede türkten başka hiçbir kavmin olmadığı, türk olmayanların bu ülkede sadece türklere hizmet etmekle mükellef oldukları’ gibi en ırkçı- faşist ve şovenist lafların kemalist rejimin en üst şeflerince dile getirildiği unutulmamalıdır.
***
‘Fakir’, bir devletin adının bir kavme tahsis edilmesinden, o sosyal bünye içindeki başka etnik unsurları tahkir ve tahrik edeceğini gerekçesiyle kaçınılmasından yana olduğunu ve, 31 Mart 2019 seçimleri öncesinde, HDP’li bir tahrikçinin kullandığı Kürdistan kelimesinin bütün seçim kampanyası boyunca gündemde tutulmasıyla, bütün kürdlere yönelik bir dışlama gibi gösterildiğini ve tuzağa düşüldüğünü düşünmüş ve o yaklaşımın yanlışlığını 4 Mart tarihli yazısında da anlatmaya çalışmıştı. Binali bey’in yaklaşımının, yaralanan kitleler için bir merhem mesâbesinde olması umulur.
Bizim halkımız, ‘ulus-devlet’ teorilerine göre parçalanır ve ancak inanç birliğine göre kenetlenir, İslam inancı, kavimleri değil, kavmiyetçiliği reddeder. Biz İslam Milleti’yiz ve bugün her zamankinden daha uyanık olmak zorundayız
***
NOT: Emperial güç odakları şimdi de yeni bir entrika tezgahlıyorlar. Ayasofya’nın minarelerinin foto-shop’la yok edildiği renkli bir fotoğraf, o dünyanın sosyal medyasında tedavülde.. Üzerinde de ‘Make Istanbul Constantinople Again / İstanbul’u yeniden Constantinople yapalım!’ yazısı.. Bu tehlikeyi 100 yıldır, inancımızla savaşan iç-düşmanların anlamasını beklemek lüksümüz yok!