Önce,Asâlet Sancakdaroğlu ismini takdim etmek istiyorum.
40 yıla yakın zamandır Almanya- Köln’de yaşamakta ve maişetini temin ettiği mesleğinin dışındaki hemen bütün dikkat ve emeğini, fikrî faaliyetlere ayıran ve bu arada, çoğu kimsenin üzerinde pek durmadığı bir konuda, hayvanlara yapılan eziyetlere son verilmesi konusunda da ciddî çabalar harcayan ve bu alanda bir takım gönüllü ve de resmî makamları etkileyecek derecede çalışmalar yapan teşekküllerle de işbirliği yapan bir isim. ‘Fakir’in de yakînen tanıdığını belirteyim.
***
Asâlet’in, hayvanlara da insan gibi davranılması yolundaki çabalarının ve bu alanda AB kuruluşları çapında faaliyet gösteren teşekküllerle yaptığı işbirliğinin hayırlı vesile olduğunu düşünüyorum. AB’nin aldığı her karar ve yaptı(rdı)ğı her uygulama mutlaka kötü olmayıp, aklın gereği olarak sağlıklı şekilde düşünülmüş güzel tedbirler de vardır. Meselâ, hele de ülkeler arası uzun nakillerde, TIR’larda taşınan hayvanların ezildiği, öldüğü, ayaklar altında günlerce can çekiştiği gibi durumların tesbit edilip bunlara karşı aklın gereği olarak geliştirilmiş kurallar ve bu kurallara uymayanlara ağır maddî cezalar getirilmesi, bu cümleden. Ki, bu uygulamalar sâyesinde canlı hayvan nakliyatında bir hayli düzelmeler olduğu görülüyor.
***
Asâlet’in, AB heyetleri içinde Türkiye’ye bir-kaç kez gelip uygulamaları izlediğini, kurallara riayet edilmeyen durumlara yaptırımlar uygulandığını biliyorum. Ki, hayvanlara yapılan zulümleri anlatırken gözleri yaşaracak kadar duygulandığına ve gönlünü bu konulara bu derece verdiğine de şâhidim.
Asâlet, bu konuları özellikle de Kurban Bayramı günlerinde daha bir hatırlatıyor. Çünkü, kaçan büyükbaş kurbanlıklara yapılan ve toplumun vicdanını kanatan anlayışsızlık ve zulümler mâlum.
***
Avrupa’da uyuşturarak kesim usulü giderek yaygınlaşıyor. Bu usûllerden biri de, hayvanın beynine özel bir mil ile girilip 1 saniyede hayvanın bayılması ardından, hemen başının makineye uzatılıp bir hamlede kesilmesi... Ama, o zaman da kirli kanın bedenden bütünüyle akıtılması mümkün olmadığından; kirli kanın ete işlemesine, etlerin kimyasının değişmesine yol açıyor. Bu tarz kesim tarzına Müslümanlar ve Yahudiler karşı çıkıyorlar. Avrupa rejimleri, Yahudilere bu konuda da ses çıkaramıyorlar ve Müslümanları ise önlemeye çalışıyorlar. Yine de, bazı Müslüman kuruluşları, bazı mahkemelerden olumlu kararlar aldılar.
***
Elbette bütün hayvanların kesiminde merhametli davranılması inancımızın da, insanî vicdanın da gereği. Hattâ, muzır hayvanların itlâfında bile merhameti elden bırakmamak inancımızın gereğiyken, hele de kurbanlıklara nasıl bir yaklaşım sergileyebiliriz?
Asâlet bu konuyu yıllardır, çeşitli çevrelerle ve özellikle de Müftülükler ve Diyanet’le de konuşuyor. Onların pek çoğu da -tıpkı bu satırların sahibi gibi- onun gerekçelerini reddetmiyorlar; ama, şer’an cevaz vermeye de yaklaşamıyorlar. Ama, insan ameliyat edilirken, acı çekmemesi için nasıl narkoz uygulanıyorsa; kesim ânında hayvana acı çektirilmemesi de aynı mantığa dayanıyor. Bıçağın acısının hayvana illâ da hissettirilmesi gerekli denilemez herhalde.
Asâlet, konuyu Hayreddin Karaman hocaya da duyurmuştu bildiğim kadarıyla... Onun da 2 Ağustos 2019 günlü makalesinde, bu konuya sıcak baktığı anlaşılıyor.
***
Ancak, hayvanın başına 1 saniyede mil sokularak sağlanan uyuşmanın acısını ölçebiliyor muyuz?
Şahsen, öğrencilik yıllarımda, Ankara Hıfzıssıhha Enstitüsü’nde, kuduz aşısı hazırlamak için koyunların beynine kuduz virüsünün zerk olunması için kafatasının bir matkabla delinmesinin o hayvana ne kadar acı verdiğini hatırladıkça tüylerim diken-diken olur.
Şimdi, bu mil yoluyla uyuşturma yerine, ilaçla uyutma ve narkoz yolu denenemez mi diye düşünüyorum.
Yazımı Hayreddin Hoca gibi, ‘Her şeyin en doğrusunu Allah bilir!‘ diye bağlayayım.